Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ne getiriyor?
8 Temmuz 2018Türkiye Cumhuriyeti, 9 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Meclis'te edeceği yeminle birlikte resmen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçecek. Böylelikle Türkiye'de Cumhuriyet dönemi boyunca işleyen başbakan ve bakanlar kurulundan oluşan hükümet sistemi son bulacak.
Yeni sistemle Cumhurbaşkanı Erdoğan hem yürütmenin başı olacak hem de Meclis dışından seçeceği bakanlar ile ülkeyi Saray'dan yönetecek. Eski sistemde Bakanlar Kurulu'nda olan kararname çıkarma yetkisi de Cumhurbaşkanı'na geçecek. Yine başta Anayasal yargı kurumları olmak üzere üst düzey bürokratlar da Saray'dan atanacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Saray'da kurduğu 16 bakanlık, 9 kurul ve 4 ofis ile ülkeyi yönetecek.
Peki teknik ayrıntıları hükümet tarafından açıklanan yeni sistem, reelde nasıl işleyecek? Türkiye toplumu yeni döneme ilişkin yeterince bilgi sahibi mi?
"Toplum yeni sistemi bilmiyor"
Yeni sistemi DW'ye değerlendiren Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, 9 Temmuz ile birlikte Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu'ndan oluşan hükümet sisteminin tamamen ortadan kalkacağını dile getiriyor. Bununla birlikte sistemin tam olarak ne şekilde değişeceğinin henüz net olmadığını kaydeden Prof. Kalaycıoğlu, "Bugüne kadar açıklanan sistem yalnızca bir fikir olarak bizimle tartışıldı. Dolayısıyla kamuoyu da akademik dünya da fazla bir ayrıntı bilmiyor" diye konuşuyor.
"ABD ve Fransa'daki sisteme benzemiyor"
9 Temmuz'da resmen başlayacak olan Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, ABD'deki başkanlık sistemi ya da Fransa'daki yarı başkanlık sistemi ile derin farklılıklar içeriyor. Türkiye'deki sistemin otokratik yönlerine dikkat çeken Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, "Gerek ABD başkanlığında gerekse Fransa yarı başkanlığında çok güçlü sosyal kuvvetler var, orta sınıf var. Bizde böyle orta sınıf yok. Bu nedenle bizdeki başkanlık sistemi, ABD ve Fransa'daki gibi olmayacak" diyor. Türkiye'deki sistemde Erdoğan'ın hazırladığı kararnamelerin gücüne dikkat çeken Kalaycıoğlu, mevcut durumda bağımsız ve tarafsız bir yargının etkinliği altında çalışan bir başkanlık sisteminin Türkiye için 'neredeyse imkansız' olduğunu sözlerine ekliyor.
"Denetlenemez bir otorite düzeni"
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem yürütme hem yargı hem de yasama alanlarında gücünü pekiştirdiğini belirten sosyolog ve siyaset bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil ise, Erdoğan'ın nasıl bir başkan olacağına toplumun karar vereceğini söylüyor. Hem parlamenter rejimlerde hem de başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerde demokrasinin işleyebileceğini, ancak bunun için kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, tarafsız yargı gibi kriterlerin işletilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Ergil, şöyle konuşuyor:
"Ama maalesef her yerde böyle olmuyor. Başkanlık sistemine geçildiği zaman tek adamın tercihleri ağır basıyor ve biraz daha denetlenemez bir otorite düzenine geçiliyor. Ama bu bir kültür meselesidir. Ülkeden ülkeye uygulamalar farklılık gösterir. Yani başkanlık sisteminin ne yönde işleyeceği, toplumsal bir tercih olacak."
"Daha milliyetçi bir döneme girildi"
Erdoğan'ın performansının yanında, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile kurduğu ortaklığın yakın gelecekte ülkedeki gerilimi artırıp artırmayacağı da merak konusu. Zira, 24 Haziran seçimlerine ittifak yaparak giren AKP ile MHP arasındaki ilişki, adı konulmamış bir koalisyona dönüşmüş durumda.
MHP'nin özellikle Kürt sorunu konusundaki sert tavrı ve demokratik pek çok değere karşı olması, önümüzdeki günlerde Türkiye'yi çok daha milliyetçi bir atmosfere itebilir. Erdoğan'ın Meclis çoğunluğunu sağlamak için MHP'ye duyduğu ihtiyaç, Türkiye'nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun barışçı yollarla çözümü ve ülkenin yeniden Avrupa Birliği normlarına yakınlaşacak adımlar atması önündeki en önemli engel gibi gözüküyor. Prof. Dr. Doğu Ergil, Türkiye'nin kuruluş ideolojisinin 'milliyetçilik' olduğunu hatırlatıyor ve "Türkiye'nin daha da milliyetçi bir döneme girdiğini söyleyebiliriz" diye konuşuyor.
AB ve ABD ile ilişkiler zorda
Yeni dönemde Erdoğan'ın batı ile ilişkilerinin nasıl şekilleneceği de bir diğer merak konusu. Özellikle Türkiye'nin en büyük ticari partneri olan Avrupa Birliği ile ilişkilerin seyri büyük önem taşıyor. Son günlerde AB kurumlarından Türkiye'ye yönelik olumsuz bakışına arttığı gözleniyor. Avrupa Birliği Türkiye ile Gümrük Birliği'nin güncellenmesini rafa geçtiğimiz günlerde DW Türkçe'ye konuşan Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye raportörü Kati Piri de bu yılki Türkiye raporunda müzakerelerin askıya alınması çağrısında bulunacaklarını açıkladı. Bu gelişmeler gösteriyor ki, Türkiye ile AB arasında zaten hayli gerilimli olan ilişkiler, yeni dönemde tamamen kesilme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.
Türkiye'nin ABD ile ilişkileri de tarihinin en zor dönemlerinden birini geçiriyor. Bir yandan Erdoğan'ın 15 Temmuz 2015'teki darbe girişimini yapmakla suçladığı Fethullah Gülen'in ABD'de ikamet ediyor olması, diğer yandan Türkiye'nin terör örgütü saydığı YPG ile ABD'nin Suriye'de işbirliği yapması ve NATO'nun itirazlarına rağmen Türkiye'nin Rusya'dan satın almayı planladığı S-400 füzelerinin yarattığı gerilim, ABD-Türkiye ilişkilerini bir çıkmaza sokmuş durumda. Prof. Dr. Doğu Ergil, son yayınlanan kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye'de Amerikan karşıtlığının İran'dan daha fazla olduğuna dikkat çekiyor. Toplumda giderek yerleşen bir ABD ve AB karşıtlığı olduğunu kaydeden Ergil, Erdoğan'ın politikalarından bağımsız olarak bu karşıtlığın artmaya devam ettiğine işaret ediyor.
Aram Ekin Duran
© Deutsche Welle Türkçe