İsrail - Filistin çatışmasının neden çözülemediğini idrak etmek için Kudüs'e gitmeniz gerekir, daha doğrusu Doğu Kudüs'e. İki tarafın da başkent kabul ettiği Doğu Kudüs, büyüleyicidir, insanı sersemletir. Sokaklarına adım attığınızda kendinizi gerçeküstü bir yerde, tam kestiremediğiniz bir zamanda bulursunuz. Bugün ile yüzyıl öncesi, hatta yüzyıllar öncesi yanınızdan aynı anda geçer. Ultra Ortodoks Yahudiler'le Filistinli Araplar'ın nefesleri dar sokaklarda birbirine karışır, mahallelerden birbirine benzeyen iki dilin uğultusu yükselir. Yüzyılın biriken ve büyüyen gerginliği havada asılı durmaktadır. Doğu Kudüs'te bir kıvılcımla parlayan alevlerin, neden hızla Gazze'yi, Batı Şeria'yı ve İsrail'in diğer şehirlerini, işgal altındaki toprakları sardığını, oraya ayak basınca daha iyi anlarsınız.
Müslümanlar'ın El Beyt-ül Mukaddes olarak da tanımladıkları Mescid el Aksa'yla, Yahudiler'in "Kotel" dedikleri, en eski tapınak duvarı olarak bildikleri Ağlama Duvarı'na geldiğinizde, çatışmanın kaynağına, sorunun merkezine bakıyor olursunuz. Müslümanlar'ın en kutsal mekanlarından olan, Hazreti Muhammed'in üzerinden göğe yükseldiğine inanılan taşın üzerine kurulan Kubbet-üs Sahra, karşısında ilk kıble olarak bilinen Mescid el Aksa ile Ortodoks Yahudiler'in en kutsal ibadet alanı olan Ağlama Duvarı sırt sırta durur. Sanki arada koca bir duvar değil de, ince bir zar varmış gibi. On yıllardır biriken acılar ve öfke, olanca gerginliğiyle iki tarafından o duvara yaslanır.
Aynı Tanrı'nın kavgalı çocukları Doğu Kudüs'ün tarihi mahallelerinde, evlerin çatılarında da karşılaşırlar. Gün batımından önce bir taraftan top oynarken, göz ucuyla hemen yanıbaşlarındaki binanın çatısında maç yapan öteki mahallenin çocuklarını izlerler. Birbirlerine karşı temkinli olmayı anne babalarından öğrenen bu çocuklar, genelde top öteki çatıya kaçmadığı sürece mesafeyi korurlar. Bazen meraklarına yenilip birbirlerine meydan okuyup, aynı topun peşinden koştukları da olur. Bu çocuklar, çaresiz, bir şiddet sarmalının içinde birbirlerine bilenerek büyürler.
Misilleme zinciri
İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal ettiği, 1967'deki Altı Gün Savaşı'nın yıl dönümünde Ağlama Duvarı'nın önündeki tablo da bu bilenmeyi anlatıyor. Duvarın ardındaki Mescid el Aksa'nın avlusunda bir ağaçtan yükselen alevleri izleyen Ultra Ortodoks Yahudiler, dans edip Eski Ahit'ten şu bölümü söylemekteydiler: "Ey Rab, bir kez daha beni güçlendir; Filistliler'den bir vuruşta iki gözümün öcünü alayım." Bu cümle adeta İsrail hükümetinin Gazze Şeridi'ne yönelik saldırısının ardındaki motifi özetliyor. İntikamın sonu gelmiyor.
Doğu Kudüs'te güvenlik güçleriyle çatışan Filistinliler'i dışarı çıkarmak için Mescid el Aksa'ya gaz bombalarıyla saldıran İsrail'e, açık adı İslami Direniş Hareketi olan Hamas Gazze'den misilleme yaptı, füze yağdırdı. Hamas ve İslami Cihad tarafından gönderilen füzelere İsrail misliyle cevap verdi. Hamas'ın attığı 2 bin 300 kadar füzenin çoğunu "Demir Kubbe" adını verdiği savunma sistemiyle etkisiz hale getirebilen İsrail, benzer bir savunma sistemine ya da sığınaklara sahip olmayan Gazze Şeridi'nde sivil, çocuk gözetmeden vurdu. Bu yazıyı yazdığım sırada Gazze Şeridi'ne atılan füzelerle en az 47'si çocuk, 174 Filistinli hayatını yitirmişti. Nakba, yani Filistinliler tarafından İsrail'İn kuruluşu nedeniyle Büyük Felaket günü olarak anılan 15 Mayıs'ta, aynı aileden 8 çocuk ve 2 kadın hayatını kaybetti. Hamas bunun üzerine yine misilleme yaptı. Çatışmanın 10'uncu gününde İsrail tarafında 10 kişinin hayatını kaybetmişti. Yafa ve Lod gibi şehirlerde de Araplar ve Yahudiler arasında sokak çatışmaları da devam ediyor. Bu saldırılarda 12 yaşındaki Arap bir çocuk molotof kokteyliyle ağır yaralandı.
Bölgede alevlenen bu çatışmaya dünyanın farklı yerlerinden farklı pencerelerden bakıldı. Mesela Türkiye Filistin penceresinden bakıp tepki verirken, Almanya daha çok İsrail penceresinden bakıp, Hamas'ın yoğun saldırılarını kınayan açıklamalar yaptı. ABD Başkanı Joe Biden Filistin perspektifinden bakmadığı gerekçesiyle kendi partisi içinden eleştirilerle karşılaştı.
Başa dönelim: Alev topunu tutuşturan kıvılcım, Doğu Kudüs'ten çıkmıştı. Eski şehrin dışındaki Şeyh Cerrah Mahallesi'nde yaşayan Filistinli aileler bir süredir evlerinden tahliyeye zorlanıyordu. Bu aileler keyiflerinden gelip yerleşmemişlerdi bu evlere. İsrail devleti kurulurken evlerinden ayrılmak zorunda kalmış ve buraya yerleşmişlerdi. Şimdi onlar çıkacak, yerlerine Yahudi yerleşimciler taşınacaktı. Uzun yıllar süren davalar sonucunda bazı aileler evleri tahliye etmek zorunda kaldı. Kendi yurdunda evinden edilen insanlar tekrar evlerini terketmek zorunda bırakılmaktaydı. Buna direndiler, kıvılcım çıktı, ortalık yangın döndü.
İsrail neden durmuyor?
Yazıyı Eski Ahit'in Mısır'dan Moav'a Yolculuk kısmıyla bitirelim:
"İsrailliler'e de ki, 'Şeria Irmağı'ndan Kenan ülkesine geçince, ülkede yaşayan bütün halkı kovacaksınız. Oyma ve dökme putlarını yok edecek, tapınma yerlerini yıkacaksınız. Ülkeyi yurt edinecek, oraya yerleşeceksiniz; çünkü mülk edinesiniz diye orayı size verdim."
Hamas'ın politikalarını ve saldırılarını eleştirenler, İsrail'in sivillerin gözünün yaşına bakmayan politikalarının dayanaklarını görüyorlar mı? İsrail bu köktenci yaklaşımdan vazgeçmediği sürece, istediği kadar vursun, Hamas'ı ve İslami Cihad'ı ortadan kaldıramayacak, uzun vadede güçlendirecek. Füzeleri yağdırdıkça daha fazla çocuğu ve sivili öldürecek. Şiddet sarmalı böyle büyüyecek. Çocuklar birbirlerine bilenerek büyümeye devam edecek. İsrail'e sözü geçebilenin, bu işe bir dur demesi gerekiyor.
Banu Güven
©️ Deutsche Welle Türkçe