'Türkiye Avrupa'ya yakınlaşmalı'
16 Eylül 2013Hrıstiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) politikacı Ruprecht Polenz, yaklaşık 20 yıl boyunca Federal Meclis’te milletvekilliği yaptı. Son 8 yıldır da Federal Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanlığı görevini yürütüyordu. Siyasi kariyerini noktalama kararı alan politikacının şimdi başka planları var. Dış politika uzmanı Polenz, Deutsche Welle’den Bettina Marx'ın sorularını yanıtladı:
DW: Sayın Polenz, 22 Eylül’de yapılacak genel seçimlerde artık milletvekili adayı olmayacaksınız. Siyaset sahnesinde olduğunuz dönemdeki en önemli konulardan birinin, Soğuk Savaş’ın bitmesinin doğurduğu büyük umut ve beklentiler olduğundan söz ediyorsunuz. Ancak son dönemdeki gelişmeleri, özellikle de Arap dünyasındaki huzursuzlukları göz önünde bulundurursanız, bu beklentilerin hüsran ile sonuçlandığını söyleyebilir misiniz?
Polenz: Hüsran yanlış bir tabir olur. Bence son 60 yılda Avrupa’da Avrupa Birliği ile başarılan tüm değerlerin ayakta tutulması ve özenle korunması çok önemlidir. Çünkü biz tüm kıtada istikrarlı ve daimi bir barış düzeni kurmayı başardık. Gurur duyabileceğimiz bu model, belki başka kıtalara da örnek oluşturabilir. Diğer yandan da başka bölgelerdeki kötü gelişmelere, yaptırımlarla etkili olma imkânımızın sınırlı olduğunu görüyoruz. Bununla birlikte bizim Avrupalı olarak en güçlü kozumuz, iyi ve yapıcı bir tutumu, sıkı bir ekonomik ve siyasi işbirliği ile ödüllendirip teşvik etmek. Bunun Avrupa Birliği’nin güçlü yanı olduğunu söyleyebilirim ve bu gücün bir bütünlük içerisinde, tutarlı bir şekilde kullanılmasından yanayım.
DW: Almanya’nın dış politikada daha fazla sorumluluk alması gibi tartışmalar, genelde askerî anlamda daha fazla sorumluluk üstlenmek, askerî müdahalede yer almak gibi anlaşılıyor. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?
Polenz: Hayır, bence kesinlikle öyle değil. Askerî güç, kullanmak zorunda olmasanız da kesinlikle sahip olunması gereken bir araç. Ancak iş askerî güce gelene kadar, etki gösterebilmek için diplomatik ve ekonomik anlamda kullanılabilecek büyük geniş bir yelpaze söz konusu. Hatta ikna çabası bile uluslararası politikada önemli bir rol oynuyor. Benim başarılı bir dış politikadan anladığım şudur: Bizim çıkarlarımızı öyle bir dile getirmeyi başarırsınız ki, bu, karşı tarafın bizi, istediğimiz şekilde takip edeceği şekilde kendi çıkarları ile de örtüşür.
DW: Siz hep Hrıstiyan-Müslüman diyaloğu taraftarı oldunuz, ayrıca hep Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklediniz. Son aylarda Türkiye’de yaşananları göz önüne aldığınızda, Türkiye’nin AB üyeliği size hâlâ gerçekçi görünüyor mu?
Polenz: Ben bunun hâlâ gerçekçi olduğunu umuyorum. Bu tabii ki Türkiye’nin bu zorlu yola devam etmek isteyip istemediğine de bağlı. Ancak aynı zamanda AB'nin, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerinin başlangıcında bu müzakerelerin hedefi olarak kararlaştırılanların arkasında durmasına da bağlı. Ama ben daha önce de olduğu gibi Türkiye’nin mümkün olduğunca Avrupa’ya yakınlaşmasını kesinlikle çok önemli buluyorum.
DW: Başbakan Erdoğan’ın yönetimindeki bir Türkiye, yani demokrasiye dayalı ılımlı bir İslam modeli, uzun süre Arap Baharı’nın patlak verdiği ülkelere örnek gösterildi. Tunus ve Mısır’daki gelişmeler, böyle bir modelden uzaklaşıldığını gösteriyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Polenz: Ben Tunus ve Mısır‘ı birbirinden ayrı değerlendiriyorum. Bence demokrasi açısından Tunus’taki devrimci sürecin bir şansı var. Buna karşın Mısır’da ise sadece Müslüman Kardeşler’e değil, aynı zamanda da eski rejimin liberal ve seküler karşıtlarına da uymayan askerî iktidarın devam etmesi söz konusu. O nedenle Mısır’da devrim hedefleri çok daha büyük bir tehlike altında.
DW: Sayın Polenz, peki siyasetten çekildikten sonra neler yapmayı planlıyorsunuz?
Polenz: Gelecek yıl için şimdiden yoğun bir programım var. Örneğin üzerinde çalıştığım bir kitap için de değerlendirmeyi düşündüğüm Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nden gelen bir teklif var. Ayrıca mesleğimin yanı sıra gönüllü olarak devam ettiğim görevlerim var. ZDF Televizyon Kurulu Başkanlığı ya da Münster Meslek Yüksek Okulu Danışma Kurulu üyeliği gibi. Bunun yanı sıra kısa bir süredir de Alman Doğu Avrupa Tarihi Topluluğu’nun (DGO) başkanıyım. Yani artık milletvekili olmasam da dış politika alnında üzerinde çalışmaya devam edebileceğim birçok konu var. Ve geldim 67 yaşına. Artık eşimle, 4 çocuğum ve torunlarımla daha fazla vakit geçirmek istiyorum.
© Deutsche Welle Türkçe
Bettina Marx / Başak Demir
Editör: Başak Özay