ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Nikki Haley, geçenlerde Trump yönetiminin izleyeceği İran politikası hakkında dünya kamuoyuna bazı ipuçları verdi. Ayrıntıları açıklanmamakla birlikte İran politikası kaba hatlarıyla belli oldu. Washington yönetimi İran ile uzlaşma değil, karşılıklı meydan okuma yolunu tercih etmişe benziyor.
ABD Başkanı Donald Trump, İran ile varılan nükleer anlaşmanın yanında olup olmayacağını ekim ayında açıklayacak. Nikki Haley, dünyayı anlaşmazlık politikasına alıştırmak istercesine İran'ın siyasi "günahlarının" listesini açıkladı.
Liste uzun, ağır ithamlar içeriyor ve her gün biraz daha uzuyor. İsrailli bir uzman, geçenlerde Tahran yönetiminin Suriye'yi İran'ın sömürgesi yapma yolunda ilerlediğini yazdı. Bu teşhis biraz abartılı olabilir, ama özde haklı nedenlere dayanıyor.
Nükleer anlaşmayı soyutlayarak değerlendirmek
Ama bütün bunlar nükleer anlaşmayı tartışmaya açmaya yetmez. Çünkü bu anlaşma İran'ın bölgedeki faaliyetlerini ilgilendirmiyor.
Belli bir süre nükleer anlaşmanın ruhunun bölgedeki anlaşmazlık konularını da etkileyip yatıştırıcı rol oynaması umut edilmişti. Bu umutlar şimdiye kadar yerine gelmedi. İran saldırgan dış politikasını sürdürüyor.
ABD'nin nükleer anlaşmayı feshetmesi bölgeyi daha büyük bir kaosa sürükleyebilir. İran'ın nükleer silahlanma programını yeniden başlatması komşu ülkeleri de aynı yola sevk edebilir. Öncelikle İran'ın ezeli düşmanı Suudi Arabistan bu stratejiyi benimseyebilir.
Gerekli spekülasyonlar
Bu itibarla mantıkla çelişen bir soru sorma zamanı gelmiştir: Nükleer anlaşmanın Suriye'deki trajik gelişmelere rağmen İran üzerinde sınırlı da kalsa yatıştırıcı etkisi olmadı mı? Anlaşma olmasaydı İran nasıl bir dış politika izlerdi? Daha saldırgan davranmaz mıydı? Tahran yönetimi biraz da olsa kendini dizginledi mi? Bilemiyoruz.
Kesinlikle söylenebilecek bir şey varsa o da; nükleer anlaşmanın feshedilmesi durumunda İran'ın askeri ve diplomatik anlamda ılımlı davranmak için hiçbir neden görmeyeceğidir. Bu durumda bölgenin istikrarsızlığı daha da artar. ABD'nin Suudi Arabistan'ı muazzam şekilde silahlandırması tehlikeyi büyütmüyor mu? Trump ve Haley, Washington yönetiminin Riyad ile imzaladığı 350 milyar dolarlık silah satış anlaşmasından nedense söz etmiyor.
Trump'ın garip Ortadoğu anlayışı
Ortadoğu'yu bu anlaşma olmadan çok daha karanlık günlerin bekleyeceğini söylemek için felaket tellalı olmak gerekmez. Gerginlikler daha da artar ve çatışmaya dönüşebilir. İran ile Suudi Arabistan arasında patlak verebilecek vekalet savaşları daha fazla insanı yerinden ederek Avrupa üzerindeki göç baskısını artırır. Almanya dâhil olmak üzere birçok Avrupa Birliği ülkesindeki popülist eğilimler daha da güçlenebilir.
Nükleer anlaşmanın feshedilmesinin etkileri önce Avrupa'da kendini hissettirir. Çok uzaklardaki ABD ise böyle bir felaketin insani sonuçlarından etkilenmez. Trump'ın Suudi Arabistan'ı Ortadoğu barışının başlıca garantörü, İran'ı ise terörizmin tek teşvikçisi olarak görmeye meyilli olması saçmalıktan başka bir şey değildir. Siyasi bakımdan da sineye çekme lüksü bulunmayan Avrupa'yı bu saçmalığa karşı çıkmaya zorlayacak kadar tehlikelidir.
Kersten Knipp
© Deutsche Welle Türkçe